Bir göz doktorunun, bir dermatoloğun, bir kimyacının, bir cerrahın, herhangi aktif bir hekimlik ve klinik görevi olmayan bir Bakan yardımcısı pratisyen hekimin ve kim olduğu belirsiz bir başka hekimin böyle bir klinik çalışmayı nasıl planlayabildiklerini etik kurul ve Sağlık Bakanlığı soruşturmamıştır.

İkinci makale skandalı: Bilimsel dürüstlük nerede?

Doç. Dr. Ümit KARTOĞLU
Halk Sağlığı Uzmanı

Haftaya iyi başladık…

19 Ekim’de CHP Milletvekili Dr. Murat Emir, ikinci makale skandalıyla birlikte Sağlık Bakanı Sayın Koca’nın yanıtlaması için 5 maddelik bir soru önergesi verdi.

Hatırlarsanız ilk makale skandalını da Dr. Murat Emir ortaya çıkartmış, aynı gün Sağlık Bakan Yardımcısı Dr. Birinci, basın açıklamasıyla olayın siyasi boyuta çekildiğini söylemiş, tarihlerin ve çalışmanın yapıldığı hastanelerin yanlış yazıldığını belirtmiş ancak saatler içinde bu basın açıklamasını Twitter’den silmiş, olayın savunusunu Sağlık Bakanı Sayın Dr. Koca üstlenmişti.

İlk makalede, araştırılan konu ile ilgisi olmayan dört hekim ve bir tıp fakültesi öğrencisi COVID-19 ilişkili zatürre tedavisinde hastalarda iki antibiyotik deneyerek etkinlik araştırması yapmışlar, bu çalışmalarını 650 dolar verildiğinde makalenin yayınlandığı, yağmacı (predator) dergi dediğimiz dergilerden biri olan Journal of Population Therapeutics & Clinical Pharmacology dergisinde 3 Haziran 2020 tarihinde yayınlamışlardı.

Makalede tedavi edilen hastaların Şubat’ta hastaneye yatırıldığı yazıldığından, Türkiye’deki ilk vakanın ilan edildiği tarihten önce hasta olduğu yolunda ortalık bir anda karışmış, Sağlık Bakanı Koca, tarihin sehven yazıldığını söyleyerek olayı geçiştirmişti. İlk yazar Dr. Oğuz Güvenmez’in dergi editörüne mektup gönderip gerekli düzeltmeyi yaptığını söylemişti.

Gel gör ki, düzeltme derginin kendisinde değil, bilimsel yayın özeti sunan bir sitede yapılmış olup, makale de kayıplara karışmıştır. Şu anda hiçbir platformdan bu makaleye ulaşılamamaktadır.

İkinci makale daha da ilginçtir.

Toplam on altı hasta üzerinde yapılan, ne olduğu belirsiz bir bitki karışımı ekstresi solunum yoluyla COVID-19 zatürresi olan sekiz hastaya verilmiştir. İsterseniz olayı her açıdan didik didik inceleyelim:

İKİNCİ MAKALENİN KAHRAMANLARI

Makalenin yazarları, dolayısıyla araştırma ekibi bu kez çok kalabalık. Tam on altı kişi. Yani hasta başına bir yazar düşüyor. İşte tam liste:

Dr. Oğuz Güvenmez: Adana’dan bağımsız araştırmacı olduğunu iddia eden bir şahıs. Uzmanlıklarını iç hastalıkları ile tamamlayıcı ve geleneksel tıp diye belirtmiş. Tıbbın hemen her konusunda yayın yapan, Kazakistan’dan mezun olan bu doktorun çalıştığını iddia ettiği Sözühikmet Özel Tıp Kliniği diye bir yerin olmadığı ortaya çıktı (bilen varsa lütfen haber versin). Dolayısıyla uzman olup olmadığı bilinmiyor.

Dr. Hüseyin Keskin: Ortadan kaybolan ilk makalenin yazarlarından. İstinye Üniversitesi Medikal Park Hastanesi KBB ile Tamamlayıcı ve Geleneksel Tıp bölümünden olduğu yazıyor. İlk makalede Tamamlayıcı ve Geleneksel Tıp bilgisi yoktu, ikinci makale 11 Ağustos 2020’de yayınlandığı için ilk makale ile arasında bulunan toplam 69 gün içinde Geleneksel Tıp ile ilgili bu yeni uzmanlığını (ya da sertifikasını) aldığı anlaşılıyor.

Dr. Şuayip Birinci: Sağlık Bakan Yardımcısı, herhangi bir uzmanlığı yok. Kendisi hakkında Dr. Nuriye Ortaylı’nın şu yazısını okuyabilirsiniz: https://yetkinreport.com/2020/10/09/yalan-ruzgari-saglikta-makale-tartismasi/

Dr. Semra Sardaş: İstanbul’da İstinye Üniversitesi Toksikoloji Departmanı’nda profesör.

Dr. Mehmet Salih Sevdi: İstanbul Bağıcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Anesteziyoloji ve Reanimasyon Departmanı’nda uzman doktor.

Dr. Kanat Tayfun: İstanbul Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tamamlayıcı ve Geleneksel Tıp Polikliniği’nin sorumlu hekimi.

Dr. Adnan Kazım Usalan: Mersin’de İstinye Üniversitesi Medikal Park Tarsus Hastanesi Göğüs Hastalıkları’nda Dr. Öğretim Üyesi.

Dr. Müjgan Çalışkan: İstanbul Medipol Üniversitesi, Genel Cerrahi Departmanı’nda Profesör doktor. Aynı zamanda Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları alanında Sağlık Bakanlığı onaylı sertifikalara sahip.

Dr. Mehmet Karabay: İstanbul’da Bahçelievler Medicana Özel Hastanesi’nde enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Departmanı’nda Dr. Öğretim Üyesi.

Burak Ay: Adana Çukurova Üniversitesi’nde Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Kimya bölümünde Anorganik Kimya Anabilim Dalı’nda Dr. Öğretim Üyesi olarak çalışıyor. İlk skandal makalenin de yazarlarından.

Dr. Reşat Duman: Bursa Şehir Araştırma ve Eğitim Hastanesi’nde Göz Hastalıkları Bölümü’nde Doçent doktor. Yazıda aynı zamanda Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları alanında da uzmanlığı olduğu belirtilmiş ama hiçbir Google araştırmasında bu bilgiye rastlanmıyor.

Dr. Nilay Duman: Bursa Şehir Araştırma ve Eğitim Hastanesi’nde Dermatoloji Bölümü’nde Doçent doktor.

Dr. Asım Kayıklık: (Sıkı durun!) Kırgızistan Osh eyaletindeki Avangard Özel Hastanesi Göz Hastalıkları Departmanı’nda çalışıyor. Skandal makale ekibi ile birçok ortak makaleye imza atmış bulunuyor.

Dr. Mehmet Çubuk: Adana’da Dünyagöz Uluslararası Göz Hastanesi’nde uzman doktor.

Muhammed Furkan Kanca: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi 6. sınıf öğrencisi. Henüz doktor değil yani. İlk yazar “bağımsız araştırmacı” Dr. Oğuz Güvenmez’in yeğeni.

Dr. Ahmet Yaser Müslümanoğlu: İstanbul Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Departmanı’nda Profesör, aynı zamanda hastanenin de başhekimi. Yine, Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları alanında da uzmanlığı (ya da sertifikası) olduğu belirtilmiş ama hiçbir Google araştırmasında bu bilgiye rastlanmıyor.

Görüldüğü üzere, ekip bu sefer ne olduğu belirsiz ekstre ile ilişkilendirilmek niyetiyle Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları alanında sertifikası olanlarla çeşitlendirilmiş, değişik olarak bir de göğüs hastalıkları uzmanı eklenmiştir. Ama göz hekimlerinin, ürologların, deri hastalıkları uzmanlarının, cerrahların bu çalışmada ne gibi rolü olduğu da büyük bir soru işaretidir. Üstelik biri de Kırgızistan’ın Osh eyaletinden.

Araştırma ekibinin ve yazarların bir araya gelmesiyle ilgili (özel kaynaklardan ulaşılan) ilginç iki bilgi daha var. Prof. Dr. Semra Sardaş, çalışma ile doğrudan bir ilişkisi olmadığını, yalnızca yazıyı İngilizceye çevirdiğini iddia ediyor. İsminin çıkartılması için editöre yazı gönderdiğini söylüyor. İlk makalenin yazarlarından kimyacı Burak Ay da KBB uzmanı Dr. Hüseyin Keskin’in kendisine Lincocin ile ilgili ulaştığını, kimyasıyla ilgili araştırma yapmasını istediğini, içeriğinde klor olduğu anlaşılınca Dr. Keskin’in “Çamaşır suyunda da klor var, COVİD’e etkili olabilir” diye düşündüğünü aktarıyor. Burak Ay, isminin ilk makaleye Dr. Güvenmez tarafından jest olsun diye konduğunu, yoksa çalışmayla doğrudan bir ilişkisi olmadığının da altını çiziyor. Bu ikinci inhalasyon makalesinden haberinin olmadığını iddia ediyor.

Bilimsel bir makaleye yazar olarak katılabilmenin kuşkusuz koşulları var. Uluslararası Tıp Dergisi Editörleri Komitesi tarafından 4 ana kriter belirlenmiştir yazar olarak bir makaleye girebilmek için:

1- Çalışmanın konseptine veya tasarımına önemli katkılar; ya da iş için verilerin toplanması, analizi veya yorumlanması; ve

2- Çalışmanın taslağını hazırlamak veya önemli entelektüel içerik için eleştirel olarak revize etmek; ve

3- Yayınlanacak versiyonun son onayı; ve

4- İşin herhangi bir bölümünün doğruluğu veya bütünlüğü ile ilgili soruların uygun şekilde araştırılmasını ve çözülmesini sağlamada çalışmanın tüm yönlerinden sorumlu olmayı kabul etmek.

Yani bu dört ana kriterin dördünü birden karşılamak gerekiyor yazar olabilmek için. Yazıyı İngilizceye çevirmek mesela, yazar olabilme kriteri değil. Bu bağlamda dermatolog, ürolog, ya da göz doktoru olanların, tıp fakültesi öğrencisinin bu kriterleri nasıl yerine getirdiği son derece kuşkuludur. Hele, bağımsız araştırmacı olduğunu iddia eden, çalışmanın yapıldığı hastanelerle doğrudan hiçbir ilişkisi olmayan ilk yazar Dr. Oğuz Güvenmez’in bu kriterlerden dördünü birden yerine getirmesi nasıl mümkün olabilmektedir?

MAKALE NEREDE YAYINLANMIŞTIR?

Söz konusu makale COVID-19 tedavisinde yeni inhaler tedavi yaklaşımı (Novel Treatment Approach to the Novel Coronavirus (COVID-19) With a New Inhaler Theurapetic) herhangi bir bilimsel dergide yayınlanmamıştır. Yayınlandığı RESEARCH SQUARE, hakemi olmayan, isteyenin yazdığı makaleleri ön baskı (preprint) denen yöntemle koyabileceği bir sitedir (meraklısına https://www.researchsquare.com/). Yani ilke olarak bu yazıların bilimsel dergilere de gönderilmesi gerekir. Ancak Research Sqauare’in anlaşmalı olduğu bilimsel dergilerin listesine bakacak olursanız, bir tane eli yüzü düzgün bir dergi bulamazsınız, hemen hemen tamamı yağmacı dergilerden oluşmaktadır.

ikinci-makale-skandali-bilimsel-durustluk-nerede-795383-1.
Research Square sitesinde yazının yazarlar tarafından geri çekildiğini belirten sayfa (Sarı işaretli kutuda her ne kadar yazının son haline buradan ulaşabilirsiniz yazsa da yazıya ulaşım mümkün değildir.)

Bir kere, makalede yer alan “Theurapetic” yanlış yazılmıştır (makale baştan ayağa feci bir İngilizce ile yazılmıştır), doğrusu “Therapeutic”dir. Yani uluslararası iddiası olan bir makale yazıyorsunuz, her yazı programında olan SPELL CHECK’i bile kullanmıyorsunuz, üstelik yanlış yazılan kelimelerin altını yazılım programları kırmızı çizgi ile çizerek belirttikleri halde.

Ancak, ilk makale skandalının ortaya çıkmasından hemen sonra bu makale Research Square’den yazarların isteği doğrultusunda 8 Ekim 2020 tarihinde geri çekilmiş (sitede buna ilişkin bir not var). Yani amaç, ortaya çıkmasını önlemek için ortadan kaldırmak, başka ne olabilir ki? Bilimsel dürüstlük, bir yazının geri çekildiğinde nedenini de okurlara açıklamayı zorunlu tutar. Aslında bir makale geri çekilince tamamen ortadan yok olmaz, yine durur, ulaşılır, ancak makaleyi indirdiğinizde her sayfada “RETRACTED (GERİ ÇEKİLDİ)” diye bir damga olur. Yani okur, yine makaleyi okuyup, niye geri çekildiğini de öğrenip ona göre değerlendirmesini yapabilir. Bu makale ile ilgili niye geri çekildiğine ilişkin en ufak bir açıklama yoktur.

NİYE BİTKİSEL BİR ÜRÜN VE İNHALASYON?

Yazıdaki niye bitkisel bir ekstrenin inhalasyon yoluyla verildiği yönünde akıllara durgunluk veren bir açıklama mevcuttur. Yazarlar küresel olarak, onaylanmış ilaçların COVID-19'a karşı yeterince etkili olmadığı iddiasını bu tedavilerin ya ağızdan hap şeklinde ya da damardan kan yoluyla verilmesine bağlamış, asıl sorunun ilaçların bağırsaklardaki ödem ve kan-akciğer bariyerini geçememesine yormuştur. O nedenle akciğerlere doğrudan ulaşmanın tek yolu inhalasyondur (soluma). Bu nedenle bir de şu hipotezi oluşturmuşlardır: “Solunum yoluyla verilen ajanlar akciğerlere ulaşıp kısa sürede etkili olup akciğerlerde oluşacak ağır etkileri önleyeceklerdir.”

Ama kullanılan ajanla ilgili tek açıklama şudur:

“Bu klinik çalışmada verilen yeni inhaler tedavisinde (NIT), toksisitesi olmayan, antiviral, antioksidan ve antiinflamatuar etkileri olan moleküller bir araya getirilmiştir. Bu yeni tedavi, Anadolu’da kullanılan eski geleneksel tedavi yöntemlerine dayanmaktadır ve Anadolu'da yüzyıllardır uygulanan bir tedavidir. (Burada Dr. Güvenmez ve Dr. Keskin’in konuyu hiç de referans olarak desteklemeyen bir makalesine gönderme yapılmaktadır). Geleneksel olarak birçok kişi tarafından yıllardır kullanılan bu tedavi akut ve kronik sinüzit, konka hipertrofisi, nazal polip, alerjik rinit, akut ve kronik farenjit, akut larenjit, zatürre, akut ve kronik bronşit ve kronik adenomların tedavisinde kullanılmıştır. Biz de bu tedaviyi kronik yüz ağrısı, kronik baş ağrısı, nefes darlığı ve kronik öksürük hastalıklarında kullanmaya başladık. Kliniğimizde de bu tedavinin 3 yıldır toksik bir etkisi olmadığına ilişkin gözlemlerimiz vardır.”

Tedavide kullanılan ekstrenin toksik etkileriyle ilgili 3 yıllık gözlemleri varmış. Yani konu ile ilgili herhangi bir yayın yok ki herhangi bir kaynak gösterilmemiş. Oysa Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, bitkisel ürünlerin kullanılabilmesi için tüm toksisite çalışmalarının yapılmış olmasını şart koşuyor. Bu şart yerine getirilmemiş.

KULLANILAN BİTKİSEL EKSTRE NEDİR?

Yazarlar, patent nedeniyle kullandıkları içeriği açıklayamadıklarını söylüyor. Yazıda da “Solunum yoluyla kullanılan tedavi, bitki özlerinin tedavi dozlarında kullanılmasıyla oluşturulan bir çözümdür. İçerik patent korumalı olduğu için açıklanmıştır” demekle yetinilmiştir.

Peki böyle bir işte neyin patenti alınabilir? Alınsa alınsa içeriğin nasıl hazırlandığının yani “yöntem”e patent alınabilir, başka bir şeye değil. Yoksa doğaya ait olan bir bitkinin patent altına alınması ya da o bitkinin etken kimyasal maddesinin patentlenmesi mümkün değildir. Yani farklı bir şekilde gül reçeli yapıp, yönteminizi patentleyebilirsiniz ama kullandığınız gülü değil.

İşin ilginç yanı, Sağlık Bakanlığı’nın 2020-04- 29T23 sayılı onayıyla çalışmaya izin verdiği yazılmış. Yazarların Sağlık Bakanlığı’na da kullanılan ürünle ilgili verecekleri bilgiyi patent yüzünden bildirip bildirmediklerini bilmiyoruz. 9 Mart 2019 tarihinde 30709 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan “Geleneksel ve tamamlayıcı uygulamaların klinik araştırmaları hakkında” yönetmeliğin 5.a maddesinde “Araştırmanın, öncelikle insan dışı deney ortamında veya yeterli sayıda deney hayvanı üzerinde yapılmış̧ olması şarttır” yazmaktadır. Bununla ilgili bu tip hayvan deneyleri çalışmaları yapıldığına ilişkin makalede yine hiçbir bilgi yoktur. Dolayısıyla etik kurulların öncelikle bu şartı dikkate alması gerekirdi. Bunu soruşturup soruşturmadıklarını bilmiyoruz.

Aynı madde altında ayrıca “Araştırmaya iştirak eden gönüllünün tıbbi takip ve tedavisi ile ilgili kararlar, bunların gerekli kıldığı mesleki nitelikleri haiz hekim veya diş hekimine aittir” denmektedir. İlke olarak ilk yazarın sorumlu araştırmacı olması beklenir. Dr. Oğuz Güvenmez’in herhangi bir hastane ile doğrudan bir ilişkisi bulunmamaktadır. Konunun uzmanı herhangi bir uzman da yazarlar arasında yoktur. Bu sorumluluğu kim almıştır?

Madde 9'un da dikkatle incelenmesi gerekir kullanılan maddenin ruhsatlandırılmış bir ürün olup olmadığı açısından. Araştırma ürününün farmakokinetik özellikleri, toksisitesi, vücut fonksiyonlarına etkisi, tedavi doz sınırları, klinik etkililiği, endikasyonları, farklı dozları, yeni veriliş yolları/yöntemleri, yeni bir hasta popülasyonu veya yeni farmasötik şekilleri yönünden araştırılıp araştırılmadığını da bilmiyoruz. Bunların yapıldığına ilişkin makalede yine hiçbir bilgi yok.

HASTALARDAN ONAY NASIL ALINDI?

Çalışma toplam on altı COVID-19 zatürresi hasta üzerinde, tümünde Sağlık Bakanlığı’nın klasik tedavi şemasına ek olarak, sekiz hastaya ne olduğu belirsiz bu ekstrenin inhalasyon yoluyla verilmesi ve bu ekstrenin verilmediği diğer sekiz hasta ile karşılaştırılmasından ibarettir. İyi klinik uygulamaları çerçevesinde araştırmaya katılan gönüllülere yapılacak işlemle ilgili detaylı bilgi verilmesi (ne verildiği dahil), bunun olası yan etkileri anlatılmalı, katılacak gönüllünün bunları anladığından emin olunarak onayı alınmalıdır. Çalışmaya dahil edilen on altı hastanın dördü entübe durumdadır. COVID-19 hastalarının refakatçi ile yatırılmadığını da biliyoruz. Özellikle entübe hastalardan nasıl onay alındığı ise büyük bir soru işaretidir.

Çalışma çok merkezli yapılmıştır: İstanbul’da Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Mersin Medikal Park Tarsus Hastanesi’nde. Etik izin yalnızca Bağcılar Hastanesi’nden alınmıştır. İyi klinik çalışma ilkeleri çok merkezli çalışmalarda her merkezden etik izin alınması gerektiğini söyler.

En ilginç nokta ise Bağcılar Hastanesi’nden alınan etik iznin çalışma bittikten sonra alınması. Bu iyi klinik çalışma ilkelerine aykisidir ve suç teşkil eder.

YALAN BEYANLAR

Makalenin sonunda yazarların katkıları tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre Dr. Oğuz Güvenmez, Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci, Dr. Semra Sardaş, Burak Ay, Dr. Reşat Duman ve Dr. Nilay Duman çalışmanın planlayıcılarıdır. Oysa Prof. Semra Sardaş’ın yalnızca makaleyi İngilizceye çevirmesi dışında çalışmayla bir ilgisi olmadığını biliyoruz. Bir göz doktorunun, bir dermatoloğun, bir kimyacının, bir cerrahın, herhangi aktif bir hekimlik ve klinik görevi olmayan bir Bakan yardımcısı pratisyen hekimin ve kim olduğu belirsiz bir başka hekimin böyle bir klinik çalışmayı nasıl planlayabildiklerini etik kurul ve Sağlık Bakanlığı soruşturmamıştır. Kimyacı Burak Ay, bu çalışmayla bir ilişkisi olmadığını söylemektedir (kuşkusuz doğruyu söyleyip söylemediğini bilmiyoruz). İlk makale dahil, bu makalenin yer aldığı sitelere yazı gönderip yazarlıktan düşürülmesini istediğini de söylemiştir. Kuşkusuz her iki yazı da yok olduğundan böyle bir isteğin gerçekten yapılıp yapılmadığını da bilmiyoruz.

Dr. Hüseyin Keskin, Dr. Mehmet Salih Sevdi, Dr. Kanat Tayfun, Dr. Adnan Kazım Usalan, Dr. Müjgan Çalışkan, Dr. Mehmet Karabay ve Dr. Ahmet Yaser Müslümanoğlu veri toplamada görev yapmış. Farklı kentlerde ya da farklı hastanelerde görev yapan bu doktorların veri toplama işini nasıl çözümledikleri bilinmemektedir.

Kırgızistan Osh eyaletindeki özel bir hastaneden yazarlar arasına giren Dr. Asım Kayıklık da dört diğer yazarın yanı sıra veri analizinde ve sonuçların yorumlanmasında görev yapmış.

MURAT EMİR’İN KOCA’YA YANITLAMASI İÇİN SORDUĞU 5 SORU

19 Ekim’de CHP Milletvekili Dr. Murat Emir, Sağlık Bakanı Dr. Koca’nın yanıtlamasını isteyerek 5 soruluk bir soru önergesi verdiğini açıkladı. Sorular söyle:

1- Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci ile on beş araştırmacının daha imzasının bulunduğu söz konusu makale neden şimdi yayından kaldırılmıştır?

2- Söz konusu makalenin yayından kaldırılmasını Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci mi talep etmiştir?

3- Makalede yer alan çalışmalar gerçekten yapılmış mıdır?

4- Makalede sözü edilen ve her biri suç unsuru oluşturan uygulamalarla ilgili Etik Kurul onayları alınmış mıdır? Sağlık Bakanlığı, bu çalışmaya izin vermiş midir?

5- Sağlık Bakanlığı’nın çalışmaya ilişkin izni yoksa, bu kişiler hakkında soruşturma başlatılacak mıdır? Savcılığa suç duyurusunda bulunulacak mıdır?

Ben de bu yukarıda yer alan sorulara ek olarak Türk Tabipleri Birliği’ni bilimsel dürüstlük ilkesi çerçevesinde ve yazarların klinik araştırma ilkelerini ihlal eden tutumları nedeniyle göreve çağırmak isterim.

NOT: İlk makalenin bilimsel dürüstlüğün yazarlar tarafından ihlali açısından geri çekilmesi talebiyle Journal of Population Therapeutics & Clinical Pharmacology dergisinin editörüne 9 Ekim 2020 tarihinde yazdığım e-postaya hâlâ bir yanıt alamadım. Aynı talebi derginin web sitesindeki CONTACT US sayfasındaki e-mail ile de gönderdim. Yine yanıt yok!