IŞİD'in dönüşümü: Üst politikalar IŞİD’e karşı konulmasını güçleştiriyor
2017’de kurulan ve 2019’da dikkatimizi çeken IŞİD’in Türkiye Vilayeti, önceden işbirliği yaptığı yerli Selefi cemaatlerle ilişkisini sürdürememesi IŞİD’in yabancı topluluklara bel bağlamasına yol açıyor. Ancak Türkiye’nin göç konusundaki üst politikaları, IŞİD’e karşı tasarlanmış bütüncüllükten uzak önleme çalışmalarını daha da zorlaştırıyor.
Doğu Eroğlu
İstanbul Sarıyer’deki Santa Maria Kilisesi’ne 28 Ocak’ta gerçekleştirilen silahlı saldırı, 1 Ocak 2017 İstanbul-Reina saldırısının yedi yıl sonrasında IŞİD bağlantılı kişilerin Türkiye toprakları üzerinde gerçekleştirebildiği ilk şiddet eylemi olma özelliği taşıyor.
Önceki şiddet eylemleri sonrasında IŞİD kaynaklarından gelen açıklamalardan farklı olarak, bu defa eylemi IŞİD’in Türkiye Vilayeti üstlendi.
Ebubekir El-Bağdadi, 2014’te Irak’ın Musul kentindeki Ulu Camide halifeliğini ilan ederken görüntülenmiş ve bir daha fotoğraflanmamıştı. Halifelik ilanı sonrası ilk defa Nisan 2019’da yayımlanan bir videoda görünen El-Bağdadi’nin kurmaylarıyla incelediği dosyalardan birinde Türkiye Vilayeti yazıyordu.
El-Bağdadi’nin yeni görüntülerinin yayınlanmasının üstünden çok geçmeden, Türkiye Vilayeti başlığıyla yayınlanan bir başka videoda, biri Türkçe konuşan beş kişinin IŞİD’e biat ettiği görüldü.
Türkiye Vilayetinin kuruluş duyurusu olarak değerlendirilen bu videonun sonrasında El-Bağdadi’nin Eylül 2019’da yayınladığı ses kaydına Türkiye’deki IŞİD takipçileri yoğun destek verdi. Yazdıkları notları yaşadıkları yerleri gösterecek şekilde fotoğraflayıp sosyal medyada paylaşan IŞİD destekçilerinin birçoğu, mesajlarında Türkiye Vilayetini de andı.
2019’da birçok defa gündeme gelen Türkiye Vilayeti, uzunca bir süre bir daha anılmadı.
Kasım Güler’in anlatımlarıyla Türkiye Vilayeti: 2017’de kuruldu ve yönetimi defalarca değişti
Vilayet tanımını IŞİD’in öncülü olan Irak El-Kaide’si (AQI) de kullanıyordu. Ebu Musab El-Zerkavi’nin temelini attığı Irak El-Kaide’si, Irak’ta egemenliği altında olmayan ancak nüfuz sahibi olduğu bölgeleri de vilayet olarak anmış, Irak El-Kaide’sinin IŞİD’e dönüşmesi sonrasında da bu gelenek devam etmişti.
Irak ve Suriye’deki geniş toprakların İslam Devletince idare edildiği dönemde, vilayet kavramı idari bir yapılanmaya dönüştü. İslam Devleti sahip olduğu toprakları vilayet adını verdiği idari birimlere bölerek yönetti. IŞİD’in toprak üzerindeki egemenliğinin sona erdiği 2019’dan sonraysa, idari bir yapılanma olarak kullanılagelen vilayet tanımı kısmen biçim değiştirdi ve IŞİD emir-komuta zinciri dahilinde faaliyet yürütülen coğrafi bölgeleri betimler hale geldi. Örneğin, IŞİD’in hatırı sayılır nüfuza sahip olduğu Batı Afrika bölgesi de bir vilayet olarak kabul edildi, yıllardır şiddet eylemi yapamadığı ve gücünü yitirdiği bölgeler de. Dolayısıyla IŞİD’in vilayet olarak tanımladığı bölgeler aynı zamanda örgütün nüfuzunu artırmayı arzu ettiği coğrafyalar olarak da anlaşıldı.
Peki, IŞİD’in Türkiye Vilayeti bunlardan hangisine daha yakın? Halihazırda faaliyetlerin gerçekleştirildiği, gerçek bir nüfuzun söz konusu olduğu bir birim mi, yoksa vilayet ilanı IŞİD’in Türkiye’de güç sahibi olma temennisinin bir ifadesi mi?
Mart 2021’de Türkiye’ye girmeye çalışırken ÖSO kontrolündeki bölgede MİT tarafından yakalanan IŞİD mensubu Kasım Güler, bir dönem yöneticiliğini de yaptığı Türkiye Vilayeti hakkındaki birçok ayrıntıyı ifadelerinde anlatıyor.
Güler’in anlatımları, IŞİD’in Türkiye Vilayeti yapılanmasının Türkiye’de şiddet eylemi düzenlemek için birçok girişimde bulunduğunu ancak hem personel hem de mali ve lojistik yetersizlikler sebebiyle saldırı planlarının uygulamaya konamadığını gösteriyor:
• IŞİD Türkiye Vilayetinin oluştuğunu gösteren videolar 2019’da yayınlandı ama Güler, Türkiye Vilayetinin 2017’de IŞİD tarafından görevlendirilen Nusret Yılmaz’ın kurduğunu aktarıyor. Yılmaz, Türkiye’deki birçok şiddet eylemini gerçekleştiren Gaziantep Yapılanmasında Yunus Durmaz’la birlikte çalışan isimlerden biriydi. IŞİD’in Türkiye Valisi makamına getirilen ilk kişi Nusret Yılmaz’dı (Bu titri aynı zamanda Türkiye Emiri olarak da anlayabiliriz), Türkiye Vilayetinin Şura Heyetindeyse Şahap Variş, Ahmet Güneş, Kasım Güler ve Mustafa Dokumacı vardı.
• 2017’de, Türkiye’deki eylemlerde kullanılmak üzere 20’ye yakın Kalaşnikof ile iki Bixi makineli tüfek, Güler’e göre, Mersin, Denizli ve Ankara’ya gömüldü.
• Adana’da ABD’nin İncirlik Üssüne saldırı planlandı ve hazırlık yapıldı ancak eylemcilerin bir kısmı İdlib’den Türkiye’ye geçerken yakalandı. Daha sonra eylem için hazırlanan patlayıcı ve silahların da kaybolduğu anlaşıldı.
• Nusret Yılmaz’ın 2017’deki bir hava saldırısında ölmesi sonrası Türkiye Valiliği görevine Mustafa Dokumacı getirildi. Deyrezor’da bulunan Türkiye Vilayeti yönetim kadrosu bu dönemde İdlib’e geçti.
• Dokumacı döneminde de, Türkiye Vilayeti ne askeri eğitim almış eylemcilere erişebildi ne de gerekli silah ve patlayıcıları potansiyel eylemcilere ulaştırabildi. Kapadokya ve İzmir’de gerçekleştirilmesi planlanan karmaşık eylemler uygulamaya konamadı.
• Önceleri IŞİD’in dış istihbarat birimi Emni tarafından finanse edilen Türkiye Vilayeti, Emni’den kaynak akışının kesilmesi sonrası Türkiye’den bağış toplamaya başladı ve finansman sorunu yaşar hale geldi.
• Mekteb-i Faruk isimli, geniş bir coğrafyadaki şiddet eylemlerini gerçekleştirmekle görevli bir başka birimin başına Mustafa Dokumacı’nın getirilmesi sonrasında kısa bir süreliğine Kasım Güler Türkiye Vilayetinin liderliğin üstlendi. Güler, Türkiye’de şiddet eylemi yapılması için IŞİD komuta kademesinin baskıyla karşılaştığını anlatıyor ve Türkiye’de temasta olduğu kişilere “Kim eylem yapabiliyorsa yapsın” dediği halde eylemci bulamadığını belirtiyor.
• Güler’in ardından Türkiye Vilayetinin başına Şahap Variş geçti ancak 2020 itibarıyla Türkiye Vilayetinin asıl hedefi, lider kadrosunu İdlib’den Türkiye’ye geçirmek haline gelmişti. İdlib’deki belirsiz ortamı terk etmek istediklerini anlatan Güler, Gaziantep’te tanıdığı kişilere Türkiye Vilayetinin liderliğini devretmek için girişimlerde bulunduğunu aktarıyor. Avrupa’da gerçekleştirilmesi planlanan şiddet eylemlerinde görev alacak saldırganların eğitilmesi için Mersin’de askeri eğitim kampı oluşturulması projesi de Güler’e göre uygulamaya geçemedi.
IŞİD’in Türkiye Vilayetinin eylem yapabilme kapasitesi
Ocak 2017’deki Reina Saldırısı ile Ocak 2024’teki Santa Maria Kilisesi Saldırısı arasında geçen yedi yıllık sürenin neredeyse tamamında İçişleri Bakanı olarak görev yapan Süleyman Soylu, Bakanlığı döneminde IŞİD’le bağlantılı önlenen şiddet eylemleri hakkında birçok açıklama yaptı.
Ancak önlenen bu saldırılardan biri, Santa Maria Kilisesi Saldırısını üstlenen IŞİD’in Türkiye Vilayetinin kapasitesi hakkında önemli ipuçları sağlıyor.
Süleyman Soylu, 1 Eylül 2020’de tarihli tweet’inde, “DEAŞ’ın sözde Türkiye Emiri önemli planlarla yakalandı ve tutuklandı” dedi.
Bakan Soylu’nun DEAŞ’ın sözde Türkiye Emiri diye nitelediği kişi, Adana’da gözaltına alınıp tutuklanan Mahmut Özden’di.
Özden’in eylem yapmak üzere İstanbul’a yolladığı Hüseyin Sağır beraberinde bir Kalaşnikof tüfekle Küçükçekmece’de bir otelde yakalanmış, Sağır’ın temasları incelenince, Bakan Soylu’nun Türkiye Emiri diye andığı Özden’e ulaşılmıştı.
Kasım Güler eylemi yapacak kişiye Kalaşnikof tüfeğin ulaştırıldığını doğruluyor. Ancak Güler’in tarif ettiği Mahmut Özden profili Bakan Soylu’nun anlattığından çok farklı. Güler’e göre, 2017 yılında Adana bölgesindeki IŞİD takipçileriyle ilişkilerini geliştirmek isteyen IŞİD Türkiye Vilayeti, Adana’daki Mahmut Özden’den faydalanmak istedi. Fakat Özden’in IŞİD ismini kullanıp kişisel fayda sağlamaya çalışması ilişkinin sonlanmasına neden oldu. Kasım Güler, Mahmut Özden’le temaslarını şöyle anlatıyor:
Ebu Hureyre künyeli Mahmut Özden, 2017 yılında Nusret Yılmaz döneminde bizle iletişime geçti ve Adana il sorumlusu olarak görevlendirildi. Adana’da bulunan, IŞİD’i seven ve bizle çalışmak isteyen herkesin mesuliyeti ona verilerek Adana’da eylem yapmak isteyenlerin irtibatını göndermesi istendi. 2018 yılında Mahmut Özden’in çevresindekilere, “Ben İslam Devletine çalışıyorum” şeklinde söylemlerde bulunması üzerine Mustafa Dokumacı kendisini il sorumluluğundan aldı ve altında bulunan grupları direkt Türkiye Valiliğine bağladı.
Özden’in “Ben İslam Devletine çalışıyorum” sözlerini sadece yakın çevresine değil, esnafa da söylediği ve haraç almaya çalıştığı, Bakan Soylu’nun açıklamasından bir yıl önceki haberlerde bile görülebiliyor. İHA tarafından 18 Temmuz 2019’da yayınlanan bir haberde, Adana’da IŞİD Adana emiri olduğunu söyleyen ve esnaftan haraç alan bir kişi ve şebekesinin gözaltına alındığı aktarılıyordu. Haberde Mahmut Ö. isimli kişinin fırıncıları IŞİD’le korkutup haraç aldığı anlatılıyordu.
Özetle, kuvvetli olduğu dönemde Türkiye’de becerikli kadrolara sahip olan IŞİD, artık faaliyetleri için Türkiye’de personel bulmakta zorlanır hale geldi. Türkiye’de IŞİD’le işbirliği yapmış kadroların yeniden IŞİD’le çalışmaya ilgi göstermemesi, IŞİD’in Türkiye Vilayetini, Mahmut Özden gibi, edindiği titri esnaftan haraç kesmekte kullanmaktan çekinmeyen kişilerle çalışmaya mecbur bıraktı.
Benzer sorunların eylemler için lojistik sağlanırken ya da silah ve patlayıcı ayarlanırken meydana geldiğini söylemek de mümkün.
***
IŞİD’in Türkiye’deki geleceğini yabancı topluluklar şekillendirecek
Şubat 2024 itibarıyla IŞİD, Horasan ve Batı Afrika gibi vilayetlerde kazandığı başarı ve nüfuzu, vilayet olarak gördüğü diğer bölgelere transfer etmeye çalışıyor.
2019’da, Ebubekir el-Bağdadi’nin beş yıl sonra ilk defa göründüğü bir videoda varlığı resmiyet kazanan Türkiye Vilayeti, bu nüfuz transferinin amaçlandığı bölgelerden biri. Örneğin, Türkiye IŞİD’in askeri başarı kazanabildiği ya da eylem sürekliliği sağlayabildiği bir bölge olmasa da, 28 Ocak 2024 Sarıyer Santa Maria Kilisesi Saldırısı, Horasan ve Batı Afrika Vilayetlerindeki IŞİD nüfuzunun Türkiye’de tartışılmasını sağlıyor ve saldırının yarattığı acil durum atmosferi, kısa süreliğine Türkiye’de de uyuyan hücrelerin, yeni şiddet eylemleri ihtimalinin kamuoyunda tartışılmasına yol açıyor.
Ancak politik motivasyonların bulunduğunu varsaysak bile, IŞİD’in gelecekteki şiddet eylemleri için insan kaynağına ve lojistik hatlara ihtiyacı var. Eylemlerde kullanılan silah ve patlayıcıların tedarikinin kısıtlanması yapısal önlemler gerektiriyor; EYP (el yapımı patlayıcı) yapımında kullanılabilen sivil malzemelere erişim piyasa regülasyonu ve denetimle, askeri düzey silahlara erişimse sınır güvenliği ve istihbarat faaliyetiyle kısıtlanabilir. Fakat daha önemlisi eylemleri gerçekleştirecek insan kaynağını caydırabilmek.
Türkiye’den İslam Devleti topraklarına göç eden binlerce Türkiye vatandaşı, İslam Devleti Karşıtı Küresel Koalisyon’un bombardımanlara başladığı 2015’te, yeni yaşantılarının kalıcı olmayabileceğini fark edip Türkiye’ye dönmeye başladı. Bir kısmı herhangi bir soruşturmaya uğramadan eski hayatlarına döndü, hüküm giyenlerin büyük kısmıysa cezalarını tamamlayıp serbest kaldı.
Türkiye’de idare, ülkedeki dikkate değer yerli Selefi toplulukların önde gelen figürlerini davalar ve mahkumiyetlerle kontrol altında tutmaya çalıştıysa da, artık bu yönteme ihtiyaç duyulmadığı görülüyor. İslam Devleti’ne katılmış ve bir dönem IŞİD’le yol arkadaşlığı yapmış Türkiyeli Selefiler, IŞİD’in bugün savunduğu değerleri hala benimsiyor olsalar bile, örgütün politik hedefleri ile kendi yerel ajandalarının örtüşmediğini görebiliyor. Liderliği neredeyse buharlaşmış ve dünyanın farklı birkaç coğrafyasındaki nüfuz adacıklarını koruyabilmek dışında somut kazanımı kalmamış örgütün politik çıkarları için Türkiye’deki hayatlarını zorlaştırmak istemeyen yerli Selefi topluluklar ile IŞİD arasındaki mesafenin oldukça açıldığı söylenebilir.
Ancak aynısını Türkiye’de yaşamını sürdüren yabancı Selefi topluluklar için söylemek mümkün olmayabilir. Güvenlik birimleri çok uzun zamandır güncel IŞİD faaliyetlerini Samsun, Bursa, Sakarya ve İstanbul’da yoğunlaşan yabancı toplulukları arasında arıyor ancak göçe ilişkin üst politikalar yüzünden bu çabalar da giderek güçleşiyor.