Eğer karar yerine getirilmiyorsa; karar verecek mahkeme bulunamıyorsa, karar vermeye dahi gerek görülmüyorsa; herkesin güvencesi olan mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı ilkesi yok demektir.

Gündüz vakti fenerle adalet aramak
İstanbul Barosu Atalay’ın serbest bırakılması talebiyle eylem gerçekleştirdi. (Fotoğraf: BirGün)

Fikret İLKİZ*

Hukuk devletinin içinde bulunduğu durum, tam olarak budur.

Aslında Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararının uygulanmamasından sonra ortaya çıkan sonuç; gündüz vakti elde fenerle adalet ve karar verecek mahkeme arayışından ibarettir.

Sorun demokrasi sorunudur, laik demokratik sosyal hukuk devletinin ‘hukuk sistemi’ sorunudur. Çürüme böyle başlar.

Önce kısaca bilgi vermekte yarar var. Bu yazının konusu milletvekili seçilmiş olmakla Anayasanın

83. Maddesinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığını belirleyebilmektir.

Önce mahkûmiyet kararının ne olduğuna bakalım… Ş. Can Atalay hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza 25.4.2022 tarihli mahkûmiyet kararı ile ‘Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs suçunu işlediği sabit olduğu ve ‘hükümete karşı suç’ işlediği gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Mahkeme; Can Atalay eylemleri dikkate alındığında suçların asli faili konumunda bulunan diğer sanığa suçun işlenmesinden önce veya suçun işlenmesi sırasında yardımda bulunarak suçların icrasını kolaylaştırdığı anlaşıldığından sanığın mevcut eyleminin yardım mahiyetinde kaldığı kanaatindedir. Sonuç olarak Gezi Davası’nda bu eylemlerin yoğunluğunu, zararın önemi ve boyutu dikkate alan Mahkeme, Can Atalay’ın 18 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiştir. Bu hüküm Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 28.09.2023 tarihli kararı ile onanmış hüküm kesinleşmiştir.

İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi (2021 / 178 esas, 2022/178 karar) 25.4.2022 tarihli Can Atalay’ın ve diğer sanıkların verilen hükümle birlikte tutuklanmasına karar vermiştir.

Yerel Mahkeme olan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hüküm verildikten sonraki aşamalara dönelim. İstinaf sürecinin tamamlanmasından sonra mahkûmiyet kararı temyiz edilmiştir. 17 Mart 2023 tarihinde dava dosyası Yargıtay Ceza Dairesine gönderilmiştir.

Yargılama devam ederken, daha doğrusu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dosyanın incelemesi sürerken 14.05.2023 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimlerinde Ş. Can Atalay Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili seçilmiştir.

Bu nedenle acaba Ş. Can Atalay hakkında Anayasa’nın 83. maddesine göre yargılamanın durması kararı verilmeli midir? Bir başka anlatımla seçilmiş milletvekili olarak TBMM çalışmalarına katılabilmesi ve siyasi faaliyetini sürdürebilmesi için hakkındaki tutuklama kararının kaldırılarak tahliyesinin sağlanması mümkün müdür?

Bu soruların yanıtlarını vermek için; öncelikle Anayasanın 83.,67., ve 14. maddelerinin nitelikleri ve uygulanmasının gözden geçirilmesinde yarar vardır.

∗∗∗

Anayasa’nın ‘yasama dokunulmazlığı’ başlıklı 83. maddesi şöyledir: ‘TBMM üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Meclis’te ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki başkanlık divanının teklifi üzerine Meclis’çe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar. Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclis’in kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14'üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam durumu hemen ve doğrudan doğruya TBMM’ye bildirmek zorundadır. TBMM üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zaman aşımı işlemez. Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır. TBMM’deki siyasi parti gruplarınca, yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.’’

Anayasa’nın ‘Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları’ başlıklı 67/1. maddesine göre; ‘Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halk oylamasına katılma hakkında sahiptir.’ Anayasa’ya göre bir kişinin hapishanede iken veya hakkında bir ceza davası devam ederken eğer milletvekili seçilirse hakkında devam eden ceza davalarının ‘milletvekilliğine’ etkisi ne olabilir? Tam tersi bir soru sorarsak; TBMM üyesi olan ve milletvekili seçilen kişilerin devam eden ceza davası bakımından hukuki durumu nasıl çözülecektir?

Anayasanın 83/2 maddesine göre; ‘seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.’ Ayrıca seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa’nın 14'üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır.

Anayasa madde 83/2 ile ilgili olarak Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu’nun değişiklik gerekçesine göre Anayasa’nın 14. maddesine ‘Seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa’nın 14. maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır’ hükmü eklenmiştir. Anayasa’nın 14. maddesinde yer alan suçlardan birini seçimden önce işlemiş olanlar, milletvekili seçilmeden önce haklarında bu suça ilişkin olarak soruşturmaya başlanmış ise madde hükümlerine göre dokunulmazlıktan yararlanamayacaklardır. Anayasa koyucu 14. madde eklemesiyle böyle bir istisnayı kabul etmiştir. Getirilen istisnaya ve Anayasa’nın düzenlemesine göre; ‘yasama dokunulmazlığı’ konusunda Anayasa madde 14. önemli bir yere sahiptir. Birçok tartışmanın kaynağı olan Anayasa'nın ‘Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması’ başlıklı

14. maddesine göre; ‘Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.’

Bütün bu düzenlemeleri açıklayan Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun (esas No: 2020/16-462, karar No: 2022/671) 26.10.2022 tarihli kararında sorularımızın yanıtlarını arayalım…

Yargının bakış açısı olarak bu kararın özü; milletvekili seçilmiş kişi hakkında TBMM tarafından milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması kararı verilmeden yargılamaya devam edilemeyeceğidir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26.10.2022 tarihli kararında Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 28.01.2021 tarihli ve 7716-270 sayılı kararını referans göstermiştir. Yargıtay 16 Ceza Dairesi Anayasa’nın 83. maddesiyle ‘milletvekillerine nispi ve geçici bir dokunulmazlık sağlandığı’ görüşündedir. Kararın mantığına göre; yasama dokunulmazlığı, sorumsuzluktan farklı olarak, yasama çalışmaları dışındaki fiillerden dolayı milletvekillerine nispi ve geçici nitelikte bir koruma temin etmektedir.

Buradaki koruma karsımıza iki şekilde ortaya çıkar. Birincisi muhakeme engeli, diğeri ise infaz engelidir. Temel ilke şudur: hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılması yasaktır (Anayasa madde 14. AİHS madde 17). Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin bu kararına göre, nitekim seçimden önce bu madde kapsamında suç isleyen milletvekili Anayasa’nın 83/2 maddesinde öngörülen yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaktır. Kanun koyucu, hangi suçların bu madde kapsamında olduğunu tahdidi olarak saymamıştır. Kapsamı belirleme görevi uygulayıcıya aittir. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, Anayasal düzene ve bu düzenin isleyişine karsı suçların bu kapsamda kaldığında kuşku yoktur.’

Asıl tartışma konusu ‘kanun koyucu hangi suçların 14. madde kapsamında olduğunu saymamış kapsamı belirleme görevi uygulayıcıya aittir’ görüşüdür. Bu görüş tartışmalıdır.

Dolayısıyla hangi suçların 14. madde kapsamına alındığı sayılmadığına göre; acaba uygulayıcı kimdir ve/veya hangi mahkeme, hangi yargı organıdır? Hangi mahkemenin yorum yetkisi vardır ve/ veya yoktur? Uzun yıllardan beri tartışılan bu konu hakkında Anayasa Mahkemesi Leyla Güven, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Gülser Yıldırım bireysel başvuru kararlarında son noktayı koymuş ve bu soruların yanıtlarını vermiştir.

Önce Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına bakalım. Anayasa Mahkemesi’ne taşınan bireysel başvuruda başvurucu Leyla Güven hakkındaki yargılama sürerken 24/6/2018 tarihinde yapılan genel seçimde milletvekili seçilmesi üzerine verilen karardır. Milletvekili, yasama dokunulmazlığına sahip olduğunu bunun üzerine tahliyesine karar verildiğini, buna rağmen -yasama dokunulmazlığına aykırı bir şekilde- Savcılık tarafından yapılan itiraz üzerine tekrar tutuklandığını ve yapılan duruşmada da tutukluluğunun devam ettirildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu Leyla Güven 24/6/2018 tarihinde milletvekili seçilmesi sonrasında hakkında verilen ikinci tutuklama kararının hak ihlali olduğu görüşüyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur. AYM hak ihlali kararı vermiş ve kişi özgürlüğü ve güvenliği ile ilgili 19. Maddenin ihlal edildiği kanaatine ulaşmıştır.

Anayasa Mahkemesi Gülser Yıldırım ve Ömer Faruk Gergerlioğlu, hakkındaki AYM kararlarına atıfla inceleme yapmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin referans aldığı Gergerlioğlu kararına göre; kamu otoritelerinin ‘kanuna dayalı olarak ve anayasal açıdan meşru birtakım amaçlarla siyasi faaliyetlere çeşitli sınırlamalar’ getirmesinin mümkün olduğunu belirtmiş ancak milletvekillerinin yasama faaliyetlerinin Anayasa'da özel olarak koruma altına alındığını belirtmiştir. Bunun amacının ne olduğunu açıklayan Anayasa Mahkemesi; Anayasa koyucunun bu ‘koruma’ hükümleriyle ‘halkın siyasi iradesinin engellenmemesini ve hakkın özünün etkisiz hâle getirilmemesini hedeflemiştir.’ Anayasa Mahkemesi bu konuya ilişkin Kadri Enis Berberoğlu (2), Mustafa Ali Balbay, Sebahat Tuncel (2), Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, tarihli kararlarında da açıklık getirmiştir.

Anayasa Mahkemesi Gergerlioğlu kararında; demokratik temsil değerlerinin hayata geçirilebilmesi bakımından oldukça önemli güvenceler olan yasama bağışıklıklarını yüzyıllar süren anayasal mücadeleler sonucunda elde edilmiş anayasal kazanımlar olduğu kanaatindedir. Anayasa'nın 83. Maddesinde yer alan yasama dokunulmazlığı mutlak bir güvence değildir. Milletvekilinin parlamentodaki fiziki katılımını imkânsız kılacak zamansız ceza hukuku tasarruflarından geçici olarak koruma sağlar. Anayasa'nın 83. maddesine göre milletvekilliği statüsünün sona erdiği yahut aksi yönde bir parlamento kararının verildiği andan itibaren herkes gibi milletvekili de yargılanabilir.

Yasama dokunulmazlığının birinci işlevi temsilî demokrasi ilkesinin korunması ihtiyacıdır. Bu koruma ile sağlanan dokunulmazlık milletvekilleri için bir ayrıcalık sağlamaz. Milletvekilinin şahsında ‘yasama işlevinin korunmasını’ ve böylece kamu yararının sağlanmasını amaçlar.

∗∗∗

İkinci işlevi ise yasama dokunulmazlığı TBMM’de azınlıkta kalan ve muhalif milletvekillerini keyfî bir ceza kovuşturmalarına karşı korur. Geçici bir süre için de olsa milletvekilinin yasama çalışmalarını yapmaktan alıkonulabilmesinin önüne geçmeyi amaçlar. Halkın seçilmiş temsilcileri olarak milletvekillerinin gereksiz müdahale kaygı ve baskısı taşımaksızın demokratik işlevlerini güvenceli bir biçimde ve gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlar. Böylece milletvekillerinin halkın iradesini Meclise tam olarak yansıtarak millî iradenin eksiksiz gerçekleşmesi sağlanmaya çalışılır.

Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında bu yaklaşımının bir sonucu olarak Anayasa'nın 83. maddesine getirilen istisnaların -Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı da dikkate alındığında- dar ve özgürlük lehine yorumlanması gerektiğini ifade etmiştir.

Milletvekili Leyla Güven’in bireysel başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesinin kararı Resmî Gazete’de 05.10.2022 tarihinde yayımlanmıştır. AYM 2018/26689 no’lu bireysel başvuru numaralı ve 07.04.2022 tarihli kararında yaptığı tespitlere göz atmakta yarar vardır…

Anayasa'nın 83. maddesi, milletvekillerinin hiçbir baskı ve tehdit altında kalmadan yasama faaliyetlerini serbestçe yürütebilmelerini temin etmek için yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı kurumlarına yer vermiştir. Bu bağlamda milletvekillerine yasama faaliyetleri sırasındaki oy ve sözleri nedeniyle mutlak bir sorumsuzluk tanınmıştır. Ayrıca milletvekilleri; isledikleri iddia edilen suçlar nedeniyle tutulma, tutuklanma, sorgulanma ve yargılanmaya karsı aksatmadan yasama faaliyetlerine katılmalarını temin etmek maksadıyla dokunulmazlık yoluyla koruma altına alınmıştır. Bu güvenceler, milletvekillerine tanınan bir ayrıcalık ya da imtiyaz olmaktan ziyade temsil ettikleri seçmenlerin görüş ve düşüncelerinin siyasal alanda gereği gibi yansıtılmasını sağlamaya dönük koruyucu tedbirlerdir. Anayasa Mahkemesi dokunulmazlığın amacını ‘yasama organı üyelerini, görevlerini tam olarak yerine getirmelerini engelleyecek gereksiz suçlamalardan korumak’ şeklinde ifade etmiştir (Karar Bölüm 93).

Bununla birlikte Anayasa'nın 83. maddesinde yasama dokunulmazlığına bazı istisna ve sınırlamalar getirilmiştir. Buna göre dokunulmazlık kural olarak milletvekilliği süresiyle sınırlıdır.

Anayasa'nın 14. maddesi kapsamında olan ve bu itibarla -seçimden önce soruşturmasına başlanmış olması kaydıyla- yasama dokunulmazlığının istisnasını oluşturan suçların neler olduğuna yönelik kanuni bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Sadece maddenin son fıkrasında, ilk iki fıkrada yer alan hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyidelerin kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.

Bir başka anlatımla; anayasa koyucu Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar’ ibaresi kapsamındaki suçların neler olduğunu açıkça belirlenmemiştir. Kanun koyucu da söz konusu suçları belirleyen bir kanuni düzenleme yapma yoluna gitmemiştir. Bu nedenle de derece mahkemeleri yargılamaya konu edilen suçun Anayasa'nın 14. maddesi kapsamına giren bir suç olup olmadığını kanun koyucu tarafından çıkarılmış bulunan bir kanun metnini yorumlayıp uygulayarak değil; doğrudan Anayasa hükmünü yorumlayıp uygulayarak belirlemektedirler. Derece mahkemelerinin Anayasa'nın 14. maddesine ilişkin olarak yaptığı yorumun öngörülebilirliği ve belirliliğini ifade eden kanunilik ölçütüne uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizerek Anayasa Mahkemesi tıpkı norm denetiminde olduğu gibi bireysel başvuru yolunda da Anayasa maddelerinin nihai yorum yetkisinin Anayasa Mahkemesine ait olduğuna karar vermiştir. İşte bu belirleme konunun can damarı ve sorulan bütün sorunların yanıtını bünyesinde taşıyan bir değerlendirmedir.

Çünkü; Anayasa'nın 14. maddesinin üçüncü fıkrasında ‘Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.’ hükmüne yer verilmiştir. Kanun koyucu ceza kanunlarında birçok suç tipini düzenlemiş olmasına karşılık, bu suç tiplerinden hangilerinin Anayasa'nın 14. maddesi kapsamında olduğu TBMM’nin iradesinin ürünü olan bir kanunla belirlenmiş değildir. Ceza kanunlarındaki suçlardan hangilerinin 14. madde kapsamına dâhil edileceği ve dolayısıyla yasama dokunulmazlığının kapsamı dışında tutulacağı Anayasa'nın 14.maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının genel ifadelerine verilebilecek muhtemel yorumlardan hangisinin uygulayıcılar tarafından tercih edileceğine bağlıdır.

Nitekim Anayasa Mahkemesi Ömer Faruk Gergerlioğlu kararında; Anayasa'nın 14. maddesinin birinci fıkrasının metninin Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar’ ibaresini, dolayısıyla da Anayasa'nın 14. maddesinin birinci fıkrası kapsamına girmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığı dışında bırakılan suçları salt yargı organlarının kararlarıyla anlamlı bir şekilde belirlemeye ve böylece belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlamaya elverişli olmadığını ifade etmiştir .

∗∗∗

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi’ne göre; asıl amacı yasama dokunulmazlığının kapsamı dışında bırakılan suçları belirlemek olmayan Anayasa'nın 14. maddesinin genel ifadeler içeren metninden hareketle Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki durumlar’ ibaresinin yargı organlarınca belirliliği ve öngörülebilirliği sağlanarak anlamlı bir şekilde yorumlanması mümkün görünmemektedir.

O halde yargı organı mahkemeler bu tür bir yorumla sonuca ulaşamaz.

Mahkemeler söz konusu anayasal hükümleri özgürlükler lehine yorumlamamaktadırlar.

Nitekim Can Atalay ile ilgili olarak Yargıtay 3. Ceza Dairesinin durma kararı verilmesi ve tutuklama kararının kaldırılarak tahliyesine dair talep reddedilmiştir. Yargıtay yorumunu özgürlükler lehine değil; özgürlüklerin kısıtlanması yönünde yapmıştır.

Can Atalay 25.4.2022 tarihinden itibaren hapishanededir.

Anayasanın 67 inci maddesine göre ‘Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.’

Konu Can Atalay bakımından bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşınmıştır. AYM yapılan bireysel başvuruyu incelemiştir. Anayasa Mahkemesine göre, Anayasa’nın 67. maddesi seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını güvenceye almaktadır. 67. maddenin birinci fıkrasına göre, ‘Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halk oylamasına katılma hakkına sahiptir’. Seçimler ve siyasi haklar Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik devletin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi haklar, seçimlerde oy kullanma, aday olma ve seçilme haklarının yanında siyasi faaliyette bulunma hakkını da kapsar.

Sadece seçme ve seçilme hakkı değil aynı zamanda ilgilinin seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla temsil yetkisini fiilen kullanabilmesini de kapsadığından seçilmiş milletvekillerinin yasama faaliyetine katılmasına yönelik sınırlamalar onların seçilme haklarına ve dolayısıyla siyasi faaliyette bulunma hakkına yönelik birer müdahale teşkil eder. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 83.

Maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar’ ibaresinin kapsamını dar yorumlanması, aynı zamanda özgürlükler lehine geniş olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatindedir.

Sonuç olarak özetlemek gerekirse; 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve 28 Dönem Milletvekili Genel Seçimi sonunda Şerafettin Can Atalay, TİP Hatay Milletvekili olarak seçildiğinden; Anayasa’nın 83. maddesine göre hakkında devam eden bu yargılama bakımından ‘durma’ kararı verilmesi ve Anayasa’nın 67. maddeleri gereğince hakkındaki tutuklama kararı kaldırılarak ve infaz uygulaması durdurulmalıdır ve hapishaneden tahliyesine karar verilmesi gerekir. Ama aksine Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi kararına uygun bir karar verilmemiştir. Ancak Milletvekili Şerafettin Can Atalay hakkında 25.10.2023 tarihinde Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi başvurucu Can Atalay’ın Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ve Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Can Atalay hakkında hükmün infazının durdurulması ve bulunduğu cezaevinden salıverilmesine karar verilmesi karara bağlanmış, eski hale dönülmesi için ‘durma kararı’ verilmesine ve hak ihlalinin giderilmesine hükmedilmiştir. Kısa Karar aynı tarihte AYM tarafından ‘hemen’ mahkemesine gönderilmiş ve ‘gecikmeden derhal ‘ yerine getirilmesi istenilmiştir. Karar 27 Ekim 2023 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Bu karar da mahkemesine gönderilmiştir.

Ş. Can Atalay hakkındaki (B.B 2023/53898. Tarih 25.10.2023) Anayasa Mahkemesi Genel Kurul kararının uygulanması için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiş olmasına rağmen Mahkeme 30 Ekim 2023 tarihli yazısıyla; bireysel başvuruya konu olan ihlalin Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararından kaynaklandığını, ‘…ayrıca bireysel başvuru yapıldıktan sonra ilgili Ceza Dairesi’nce dosyanın esastan incelendiği ve karara bağlandığı, bu sebeple oluşan yeni hukuki durum karşısında Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nce yeni bir değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğu anlaşıldığından’ hiçbir karar alınmadan sadece mahkeme başkanının imzasını taşıyan bir yazıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.

Dolayısıyla bu durumda Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmıyor demektir. Karar mahkemesini arıyor. Eğer karar yerine getirilmiyorsa; karar verecek mahkeme bulunamıyorsa, karar vermeye dahi gerek görülmüyorsa; herkesin güvencesi olan mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı ilkesi yok demektir.

Yargı; temel insan hak ve özgürlüğünün, güvenliğinin, hukuk devletinin teminatı olması gerekirken hak ihlaline neden olamaz. Anayasa Mahkemesi kararı verilmiştir ve bu karar uygulanmadan orta yerde durmaktadır.

Hangi mahkeme ne zaman karar verecek? Anayasa Mahkemesi kararı mahkemesini arıyor!

Milletvekili seçilmiş ama siyaset yapma hakkı elinden alınmış Can Atalay’ın hapishaneden Meclise, asıl görevine dönmesini sağlayacak Anayasa Mahkemesi kararına rağmen; günlerdir karar verecek mahkeme aranıyorsa, bulunamıyorsa ve hangi mahkemenin karar vereceği bilinemiyorsa; karar vermesi gerekenler karar vermiyorsa, hiç kimsenin hukuki güvencesi kalmamış, hukuk devletinin temelleri çürümüş demektir.

*Avukat