Görünen o ki, AKP iktidarı her gün biraz daha açık hale gelen bir yönetme krizi yaşıyor. Toplumsal yaşamın üç farklı mekanizma aracılığıyla düzenlendiğini bu köşede birkaç kez dile getirdim. Hiyerarşiler emir aracılığıyla düzenler, emir ve kurallara uymadığınızda yaptırımla karşı karşıya kalırsınız. Piyasa fiyat mekanizması aracılığıyla düzenler, sinyali alamadıysanız piyasa dışına itilirsiniz. Topluluklar güven ilişkisi ile düzenler, güven kaybolunca dayanışma da ortadan kalkar. Başarılı bir iktidar toplumsal alanı bu üç mekanizmayı kendine göre sentezleyerek düzenler.

Bu üç alan açısından AKP iktidarına bakalım. Hiyerarşi büyük ölçüde çökmüş durumda. Güçler ayrımı demokrasilerde hiyerarşiyi kabul edilebilir kılan en önemli mekanizmadır; bu mekanizmanın ortadan kaldırıldığı bir durumla karşı karşıyayız. Bürokrasinin çökertilmesi, keyfi ve kişiler üzerinden karar alma süreçlerinin ne hale geldiği, müteahhitlerle girilen ilişkilerin düzeysizliği ortada. Şu sıralar hiyerarşinin en tepesinde işler karışmış durumda; başkanlık sistemine geçmeden fiili başkanlık yapan, bunu yasaları görmezden gelerek hayata geçiren Erdoğan kişiliği, artık hükümet çevrelerinin de kaldıramadığı bir ağırlığa dönüşmüş durumda.

İktidarın piyasayı düzenleyici bir güç olarak işe koşuşuna bakın. Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı ile yaşadığı sorunlar buz dağının görünen yüzü. Temel sorun ekonominin, siyaseti de yeniden üretecek biçimde, kaynak yaratmak ve dağıtmakta zorlanmaya başlaması. AKP başarısının gerisinde, borçlanarak da olsa, kaynak yaratma ve yaratılan kaynakları kendi iktidar örgüsünün farklı gözeneklerine pompalayabilme yetisi vardı. Kaynakları yaratıp dağıtamadığınızda, ne müteahhit çevrelerini, ne de yoksulları etrafında tutamayacağı gerçeğiyle AKP yüzleşmek üzere.

Hiyerarşi ve piyasayı üretme konusunda giderek zorlanmakla birlikte, kanımca AKP’nin iktidar örgüsünde oluşan gediklerin en önemli sebebi güven ilişkilerinde yaşanan büyük krizdir. Bir kere, Bülent Arınç’ın altını çizdiği gibi, iktidarın bu toplumun “yüzde 50’si” ile her koşulda ilişkisinin kopmuş olduğu bir gerçek. Şimdi diğer yüzde 50 ile ne olacağı büyük soru işareti haline gelmiş bulunuyor.

Ancak güven ilişkisinin asıl gedikleri seçkinler katında oluştu. AKP’nin Cemaat ile yaşadığı kriz ve büyük yarılma ne giderilebilecek, ne de saklanabilecek boyutlarda. Ancak seçkinler katındaki güven bunalımları bununla da sınırlı kalmadı. Görünen o ki artık o katta kimsenin kimseye güveni yok! Nasıl olsun ki? Abdullah Gül’ün önce Cumhurbaşkanlığı’na getirilip sonra derin bir yalnızlığa itilişini hatırlayın, Babacan’ın, Arınç’ın ve hatta çiçeği burnunda Başbakan Davutoğlu’nun karşı karşıya kaldığı durumları aklınıza getirin. MİT Müsteşarı’nın bunca hizmetinden sonra nasıl örselendiğini düşünün! Bakmayın Gökçek sahiplenmelerine, şimdi tartışmasız liderin kendisi hızla yalnız bırakılıyor; her akşam onun söylediklerini savunmak için olmadık kılığa giren medya “figüranları” Arınç’ın haklı olduğunu söylemeye başladılar bile!

Bu yapı içinde birbirine güvenip siyasetçinin iş yapması mümkün mü? Nitekim hızla yapamaz hale geliyorlar. Bu durumun bir sonucu olarak önümüzdeki günlerde ekonomide daha güçlü kriz sinyallerinin ortaya çıkacağını, ya da Kürt sorunu konusundaki müzakerelerin çıkmaza gireceğini görmek hiçde zor değil. AKP hızla bir iktidar aktörü olmaktan uzaklaşıyor!

Şu an eğer seçkinler katı dağılmadıysa, bunun tek nedeni AKP’nin hâlâ iktidarda olması. Bu perspektif ortadan kalkmaya başlasın (ki başlamış görünüyor), o zaman görün alt ve üst katların boşalma hızını, bölünme ve çatlamaların büyüklüğünü! Ne var ki AKP’nin de, Türkiye’nin de geleceğini belirleyecek büyük soru hâlâ yanıt bekliyor.
AKP değilse, kim düzenleyecek ve nasıl?