Bu hafta yazıma biraz karanlık girdiğimin farkındayım ama lütfen merak etmeyin, hafif dalgamı geçerek etrafta ne olup ne bitiyor anlatmaya çalıştım. Konuyu güzel müziklere, caz festivallerine bağladım

Gün hafif karanlık ama ufukta güzel festivaller var

“Bu şehir acaba düzelir mi? Hiç toparlandığını görür müyüz?” diye sordum ki ben genelde böyle sorularla gelmem kendime. Coen Kardeşler şahaneliği The Big Lebowski’nin muazzam karakteri The Dude, El Duderino veya bilinen adıyla Jeff Lebowski de olsa böyle yapardı diye düşünür ve kaygılanmayı keserim. Genellikle dışarıya verdiğim hava budur çevremle ilgili. Tercihlerim bu yönde. Lakin tüm şehir karşısında kaygılanarak yaşamanın verdiği yorgunluğu umursamamak elde değil artık. Haftalardır geceleri uyuyamıyor, sabah bazılarınız mesaiye başlamak için ‘çağdaş’ toplu taşıma araçlarıyla işlerinize giderken kendimden geçerek uyumuş oluyorum. Dengem kayık, moralim bozuk. Hayır, “Taksim Meydanı neden böyle çöl gibi” diye düşüne düşüne uykusuz kalıyor değilim. Ama kaygı bozukluklarımı yaşadığım şehir olan İstanbul ve ülkenin beter halinin tetiklediğine emin gibiyim.

Evden çıkmadan yaşama halime bir son verip kulaklıklarımı takıp vurdum kendimi Beyoğlu’na. Meydandaki bir otelin camından dışarıyı boş boş izliyorum. Yukarıdan gördüğüm kadarıyla turistleri getirip götüren minibüsler vızır vızır. Bu coğrafyanın tarihinde bu meydanın olup olabilecek en çöl haline bakıyorum. Kendimi bildiğimi iddia ettiğim son 10-15 yıl içinde bu meydanı daha çirkin daha sevimsiz daha kullanışsız daha gri ve daha iç karartıcı görmemiştim. Ortadaki manasız ve devasa açıklığın etrafına serpiştirilmiş üç beş küçük ağaçcık saç ekim merkezinden voltaya çıkan bey abileri anımsatıyor. Düzlüğüyle bir bakanın bir daha bakmak istemediği, kaldırımında tek tekere kalkarak giden kurye motorları, onlara bakıp video çeken zabıtalarıyla ciddi bir güven veren bu meydanda artık çöpleri toplamak da daha kolay, çünkü etrafta ağaç gibi gereksiz engeller yok. Ağaç da yok değil şimdi, bizde hak yemek yok. Şu an saydığım kadarıyla 15 tane filan civarındalar. Şanslılarsa upuzun hayatlarını bu meydanda yaşayabilirler ya da başka bir peyzaj politikası sonucunda çöpü veya şehirden uzakta kurulduğu iddia edilen bir konumu boylayabilirler. Çok şey beklemesinler bu hayattan. Bu coğrafyada her babayiğit hayatta kalamaz. Neticede Nihat Doğan’ın da dediği gibi “Burası Survivor, burada her şey gerçek.”

Cumhuriyet Dönemi’nin -kullanışlıydı/kullanışsızdı tartışmalarına girmeden- en ikonik binalarından biri olan Atatürk Kültür Merkezi’nin şehre imza atarcasına işlenmiş dış cephesinin sökülüşünü izliyorum şu an. Öyle ikonik bir bina ki bu, yakın tarihimizde karakol olarak bile kullanılmıştı hatırlarsanız.

Ben burada opera izleyecek kadar şanslı olmadım ama konser ve tiyatro oyunlarını izleme şansına eriştim. “Müzik bizi kurtarır, tek ilacımız sanat” gibi beylik cümlelere kanıp romantizm yaşadığım yaşları geçtim, bunlar beni etkilemiyor. Ufak olsa da somut şeyler arıyorum mutlu olmak için. Mesela binanın yeni halinde özerk bir yönetimin etkinlik programını oluşturması gibi...

***

PSM Caz Festivali’nde kadro güzel

Müzik bizi iyileştirir mi düzeltir mi, çekip çevirir insan eder mi bilemiyorum, kişiden kişiye değişir ama kendi adıma yazarından, organizatörüne, mekãn sahibine kadar yaklaşık 20-30 kişi etrafında dönen ve sürekli dayak yese de toplanmayı becerebilen müzik sektöründe hâlâ bir takım hareketler var. Umut varsa bu yüzden var.

Zorlu PSM’nin Genel Müdürü Murat Abbas, Caz Festivali’nin 2018 programını açıklarken gayet heyecanlı ve mutluydu.

Nasıl olmasın ki, organizatörlerin çağırdığı pek çok isim, coğrafyayı, hükümetler arası gerginliği, güvenliği sebep gösterip gelmek istemediğini söylerken bir festival veya yeni dönem programı açıklamak gerçekten zor ve yükü ağır bir iş. Fakat elimizde güzel bir festival kadrosu var. Festivalin sahne kadrosu elektronik, world, funk, indie, klasik, pop, blues ve rock gibi türleri kapsıyor. Bu yıl 2-13 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek festival Miroslav Vitous Group ‘Music of Weather Report’ feat Aydın Esen, Ara Malikian, Dino Merlin, Cesaria Evora Tribute, The Australian Pink Floyd Show, Karsu Plays Atlantic Records, Scott Bradlee’s Postmodern Jukebox, Rosemary & Garlic, Grails, Kerem Görsev Quartet, Jason Moran & The Bandwagon, Stacey Kent ve Dagamba gibi isim ve projelere sahnesini açacak. Stacey Kent’in

Drama Sahnesi konserini, Dagamba’yı, Ara Malikian ve Miroslav Vitous Group’un performanslarını merakla bekliyorum.

The Australian Pink Floyd Show’aysa ilgim çok çok yüksek lakin bu tribute grup çok bilindik gruplardan değil. İnanılmaz bir şov sunuyorlar. Etkinliklere PSM’nin sitesinden göz gezdirip bilmediğiniz grupları keşfetmenizi öneririm. Adını hiç duymadığınız ama sevebileceğiniz isimler çıkma ihtimali çok yüksek. Kopya veriyorum mesela: Dagamba