Herkes koro halinde ABD’nin yaptırımlarla İran’da bir rejim değişikliği gerçekleştirmeye çalıştığını söylüyor. Amerikan Başkanı Donald Trump’ın İran rejimi hakkında fazla bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum. Muhtemelen Trump, İran’la anlaşmayı sadece Obama yapmış olduğu için masadan kalktı. Trump’ın Başkanlık serüveni, Obama’nın yaptığı her şeyi tersine çevirmek şeklinde sürüyor. Trump, kendisinin Obama’dan daha iyi olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Dolayısıyla, “Ben daha iyisini yaparım” iddiasıyla masadan kalktı.

Şimdi ABD İran’a yönelik yeni taleplerini sıralıyor. Taleplerden biri İran’ın Ortadoğu’da İslami Cihad, Hamas, Hizbullah gibi gruplardan desteğini çekmesi. ABD İran’ı Suriye’den de çıkartmaya çalışıyor. İran’ın Suriye’den çıkması, açık konuşmak gerekirse buna Rusya’nın karar vermesine bağlı. Ara sıra Türk basınında da benzer analizler yazılıp çiziliyor. Rusya’nın Suriye’de İran’ın bu denli etkin olmasından rahatsız olduğu İran’la ‘bozuştuğu’ yönünde analizler var. Bu analizlere şüpheyle yaklaşmak lazım.

Hudson Enstitüsü Finansal ve Ekonomik Araştırmalar Direktörü Richard Weitz ile bu konuyu konuştum. Weitz bir şeye dikkat çekiyor. Trump iktidara gelirken Rusya ile yakınlaşarak Rusya-Çin ittifakını bozmayı hedefledi. Suriye’de de ABD’nin yapmak istediği Rusya’yı İran’dan vazgeçirmek. Ancak Weitz gerçekçi, “ABD’nin İran’ı yarı yolda bırakması için ABD’nin Rusya’ya verebileceği hiçbir şey yok” diyor. Dolayısıyla Suriye’de şimdilik taşların yerinden oynaması zor görünüyor.

Biz hep Suriye’ye Türkiye açısından bakıyoruz, ama elbette Suriye’de bundan fazlası var. Suriye’de YPG ile Şii milisler arasında hiçbir sürtüşme yaşanmamış olması da öte yandan dikkat çekici. Metin Gürcan, YPG’nin yönetici kadrosunun yüzde 35-40’ının Nusayri olduğunu söylüyor. İran için mezhepsel yakınlıklar önemli. İran’ın YPG ile Şii milisler üzerinden anlaşabildiğini anlıyoruz. Halep’in güneyinde Şii milisler kuvvetli, İran destekli grupları oradan çıkarmak isteyen henüz yok. Yani yakın vadede Suriye’de durumu değiştirmek çok mümkün görünmüyor.

Gelelim Türkiye’ye. 2012’de İran’a yaptırım uygulanırken, yine Türkiye’ye durumu nedeniyle ayrıcalık tanınmış, Türkiye’nin İran ile enerji alışverişi yapmasına göz yumulmuştu. Rahip Brunson’ın serbest bırakılması sonrası, yumuşayan ABD Türkiye ilişkileri sonucu yine aynı şey olacak. İktidar bunu yine bir zafer, diplomasi başarısı falan gibi paketleyip satıyor ancak yinelemekte fayda var, Türkiye durduk yerde Rahip Brunson’ı içeri attı, iktidar bunun müthiş bir hamle olduğunu düşündü, ancak bu hamle sonrası ABD’den gelen yaptırımlar Türkiye’ye, açık konuşmak gerekirse, ağır geldi. Brunson serbest bırakıldı, yaptırımlar bir bir kaldırıldı. Özünde Türkiye bir şey kazanmadı, dolar yükseldiğiyle kaldı. Karşımızda başarı değil, hesap hatası var. Türkiye hukuksuz olarak bir Amerikan vatandaşını içeri attı, sonra da garip bir süreçle saldı. Süreç baştan aşağı gariplikler silsilesi olarak işledi, Brunson içeri atılmamış olsaydı olmayacak olan yaptırımlar kalktı diye böbürlenmek absürd bir durum.

Şimdi Trump ile Erdoğan arasında Halkbank pazarlığı olduğunu anlıyoruz. Trump, “Ben halledeceğim” diye söz vermiş. Türk basınında çıkan haberler bu yönde. Halkbank ceza almaktan kurtulacak mı göreceğiz.