İran’a bakıp Gezi’yi hatırlamak!

Yeni yıla İran’ı konuşarak girdik. Kafalar yine karışık... Saflar yine darmadağın... Gözler yine miyop…

İran’daki eylemlerin arkasında ABD vardı! Zaten Trump’ın çıkışlarından her şey anlaşılıyordu. Ve mademki böyleydi, ABD’ye karşı İRAN’IN YANINDA OLMAK gerekiyordu.

İyi de, İRAN kim oluyordu acaba? “Dini lider” unvanı taşıyan ama dünyevi her alanı kontrol eden, başkomutanı olduğu Devrim Muhafızları Ordusu’nu çoluk çocuğun üzerine salmaktan çekinmeyen Hameney mi? Yoksa Hameney’e karşı mücadele adına çoluk çocuğun arkasına sığınan güya “ılımlı” Ruhani mi?

İran haberlerine ve yorumlarına baktıkça Gezi’yi hatırladım.

O zaman da Gezi için sokağa çıkanlara “dış mihrakların ajanı”.. Ya da en hafif deyimiyle onların “oyununa gelen zavallı güruh” gözüyle bakılmıyor muydu?

Oysa, Gezi Parkı’nda başlayıp Türkiye’nin her yanına yayılan eylemlerdeki milyonlar “neden ve nasıl orada olduğunu” biliyordu. Biliyorduk.

Aslına bakarsanız, iktidar ve medyası da farkındaydı. Ancak, milyonların daha fazla özgürlük / demokrasi / hak için sokağa çıktığını kabul etmek işlerine gelmiyordu. Gelmezdi.

Tıpkı İran’da olduğu gibi!

•••

İran’a, 1970’lerin başında, yani Şah döneminde gittim. Pek çok solcu gençle tanıştım. İran Komünist Partisi TUDEH’ten yürekli insanlar tanıdım. 1980 sonrası, yani Humeyni rejiminin İran’ı ele geçirmesinin ardından, bir daha kendisinden haber alınamayan dostlarım oldu.

Aslında, Şah’a karşı mücadele edenler, onlardı. Mollalar değil. Mollalar sessiz ve derinden örgütlenirken, solcu / sosyalist / devrimci gençler Evin Cezaevi’nde işkenceden geçiriliyor, öldürülüyor, kaybediliyordu.

Cesurdular. Ne yazık ki aynı ölçüde naiftiler. Gelişmeleri analiz edemiyorlardı. Mollaların, Şah’a karşı mücadelede “ortak” olduğunu ve bu yüzden iktidarı da paylaşacağını düşünüyorlardı. Coşkuları yalnızca bir yıl sürdü. Humeyni iktidarı, bir yıl sonrasında, Şah döneminde olmadığı kadar kanlı bir süreç başlattı. On binlerce solcuyu katletti. Humeyni ve mollaların İran’ı “nereye” götürdüğünü anlayıp ayağa kalkan, demokrasi çığlıkları atan üniversiteli gençleri hiç acımadan yok etti. Örtünmeyi reddeden kadınları devlet memuriyetinden, okullardan, yargıdan attı. Kimilerini hapse tıktı. Ve özgürlüğün bir daha yeşerememesi, kitlelerin bir daha kıpırdayamaması için faşizmle mayalanmış “teokrat” bir sistem kurdu.

Baksanız, seçim var… Parlamento var...

Var da… Dini Lider ve ona bağlı bürokratik yapının Meclis kararlarını / yasalarını da, seçime katılacak adayları da veto hakkı var. Üstelik bunlar “hadi bir daha düşünün bakayım” gibi ikinci şansa sahip olmayan bir hak. Yani geri dönüşü yok.

Dahası, İran’da bir Milli Ordu var. Bir de Devrim Muhafızları Ordusu.

Devrim Muhafızları Ordusu’nun başkomutanı (yine) Dini Lider.. Yani, bugün itibariyle, Humeyni’nin halefi Hamaney. Bu “paralel” ordunun komutanları doğrudan ondan talimat alıyor. Hazine’den aldığı ödenek, Milli Ordu’dan çok daha fazla. Ayrıca; iki banka, çok sayıda inşaat / finans şirketi dahil “kendi girişimine” sahip. Dahası, yine çok sayıda vakıf ile İran’ın ekonomik / siyasal / toplumsal yapısını ahtapot gibi sarmış durumda.

İran deyince bunlardan ve daha fazlasından söz ediyoruz. “Aman Irak ya da Suriye gibi olmasın, istikrarı bozulmasın” dediğimiz ülkenin gençleri / yoksulları / kadınları ayağa kalkacak... Ve onlara karşı Hamaney ya da dinci baskıda ondan geri kalmayan güya ılımlı / liberal cumhurbaşkanı Ruhani mi savunulacak?

•••

Türkiye’de iktidar ve medyası, Trump’ın fırsatçı ve deli saçması mesajlarına bakıp İran eylemlerini “Batı’nın kışkırtması” diye takdim ediyor ya... Daha geçen yılın ocak ayında, yani Trump Beyaz Saray’a daha yeni taşınıyorken, “devletin resmi sesi” Anadolu Ajansı, ilginç bir makale yayımlamıştı. “İRAN’DA (geçmişi 2009’a uzanan) YEŞİL HAREKET DEVAM EDİYOR” diyen bir bakışla...

Sonra, aynı iktidar ve medya, kendi insanından / yoksulundan / sokağından korktuğu için mi kimbilir, eylemleri doğrudan Trump’a bağlayıverdi.

Gerekçe de pek şahaneydi! “İran, aman ha Suriye olmasın”-dı!!

Hani, Suriye’yi “aman ha” haline sokan uzaylılardı sanki! Mehmet Barlas’ın BİLE gördüğü... Ve iktidarın has gazetesi SABAH’ta itiraf ettiği üzere “Suriye’de ‘muhalif gruplar’ diye terör örgütlerine destek veren” Klingon iktidarıydı sanki!

•••

İran’da eylemlerin sona ermesi Klingonluları sevindirmiş olmalı.

Tabii, istikrarı için duacı olduğumuz ülkede şu anda kaç kişi işkence tezgâhında, bilmiyoruz. Kaç kişi, resmi açıklamalara göre “Allah’a savaş açmış” sayıldığı için idam sırasında... Demokrasi, özgürlük ve ekonomik talepler adına sokağa çıkanların üzerine çöken karanlığın ardında neler oluyor... Haberimiz olmuyor, olamıyor.

Sırf ABD -fırsat bu fırsat- destekledi diye o insanlar yalnız mı bırakılacak? En azından sol / sosyalist / sosyal demokrat kesimlerden bir destek mesajı da mı gönderilmeyecek?

İran’daki Ali İsmailler, Ethem Sarısülükler, Berkinler hiç mi umurumuzda olmayacak?

Ayrıca... İran’ın bize anlattıklarını ve hatırlattıklarını görmeyecek miyiz?