Artan bakım hizmetleri ihtiyacının en ucuz çözümü göçmen kadın işçiler olurken son yıllarda görülen kadın erkek eşitsizlikleri vasıflı kadın işgücü göçünü artırıyor. Prof. Dr. Toksöz, “Göç edilen ülkelerdeki kadın haklarının daha yüksek olması önemli bir kriter” diyor.

Göç kıskacında kadın
Fotoğraf: Sendika.org Arşivi/csgorselarsiv.org

Havva Gümüşkaya

Uzun süredir kadın ve göçmen emeği üzerine çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Gülay Toksöz ile 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle son kitabı “Emanet Emek: Göç Yollarında Kadınlar” üzerine konuştuk. Toksöz’ün kitabı, 1980’lerde doktora tezi ile başlayan, göçmen kadınların işgücü piyasasındaki durumu ile hak arama mücadelesinin bugüne kadar değerlendirildiği tarihsel bir analizi içeriyor. Prof. Dr. Toksöz yıllar içerisinde göçmen kadın emeği ve kadın işgücündeki değişimleri anlattı.

Göçmen kadın emeği ne zaman devreye giriyor?
Özellikle 80’lerden sonra Avrupa ülkelerinde demografide yaşanan değişikliğe bağlı olarak hem nüfus artış hızının yavaşlaması hem yaşlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki payının artması bakım ihtiyaçlarını artırıyor. Çocuk, yaşlı ve hasta bakımı açısından işgücü talebi yaratıyor.
Normalde kadınların hane içinde karşılıksız emeğiyle sunduğu bu tür hizmetler, yerli kadınların Avrupa’nın işgücüne artan katılımıyla artık karşılanamaz oluyor. Bu açığı doldurmak için göçmen ev işçilerine ihtiyaç duyuluyor. Yeni göçmen kadınlar gelerek bu bakım hizmetlerini sunuyorlar ama onlar da kayıt dışı oldukları için elverişsiz çalışma koşullarına maruz kalıyor.

Hem Türkiye’den göç eden hem de Türkiye’ye göçen kadınların çalışma alanları nasıl değişti?
Türkiye ciddi göç veren bir ülke. 1950-1970 arası Avrupa’ya yoğun emek göçü verilen bir dönem. Bunun içinde özellikle Almanya’ya giden çok sayıda kadın işçi var. Emek yoğun sektörlerde, Alman imalat sanayinde kadın işgücüne duyulan talep nedeniyle çok sayıda kadın gidiyor. Kadınlar vasıfsız işlerde çalışıyor. İşçi alımının durdurulduğu dönemde esas gidiş kanalı aile birleşmesi yoluyla oluyor. Bu dönemde ev içi işlerde çalışmak için Türkiye’den gidenler yok. O dönem ev içi işlerde daha çok eski sömürge ülkelerinden ve sosyalist sistemin çökmesinden sonra eski sosyalist ülkelerden gidenler çalışıyor.

90’lı yıllarda ise Türkiye göç veren değil, giderek göç alan bir ülke durumuna geliyor. Sosyalist sistemin çökmesiyle birlikte Türkiye, eski Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği ülkelerinden ev işlerinde ve bakım işlerinde çalışmak üzere göçmen kadın işçi almaya başlıyor.

Ev içi bakım hizmetleri nasıl ihtiyaç haline geldi?
Türkiye’de kadınların istihdama katılımı düşük. Dolasıyla ev ve bakım işlerini aile içinde kadınlar yerine getiriyor. Ancak eğitim düzeyi artan, üniversite mezunu olan ve uzman mesleklerde çalışan kadınlar için bir bakım ihtiyacı doğuyor. Dolasıyla evde göçmen işçi istihdamının sağladığı bir kolaylık var. Bu yüzden de Türkiye bu anlamda göç alan bir ülke haline geliyor. Bu alanda sürekli bir göç hareketinden söz edebiliriz çünkü bakım hizmetlerinin hiçbir şekilde kamusal hizmet olarak karşılanması söz konusu değil. Ailenin sorunu kendisinin çözmesi bekleniyor. Türkiye de bir yaşlanma olgusuyla karşı karşıya… Hasta yaşlıların bakımında haftanın 7 günü kalacak bakım ancak göçmenler tarafından sağlanabiliyor.

Bunun sınıfsal boyutu var. Ancak orta üst gelir grubundan olanlar bu tür hizmetleri satın alabiliyor. Ama bu her ne kadar kanunlarla düzenlenmiş olsa da göçmen ev işçilerinin çok büyük bir kısmı kayıt dışı çalışıyor.

Prof. Dr. Gülay ToksözProf. Dr. Gülay Toksöz

Bakım hizmetlerinde sosyal politikalar nasıl olmalı? Dünyada örnekleri var mı?
Biliminsanları çeşitli refah devletlerini ülkelerin sundukları bakım hizmetlerine göre ayrıştırıyor. İskandinav ülkeleri örneğinde çocukların kreş çağından yaşlıların huzurevinde olduğu döneme kadar bakımın kamusal sorumluluk ve hizmet alanı olarak görüldüğü model bulunuyor. Bu ülkelerde devlet, uygun ücretli ya da ücretsiz kreşler, bakım evleri ve benzeri açıyor ve ülkelerin vatandaşları bunu temel bir hak olarak görüyor. Aileden beklenti yok. Türkiye gibi diğer Güney Avrupa ülkelerinde de bakım işi aileye ait sorumluluk olarak görülüyor. Kamusal hizmetler son derece sınırlı yahut da yalnızca nakit transferi şeklinde, yani bakım hizmeti satın alması için ihtiyaç duyan kişilere sosyal güvenlik sisteminde belli ödemeler yapılıyor. Bu da gerek ailenin gerek bakıma muhtaç kişinin iş gücü piyasasından eleman temin etmek durumunda kalmasına yol açıyor. Burada en ucuz çözüm göçmen işçiler oluyor.

Kadın erkek eşitsizliğinin fazla olduğu ülkelerde kadın göçünün fazla olduğundan bahsediyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız? Türkiye’deki vasıflı kadın göçüne dair son yıllardaki gözlemleriniz nasıl?
Özellikle 2000’li yıllardan sonra toplam göç hareketlerinde kadınların oranı giderek yükseliyor. Özellikle de vasıflı işgücünün içinde kadınların oranı yükseliyor. Yapılan araştırmalar şunu ortaya koyuyor; kadınların eğitim düzeyi yükseldikçe birtakım uzman mesleklerde çalışmaları söz konusu oldukça, bulundukları ülkenin işgücü piyasasında kadınların erkekler karşısındaki eşitsiz konumları onları daha fazla rahatsız etmeye başlıyor. Emeklerinin karşılığını buldukları ve kadın olarak saygı gördükleri, ayrımcılığa maruz kalmadıkları koşularda çalışmak istiyorlar. İşte o noktada göç bir alternatif anlamına geliyor.

Göç edilen ülkelerdeki kadın haklarının kendi ülkelerindekinden daha yüksek olması kadınlar açısından önemli bir kriter. Özellikle araştırmalar kadınların kendilerine saygı gösterilmediğini düşündüğü ülkelerde göç etme eğilimlerinin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.
Niyetle gerçekleştirmek arasında bir fark var. Gerçekleştirebilmek için imkânlara sahip olmak gerekiyor. İmkânların başında iyi bir eğitim, iyi bir meslek ve maddi imkânlar geliyor. Son yıllarda özellikle gelişmiş ülkelerde, bilişsel kapitalizm olarak adlandırılan kapitalizmin yeni aşamasında yüksek vasıflı işgücüne duyulan artmış durumda. Fen bilimleri, mühendislik, teknoloji ve matematik alanlarında eğitim görmüş kadınlar açısından da istihdam şansı artıyor. Kadınlar da bunu kullanıyor.

Türkiye’de son dönem sağlık sektöründe hem çalışma koşullarının elverişsizliği hem de sağlık personeline artan şiddet, insanları göç etmeye sevk ediyor. Göç eden doktorlar arasında kadınlar da var. Zaten hemşirelerin büyük bir kısmı kadın. Bu, Türkiye açısından kamusal kaynakların kullanılarak yetiştirildiği bir insan gücünün gelişmiş ülkelere hediye edilmesi anlamına geliyor. Ve bu hediye tümüyle ülke yönetimlerinin basiretsiz ve yanlış politikalarından kaynaklanıyor. İnsanlar her yerde daha iyi yaşayabilecekleri koşullarda bulunmak istiyor. Dolayısıyla bu göç eğiliminin artacağını söyleyebiliriz.