İktidar… “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün.” Barış için fidye olarak istiyorlarmış meğer o sandalyeleri. 400 vekil vermezseniz çocuklar ölür! Şimdi, memleketin kendilerine oy vermeyecek kısmını öldürerek, oylarını değilse de oy oranlarını arttırmaya çalışıyorlar.

Kendilerine oy vermeyecekleri yahut onların sevdiklerini, tabut nam sandıklara koyarak sandıkta güçlenmeye çalışıyorlar. Açılan sandık sayısı sonuçları için kapanan tabutlardan medet umuyorlar. Tabutların üstüne kapanan annelerden…

Seçim sürecinde, Ağrı’da yapılanlar; Diyarbakır mitinginin bombalanması, HDP’nin seçim bürolarına saldırılarla bütün soğukkanlılık çabalarını zorlayan kaos yaratma çabaları, seçim sonrasında tek başına iktidar olma hayallerinin ortadan kalkmasıyla daha da (artık bu kadarın dahası ne olur bile diyemiyoruz yazık) sertleşti.

Suruç’ta 31 kişinin katledilmesinin ardından “IŞİD’e operasyon başlatılıp” Kandil bombalandı! Bağlantıyı mantıkla, vicdanla kurabilen berigelsin. Suruç katliamı sonrasında yapılan operasyonlarda gözaltı rakamlarına bakınca IŞİD mensuplarının ancak temsili düzeyde olduğunu görüyoruz. Protokolen gözaltına alınmışlar gibi…

Bir propaganda çalışması olarak savaş… Oy istenen yoksul anne babaların evlatlarının üstüne kapanan sandıklara sarılıp ağladığı bir seçim kampanyası sürdürülüyor.

Haberler; ölüm yoklamasına dönüştü. Sürekli liste halinde isimler okunuyor. Kimin adı okunsa, artık “burada” değil. Adları anılmaya devam edildikçe “burada”lar.

Birbirimize “nasılsın?” demekten utandığımız günlerden geçiyoruz. Hal hatır sorduktan hemen sonra, ayıp etmişlerin mahcubiyetiyle “sormak adet olmuş işte” minvalinden izahlarda bulunuyoruz. Ezkaza “N’aber” diyen olur da boş bulunup “iyiyim” lafı çıkıverirse ağzımızdan, hemen ekliyoruz; “Bu durumda ne kadar iyi olunursa o kadar işte.”
Memleketi dev bir yas evine çevirdiler. Gülümseyenlerde cenaze evinde kahkaha atmışların mahcubiyeti…
Rastlaştığımız arkadaşlarımıza “hadi görüşürüz” dedikten sonra aldığımız cevap, “Bakalım, umarım…”

“Her yere metro, her yerde metro” diye övünenlerin savaş politikaları yüzünden şimdi gazetelerde ‘metrolar için bomba uyarısı’ haberleri okuyoruz. Aylık Akbil almak, yarın da yaşayacağına ihtimal vermek demek artık.
Her yerden bomba ihbarları geliyor. Barış yürüyüşü yasaklanıyor. Cemevine saldırılıyor. Ölenlerin gömülmesi engelleniyor.

Kasıtlı bir tedirginlik atmosferi yaratıldı. AKP bugün seçim otobüsü çıkarsa müstakbel anonsu; “Her canlı ölümü tadacaktır.” Ölümü gösterip razı etmeye çalıştıkları sıtma da kendileri.

Barış, süreç, can… Oy kazandırmadığı sürece umurlarında değil. Derin niyet okumalarına da gerek yok aslında. Dün Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın HDP ve Barış Süreci’ne dair kurduğu “Oyu sen alacaksın, sonra bize gel yap diyeceksin” cümlesi bile, AKP’nin barışa “ne kadar ekmek o kadar köfte” zihniyetiyle baktığının, “Heşşino meşşino oylar peşşino” anlayışının dile dökülmüş halidir.

Konuyu hiç anlamayanlar bize ders vermeye çalışıyor. Oy için barışla savaşanlara, ölenlerin ardından ağlayanlardan oluşmuş bir seçmen kitlesi hedefleyenlere, kuyruk acısıyla can alıp evlat acısı yaşatanlara meydan vermeyeceğiz. Çünkü… Biz barışa; birbirinin yaşam hakkından, emeğinden sorumlu olmaya inananlarız. O yüzden memleketin bütün düğünlerinin de cenazelerinin de sahibi biziz.