Zafer Çağlayan’ın gözü aydın. Çünkü İsviçre Frankı’nın değeri artınca, durduğu yerde Patek Phillippe 5101 G modeli ünlü saati de kıymetlenmiş olmalı. Ne var ki İsviçre’nin sadece saat sanayii değil, turizm sektörü, küçük-orta işletmeleri de kan ağlıyor. Çünkü bir ülkenin parasının aniden fırlaması, tüm ihraç mallarının rekabet gücünü azaltırken, ithal malları iyice ucuzluyor.

İsviçre Merkez Bankası (İMB) 3,5 yıldır döviz çıpası uygulamasıyla, frankın aşırı değerlenmesini engelliyordu. 1 avronun alabileceği frank miktarı 1,20’nin altına düşünce hemen müdahalede bulunuyordu. Böylece tam 485 milyar dolar rezerv biriktirmek zorunda kalmıştı. Bu hafta Avrupa Merkez Bankası’nın tahvil alım programını açıklayacağını göz önüne alan İMB, artık avronun fren tutmayacağına karar verdi ve 1,20’lik sınırı kaldırdığını ilan etti; derken kızılca kıyamet koptu.

Dakikalar içerisinde frank, dolara ve avroya karşı yüzde 39 civarında değer kazandı. Daha sonra bu kazanç yarıya düşse de, tarihin yazdığı konvertibl dövizler arasındaki en sert dalgalanma yaşanmış oldu. Kabataslak hesaplamalar, İsviçre Merkez Bankası’nın bu hamleyle 40 milyar dolar zarar yazdığını gösteriyor. Diğer bir ifadeyle, İsviçre’nin nüfusunun 8 milyon olduğunu düşünürsek, her yurttaşa 5 bin dolarlık bir fatura çıktı. Halihazırda kişi başına da 60 bin dolarlık rezerv istiflenmiş bulunuyor.

Peki neden İsviçre bu duruma geldi? Uluslararası Ödemeler Bankası’nın 2013’te gerçekleştirdiği araştırmaya göre, günde 5,3 trilyon dolarlık döviz el değiştiriyor. Bu işlemlerin yüzde 87’sinin bir ayağında ABD Doları, yüzde 33’ünde ise avro var. İsviçre Frankı’nın ağırlığı ise yüzde 5,2. İsviçre Frankı ABD, Avro Bölgesi, Japonya, Büyük Britanya ve Avustralya paralarından sonra en fazla işlem gören 6. döviz.

Kişi başına geliri yüksek de olsa, İsviçre sonunda küçük bir ülke. Para arz-talebinin de haliyle ekonominin büyüklüğüne paralel seyretmesi beklenir. Tüm dev ekonomiler faizlerini dibe doğru çekmek yarışına soyunup, menkul kıymet alım programlarıyla dünyayı likiditeye boğunca, yatırımcılar “güvenli liman” arayışına girdiler. Bu furyada İsviçre Frankı’nın değeri de sırf talep baskısıyla fırladı.

Bilindiği gibi küresel ekonominin efendileri her yıl İsviçre Alplerinin zirvesindeki Davos kentinde bir araya geliyorlar. Küresel sermayenin bu yılki genel kurulu 21 Ocak’ta start alacak. Buradaki otellerde konuşlanacak patronların, yeme-içme, konaklama faturalarının kabarmasını ruhları dahi duymayabilir. İsviçre’nin “kara paranın” cenneti, emtia spekülasyonlarının merkezi olduğunu hatırlayanlar, “oh olsun!” bile diyebilirler. Ama son yaşananlar, dünya ekonomisinin nasıl bıçak sırtında durduğunu, önümüzdeki dönemlerin yeni çalkantılara gebe olduğunu hatırlatma açısından önemli.

Nitekim İsviçre Merkez Bankası’nın kararının üzerinden 1 hafta bile geçmeden iflas haberleri gelmeye başladı. Döviz spekülatörleri 50 kat, 100 kat, hatta 1000 kat kaldıraçla işlem yapabiliyorlar. Diğer bir ifadeyle 1 dolar sermayelerine karşı 49 dolar borçla kumarhane ekonomisinde ütmeye çalışıyorlar. Beklendiği üzere İsviçre Frankı üzerine alış pozisyonu olanlar hemen ellerini ovuşturmaya başladılar, çünkü tahmin ettiklerinden daha büyük bir voli vurmuşlardı. Gelgelelim, bunlar “sıfır toplamlı” oyunlar; bir tarafın zararı, diğer tarafın kârına eşit. Aslında bu kurgu bile kağıt üzerinde kalabiliyor. Çünkü büyük çalkantılarda, “kârlar özel zararlar kamusal” mantığı devreye girebiliyor. Yükümlülüklerini karşılayamayanlar vergi mükelleflerini sırtından, yani sade vatandaşların cebine el atılarak kurtarılıyor.

Nitekim beklenen haber, gecikmeden geldi; Miami’den yönetilen Everest Capital’in en büyük fonu batmıştı. Çünkü fonun İsviçre’de yetişmiş Yugoslav asıllı yöneticisi Marko Dimitriyeviç, stratejisini İsviçre Frankı’nın değer yitireceği üzerine kurmuştu. Tam aksi gerçekleşince, fonun Aralık sonundaki 830 milyon doları buharlaşıverdi.

Aslında 2007’de patlak veren küresel krizi tetikleyen tüm dinamikler 2015’te fazlasıyla mevcut. Üstelik hükümetlerin borçları arttı, kriz halinde kullanabilecekleri barut tükendi.

Everest bir başlangıç mı, yoksa mevzi bir vaka mı, yaşayarak göreceğiz…