Hem dizi hem film: Haftanın önerisi ve dikkat çekeni
Bir Düşüşün Anatomisi (Anatomy of a Fall), Justine Triet (Vizyon) (Fotoğraflar: IMDb)

Hazırlayan: Murat TIRPAN

HAFTANIN ÖNERİSİ

Justine Triet tarafından yönetilen Bir Düşüşün Anatomisi geçen hafta vizyona girmişti ve hâlâ salonlarda. Film, 76. Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmış ve burada Palme d’Or ve Palm Dog Ödülü’nü kazanmış, ödüllerin yanında eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanmış ve Fransa’da iyi bir gişe yapmıştı.

Filmde, yazar Sandra Voyter, kocası Samuel Maleski’nin ölümü ardından şüpheli konumuna düşer. Samuel’in ölümü üzerine yapılan otopsi, yaralarının düşmeden önce oluştuğunu ortaya çıkarır ve Sandra, masumiyetini ispatlamak için zorlu bir hukuki sürecin içine girer. Sandra’nın avukatı ve eski arkadaşı Vincent Renzi, Sandra’nın yargılanması durumunda Samuel’in intihar ettiğini iddia etmeyi planlar. Ancak olaylar, Sandra ve Samuel’in ilişkisindeki çatışmaları ve gizemleri gün yüzüne çıkarır.

“Anatomy of a Fall”, ilişkilerin karmaşık doğasını ve bir ailenin parçalanma sürecini, gerilim dolu bir mahkeme salonu draması çerçevesinde ele alıyor. Başrolümüzdeki Sandra’nın masumiyet mücadelesini ve Samuel’in ölümüyle ilgili gizemi, derin bir karakter analizi ile birleştiriyor. Justine Triet’in yönetmenlik becerisi ve Sandra Hüller’in güçlü performansı, filmi sadece bir gizem öyküsünden daha fazlası haline getiriyor. “Anatomy of a Fall”, aile içi ilişkilerin karmaşasını ve kişisel çatışmaları, gerçekçi ve etkileyici bir şekilde yansıtıyor. Film, izleyicileri sadece hikâyenin gizemini çözmeye değil, aynı zamanda karakterlerin iç dünyalarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini anlamaya davet ediyor. Bu, izleyicilere unutulmaz ve düşündürücü bir sinema deneyimi sunuyor. Yılın en iyi filmlerinden.

HAFTANIN DİKKAT ÇEKENİ

The Killer, David Fincher (Netflix)

David Fincher’ın yönetmen koltuğunda oturduğu, sinemaseverleri derinlemesine bir psikolojik yolculuğa çıkaran “The Killer” Netflix’te gösterimde. Filmde başroldeki Michael Fassbender, soğukkanlı bir suikastçıyı canlandırıyor ve onun karmaşık iç dünyasını etkileyici bir şekilde yansıtıyor. Film, suikastçının hedefini ıskaladığı bir görev sonrası gelişen olayları merkezine alıyor ve bu süreçte onun insanlık durumuyla yüzleşmesini konu ediniyor. Bütün film bir başarısızlığın insanın prensiplerini nasıl değiştirdiği üzerine.

Fincher’ın imzası niteliğindeki karanlık atmosfer, “The Killer”da da kendini gösteriyor. Görsel açıdan zengin ve detaylı bir şekilde kurgulanan film, seyirciyi suikastçının soğuk ve hesaplı dünyasına gayet çekiyor. Bu dünya, Paris’ten Dominik Cumhuriyeti’ne, New Orleans’tan Florida’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yer alıyor. Fincher, bu mekânları kullanarak hikâyenin gerilimini ve derinliğini artırıyor.

“The Killer”, Fincher’ın sinematografik ustalığının bir göstergesi olarak karşımıza çıkan bir iş. Yönetmenin seçimlerinden dolayı film sadece aksiyon ve gerilim severler için değil, derinlemesine karakter incelemeleri ve psikolojik çatışmaları sevenler için de önerilir. “The Killer”, David Fincher’ın filmografisindeki ilginç bir yerde duruyor, ne çok gösterişli ne de çok akılda kalıcı, ancak yine de etkileyici. Önerilir.