Ölüm sahibine benzer. Kimi zaman usludur, huzurludur. Yaşamın bir parçasıdır. Huzur içinde erişilir. Zamanı gelmiştir, olur. “Ecel gelmişse cana, baş ağrısı bahane”dir. Kimi zaman hırçındır ölüm, yaşamı tam ortasından bölüverir. Bir anda “çatık bir kaş gibi gelen bir kalp kriziyle” alıverir en sevdiğini yanından. Onsuz yaşayamam dediğinin sesi, soluğu kesilir. Onsuz yaşayamazsın ve de... Ondan artakalan, başkalarının adına yaşam dediği ama senin için öncesinden çok farklı bir dünyada olma halidir. İşte o zaman anlarsın ki her canlılık hali yaşamak değildir.

Ve ölüm, kimi zaman, aşağılar yaşamın kendisini. Bir alçağın silahından çıkan kurşun ya da bir emirdir ölümün efendisi. Ölüm sahibine benzer. Onun kadar huzurlu, onun kadar hırçın ve kimi zaman onun kadar alçaktır.

Ve ölüm gereklidir. O varlığıyla yaşamı belirleyendir. Onun olmadığı bir dünyada tıpkı Jose Saramago’nun “Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş” adlı romanında anlattığı gibi yaşamın kendisi sürekli bir ölüm halini alacaktır. Ölüm yaşamı mümkün kılandır. Değer verendir, var edendir. Kültürün ve sanatın nedeni ve bazen sonucudur. İnsanla hayvan arasındaki en önemli farktır. (Hegel’in hatırlattığı gibi “İnsan ölmelidir/ölür ve dahası ölebilir”, oysa hayvan yalnızca ölür. Ölümle ilişkisi insanlar gibi değildir. Hayvan kendi hayatını ölümlülük bilinciyle örgütlemez. Oysa insanın kültürel ve sanatsal faaliyetlerinin ardındaki gerçeklik ölümlü olmanın bilincidir.)

Ancak ölüm insan yaşadığı sürece hep başkasına aittir. Kendi başına gelmeyecek bir şeydir ölüm. Diğerinin ölümünde kendisini görse de hayatta olduğunu kısa sürede fark ederek derin bir neşeye kapılır. Bauman’ın dediği gibi “ölüm modern yaşamın ötekisidir”.

“Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri”nin yazarı -ustamız- Bauman da ölmüştür. Geçen hafta bizim adımıza karar verenler ülkenin sosyo-politik yaşamını en az 150 yıl geriye atacak bir anayasayı mecliste oylarken Bauman göçüp gitmiştir. İnsan aklının ve iradesinin karşısında kesin olarak yenilgiye uğradığı ölüm üzerine yazdıklarını da bize emanet ederek. Bunca acılı, zamanlı, zamansız, garip, sıralı, sırasız, bedbaht, huzurlu, huzursuz ölümü de ardında bırakarak.

Bauman’la aynı çağda yaşamanın en kötü yanı, kuşkusuz, onun gölgesinin büyük etki yaptığı bir entelektüel dünyanın içinde var olmaya çalışmaktı, en iyi yanı da -yine kuşkusuz- onun gölgesinin büyük etki yaptığı bir entelektüel dünyanın içinde var olmaktı. Hayat böyledir. Aynı şey hem iyidir hem kötüdür. Aynı şey hem mutlu eder, hem mutsuz. Ölüm de öyledir. Varlığı yaşamı değerli kılandır. Ve aynı zamanda huzursuz eden. Bauman’ın dediği gibi “Her ölüm özel bir deneyimdir.”