Yağmurdan sonra limana dönüşünce havası kalmayan 3. Havalimanı’nı, geçen hafta Ankara’da yaşanan hızlı tren “kazasıyla” birlikte değerlendirince, devletin içine düşürüldüğü zafiyeti görmemek mümkün mü?

Bu zafiyetin gerisinde devleti yönetenlerin hız tutkusu var. Hız, içinde yaşadığımız dönemin sihirli sözcüğü ve hız denilince benim aklıma 3. Köprü’nün temel atma töreni geliyor. Tören sırasında Erdoğan’ın bir anda sorduğu “üç yıl yerine iki yılda bitirebilir misiniz?” sorusu karşısında afallayan Japon yetkilinin şaşkınlığını da unutamıyorum! Nasıl şaşırmasın ki; demiştir içinden “yahu bu kadar hız, güvenliği göz ardı etmek anlamına gelir, yaşamları tehlikeye atarız”.

Nitekim, şimdi belki unutulmuştur ama köprü iskelelerinden düşerek yaşamını yitiren işçiler oldu. Aynı dramatik tabloyu hızlı tren olayında da görmedik mi; bir an önce devreye sokma derdine düşüp, güvenliği yaratana havale edenler, kamu hizmetini Rus ruletine çevirmiş bulunuyorlar. Kötü talih nerede kimin karşısına, hangi ortamda çıkacak belli değil!

Böylesi bir hızın gerisinde ekonomik ve siyasi rant devşirme hırsının olduğunu biliyoruz. Nasıl olmasın ki? İşte 3. Havalimanı’nın durumu; ortada 40 milyar dolar düzeyinde bir yatırım. Bu kadar büyük paralar tek bir yatırıma bağlanınca, şirketler de, devleti yönetenler de, bir an önce bu kaynağın karşılığını elde etmek istiyorlar.
Parayı ve siyasi rantı ilgili taraflara bırakıp bizler için hızın yarattığı başka bir tehdide bakalım. Hız aynı zamanda demokrasinin de düşmanı değil mi? İşte orada 40 milyar dolarlık bir yatırım ve TMMOB ve benzeri türden ‘oyun bozucular’ ne dediler: “Tartışalım! Koyalım ortaya bilimsel gerçekleri, verileri, geleceğe yönelik projeksiyonları, doğaya vereceği zararları ve tartışalım”.

Tartışmak ne demek? Zaman kaybı demek, mahkeme süreçleri demek, işin uzaması demek! Mevcut iktidar bütün bu süreçlerde zaman kaybına yol açmamak için, kendi belediyelerini bile devre dışı bırakırken, uyduruk hale getirilen ÇED raporlarından bile muafiyetler yaratılırken, planlar Bakanlık üzerinden hızlı biçimde onaylanırken, ihale süreçlerinde kısa devreler yaptırılıp, bankalar kredi vermeye zorlanırken, neyi tartışacağız?

Kendimizce, hiç bir hükümet yetkilisinin olmadığı konferanslarda, panellerde, toplantılarda tartışmaya devam ederken, inşaatlar hızla başladı. Hızın ve rantın gözleri kör ettiği ortamlarda sayısını tam bilemediğimiz sayıda işçi, kendilerine ait olmayan bir hız tutkusunun neden olduğu “kazalarda” yaşamlarını yitirdiler. Sinyalizasyonun olmadığı, bakımların yapılmadığı hatlarda çocuklarda dahil çok sayıda insanımız yaşamlarını yitirdiler. Sonrasında hep bir yerlerden hıza yetişemeyen ihaleler ve bundan doğan ihmaller çıktı.

3. Havalimanı’na ilişkin baştan beri söylenen bir kaç uyarıyı hatırlayalım; milyonlarca ağaç kesilerek ve su havzaları kapatılarak inşa edilen havalimanı sürekli su baskınlarına muhatap oluyor. Şimdi uzmanlar bir kez daha altını çiziyor; son su baskının olduğu yerin tam altında Kulakçayırı Gölü, etrafında da suyun önünde duran ağaçlar varmış!

Felaketle birlikte, devleti yönetenlerin rantı gözetirken kamuyu gözetmeyen vurdumduymazlıkları ve iş bilmezlikleri de suyun kaldırma kuvvetiyle yüzeye çıkıyor. Oradaki göl “ben buradayım” derken, yetkililer sosyal medya hesaplarını kapatıp, ortadan kayboluyor.

“Hız, ölüm demektir” lafı iyi de, soru kimin ölümü! Şu ana kadar bu hızın faturasını işçiler ve her kesimden halk ödedi. Lakin ulaşılan hız öyle bir aşamaya geldi, işler öyle kontrolden çıktı ki, gaza basanların da, rantı kapanların da büyük bedeller ödeyeceği bir viraja girmiş olabiliriz.

Öyleyse hep birlikte tekrarlayalım, hız felakettir!