Tiroid kanserlerinde teşhis edilen vaka sayısı artıyor. Özellikle bazı türleri 20-40 yaş arası gibi çok erken dönemde ortaya çıkabiliyor. Ona “kanserin nezlesi” de dense uzmanlar, bazı türlerinin tehlikeli olabileceğine dikkat çekerek uyarıyor: Boynunuzda görülen şişliği hafife almayın

Kanserin nezlesini hafife almayın

SEDA BALMUMCU

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. M. Sait Sağer, ameliyat sonrası benim tedavimi üstlenen hekim. 25 Mayıs Dünya Tiroid Günü’nde sorularımı yanıtladı.

►Tiroid hormonu ne işe yarar ve tiroid bezini kanser yolculuğuna sürükleyen etmenler neler?kanserin-nezlesini-hafife-almayin-736124-1.

Tiroid bezi boyun ön kısımda bulunan kelebek şeklinde bir organ olup, tiroid bezi tarafından salgılanan iki türlü tiroit hormonu vardır. T3 ve T4 hormonlarının en önemli görevi vücutta metabolizmayı düzenlemek ve enerji üretimini sağlamaktır. Kandaki T3 ve T4 seviyeleri, hipofiz bezi tarafından salgılanan TSH (Tiroidi stimüle eden horman) tarafından kontrol edilir. Tiroid bezi ile ilgili tiroid bezinin büyümesi (Guatr), tiroid bezinin aşırı çalışmasıyla kendini gösteren Graves hastalığı, az çalışmasına bağlı hipotiroidi, fazla çalışması ile ilgili hipertiroidi denilen rahatsızlıklar ile tiroid bezi iltihabı denilen Hashimato tiroiditi gibi birçok rahatsızlık mevcut olup, ayrıca tiroid bezi içerisinde nodül oluşumu görülebilmektedir. Bu nodüllerin bir kısmında zamanla hücrelerin değişimi ve tiroid kanseri oluşumu meydana gelebilmektedir. Tiroid kanserine yol açan etmenler tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Bu değişim ve kanser oluşumu ile ilgili birçok görüş mevcut olup, bunlar arasında genetik faktörler, hormonal değişiklikler, yenilen ve içilen gıdalar ile ilgili problemler ve radyasyon etkileri gibi faktörler sayılabilir.

►Her 1000 kişiden birinde tiroid nodülü bulunuyor ancak 50 bin kişiden birinde tiroid kanseri oluşuyor. Sizce son zamanlarda tiroid kanseri vakalarında bir artış var mı?

Evet bütün tiroid nodüllerde kanser oluşumu söz konusu değildir. Nodüllerin karakteri burada önemlidir. Hipoaktif dediğimiz soğuk nodüllerde risk daha fazladır. Hiperaktif denilen sıcak nodüllerde kanser riski daha azdır. Sıcak ve soğuk nodül ayırımı Tiroid sintigrafişi ile yapılabilmektedir. Tabii Ultrason tiroid nodüllerinin tesbitinde en önemli cihaz olup, ayrıca ultrason ile nodüldeki değişimler, kireçlenme, sınır düzensizliği, kanlanma paterni gibi durumlar da incelenerek kanserleşme riski değerlendirilir. Risk var ise mutlaka biyopsi yapmak gerekir.

Son zamanlarda tiroid kanser vakalarında artış söz konusudur. Erken dönem kanser dediğimiz 1cm’in altındaki mikrokarsinom vakalarında dünyada ve ülkemizde de artış söz konusudur. Bu durumun birçok sebebi olup, gelişen tıp teknolojisi ile vakaların daha erken tanısı önemli bir faktördür. Tiroid insidentalomaları denilen tesadüfen tespit edilen kanserler ise, tiroid hastalığı dışı bir durum nedeniyle yapılan araştırmalar sırasında tesadüfen tespit edilen asemptomatik tiroid tümörleridir. Tiroid kanseri insidansı artmasına rağmen ölüm oranı azalmıştır veya aynı düzeylerde sebat etmektedir. Bunun nedeninin iyot eksikliğinde belirgin azalma, erken tanı ve cerrahi ve Iyot-131 ile efektif tedavi yapılmasına bağlı olduğu düşünülmektedir.

►Çernobil faciası sonrasında Türkiye’de özellikle de Doğu Karadeniz bölgesinde kanser vakalarında ciddi artış yaşandı. Tiroid kanseri de bunlardan biri. Sizce Çernobil’in etkisi hâlâ sürüyor mu? Tiroid kanseri genetik kodlarla aktarılan bir şey mi?

Çernobil sırasında havaya karışan ve ülkemizde doğu karadeniz bölgesine ve trakya bölgesine ulaşan radyoaktif serpintiler birçok kanser sıklığında artış gösterdiği gibi tiroid kanseri vakalarında artışa sebebiyet vermiştir. Ancak Çernobil kazasından kaynaklanan radyoaktif bulutun atmosferde taşınmasının 10 günlük bir süreyi kapsaması ve bu süre zarfında bulut konsantrasyonun oldukça seyrelmesi ayrıca hareketinin atmosferin üst tabakalarından taşınması göz önüne alındığında Türkiye'yi diğer Avrupa ülkelerine göre daha az etkilediği Türkiye atom enerjisi kurumu (TAEK) raporlarında belirtilmiştir. Bir nükleer santral bölgesinde yaşayan insanların tiroid hastalığı açısından risk taşıdığı bilinmekte olup, radyasyonun tiroid üzerindeki etkilerini engelleyen bir ilaç (potasyum iyodid) bu durumlarda kullanılmaktadır. Çernobil faciası ortaya çıktığında doğu avrupada birçok çocuğa bu ilaçlar verilerek tiroid kanseri olma ihtimali azaltılmıştır.

Tiroid kanserinde genetik faktörler söz konusudur. İyot fazlalığı papiller tiroid kanseri, iyot eksikliği ise folliküler tiroid kanseri sıklığında artışa neden olabilmektedir. Yine çocukluk çağı ve adölesan döneminde boyuna yönelik uygulanmış radyoterapi öyküsü ve genetik faktörler de risk faktörleri arasındadır. Papiller veya folliküler tiroid kanserlerinde başlangıçta agresiviteye işaret edebilecek birtakım somatik mutasyonlardan söz edilmiştir. Bu somatik mutasyonlar mevcut ise hastalağın daha agresif olabileceği ve yenileme-metastaz olasılığının artmış olabileceği bildirilmiştir.

►Tiroid kanseri diğer kanser türlerine göre daha ‘basit’ tanımlanıyor. Hatta halk arasında ‘kanserin nezlesi’ diyorlar. Tiroid kanserinin diğer kanser türleri gibi vücuda yayılması gibi bir şey söz konusu mu?

Evet. Tiroid kanserleri yıllık endokrin organlara ait kanser ölümlerinin çoğundan sorumludur. Tiroid kanserinin farklı çeşitleri mevcuttur. Bu tümörlerin % 90’ı folliküler hücrelerden köken alırken, geri kalanı kalsitonin üreten C hücreleri veya diğer hücre tiplerinden kaynaklanmıştır. Diferansiye tiroid kanserleri olan papiller ve folliküler kanserler yavaş ilerler ve yaşam süreleri uzundur. Burada radyoaktif Iyot-131 tedavisi ile geride kalan tiroid dokusunun tamamen ortadan kaldırılması önemlidir. Bununla birlikte geç tanı konmuş olan vakalarda akciğer, kemik veya diğer organlara metastaz yani sıçrama ile gelen hastalar mevcuttur. Medüller tiroid kanseri parafoliküler C hücrelerinden köken alır. Medüller tiroid kanserlerinin 5 ve 10 yıllık yaşam süreleri sırasıyla % 80 ve % 70’dir. Anaplastik tiroid kanserleri ise tüm insan kanserlerinin en agresif olanı olup, çoğu olguda yaşam süresi 1 yıldan azdır, ancak ileri yaşlarda ve nadir görülür. Medüller ve anaplatik tiroid kanserlerinde radyoaktif iyot tedavisi yapılmaz. Çünkü iyot tuymayan tiroid kanseri çeşitleridir. Ancak son dönemlerde yeni radyoaktif ajanlar bu kanserlerde kullanılmaya başlanmış olup, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Bölümü olarak bu tedavi imkanlarını hastalarımıza sunmaktayız.

►Bu kanser türünün insan sağlığına ne gibi etkileri var? Siz hastalarınızın psikolojisini nasıl gözlemliyorsunuz?

Yukarıda bahsettiğim gibi geç kalınmış durumlarda ölümcül vakalardan bahsetmek mümkün. Aslında sadece toplumda değil hekimler arasında da tiroid kanserini küçümseyen bir kesim söz konusu. Bu durum daha yaygın olan erken tanı ve tedavi gören ve yaşam süresinde bir kısıtlama göstermeyen Papiller ve foliküler kanserlerin fazla olması ile ilgi diye düşünüyorum. Diğer vakalar daha az görülmekte ve diğer branştaki hekimler de bu vakalar ile daha az karşılaşmaktalar.

Ben hekim olarak aynı zamanda haslarımın psikolojilerini de anlamaya çalışıyorum. Bana göre bütün hekimlerin iyi bir psikolog olmaları gerekmektedir. Bu durumlarda işin ciddiyetini anlayan hastalarımızın kesinlikle kontrollerine dikkat ettiğini, farklı durumlarda bunları hekimine sorarak hareket ettiğini görmekteyiz.

►Sizce daha esnek davranılabilir mi tedavi konusunda? Ameliyat olmamak, radyoaktif iyot tedavisi olmamak gibi tercihler nasıl etkiler?

Bu iyi bir soru. Japonya’da erken dönem kanseri olanlar, yani sıçrama bulgusu olmayan, tümör boyutunun küçük olduğu kanserler takip edilmekte ve bu hastalar hemen ameliyat edilememektedir. Ülkemizde bu durum zor olup, çok dikkatli takip gereklidir. Ancak biyopsi ile konan vakaların ameliyat edilerek tümörün çıkarılmasının daha doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmekteyim. Tabi ki kararı verecek olan hastanın kendisidir. Hekime düşen hastaya yol göstermek ve doğru tercihleri yapmasını sağlamaktır.

Aynı şekilde ameliyat sonrası tümörün küçük olduğu veya sıçrama riskinin az olduğu durumlarda radyoaktif iyot tedavisi verilmemektedir. Bu konuda da hekimler arasında bazen farklı görüşler söz konusudur. Ancak en ufak bir riskte bile elimizde olan ve uzun yıllardır güvenle kullandığımız, radyoaktif tedavini ameliyata ek olarak kullanılması benim ve hastalarımız açısından daha iyi bir seçenek olarak sunulması gerektiğini düşünmekteyim.

►Halk arasında atom tedavisi de denilen radyoaktif iyot tedavisi ne gibi durumlarda uygulanıyor ve bu tedavide hedef nedir?

Tiroid papiller veya foliküler kanser tanısı olan ve ameliyat sonrasında tümör boyutu belli bir çapın üzerinde olan, birden fazla tümör odağının olduğu durumlarda tiroid dokusu dışına taşan, boyundaki lenf bezelerine sıçrama tespit edilen veya vücudun diğer kısımlarına metastaz bulgusu olan hastalarda radyoaktif iyot tedavisi uygulamak gerekir. Bu tedavi aslında kanser tedavilerinde ideal bir örnek teşkil etmektedir. Spesifik yani tiroid dokusunda tutulan bir ajan verilerek, gerideki bütün riskli dokuların ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Birçok kanser çeşidinde buna benzeyen spesifik tedavi seçeneği söz konusu değildir. Tiroid kanserlerinin yavaş ilerlemesi ve iyot tedavisi gibi bir seçeneğin olması, hastaların normal hayatına devam etmesini sağlayan bir etken olmaktadır.

►Atom tedavisinin ne gibi yan etkileri var? Ben tedavi sonrasında 1 aydan daha uzun süre hiçbir şeyin tadını alamadım. Tatlı, tuzlu, ekşi gıdalar arasında sadece biçim farkı vardı benim için…

Radyoaktif iyot tiroid dokusu dışında çok az miktarda tükürük bezlerinde, göz yaşı bezlerinde tutulmaktadır. Tabii verilen doza ve kişiye göre durum değişim göstermektedir. Tükürük bezlerinde tutulum olduğunda tat alma duyusunda geçici olarak kayıp görebiliyoruz. Bunu engellemek için tedavi günü limon yemek, limonata içmek gibi ekşi gıdalar tüketilmesini istiyoruz. Tabii bol sıvı alınması önemli. Kendi bölümümüz olan Cerrahpaşa Nükleer Tıp Ana Bilim Dalında yaptığımız çalışmada ve dünyada birçok merkezde yapılan çeşitli çalışmalarda radyoaktif iyotun başka bir kanser oluşumuna neden olmadığını gösterildi. Zaten verilen dozlar düşük dozlar olup, Avrupa ve Amerika tiroid birlikleri tarafından radyoaktif iyot tedavisi için belli bir doza kadar limitler belirtilmiştir.

►Atom tedavisinde istenilen sonuç elde edilemezse başka bir tedavi yöntemi tercih ediliyor mu? Ya da süreç nasıl işliyor?

Diferansiye tiroid kanseri dediğimiz papiller ve foliküler kanserlerin bazı alt tipleri daha az radyoaktif iyot tutabilmekte veya tedaviden sonra başkalaşım göstererek iyot tutmamaya başlamaktadır. Eğer kan tahlillerinde yükseklik devam ediyor, görüntülemelerde ise halen tiroid dokusuna ait bulgular veya sıçrama bulguları mevcut ise alternatif tedavi seçenekleri devreye girebilmektedir. Lenf bezlerinde sıçrama bulgusu ameliyat sonrasında kendini gösterdiğinde bu durumda radoaktif iyot lenflerin içerisine giremeyebiliyor. Bu durumda tekrar ameliyat ile boyundaki lenflerin çıkarılması gerekebilmektedir. Bazı hastalarda çok agresif gittiğinde ameliyat yapılamamakta bu durumda bölgesel ışın tedavisi olan Radyoterapi devreye girmektedir. Radyoaktif iyot dışında da Lutesyum tedavisi dediğimiz radyoaktif tedavileri de kullanabilmekteyiz. Ayrıca onkoloji ile konsey yaparak tirozi kinaz dediğimiz kanserli hücrelerin çoğalmasını engelleyen çeşitli tedaviler de kullanılabilmektedir.

►Bizlerin hayatımız boyunca kullanmamız gereken bir ilacımız var. Bunun dışında yaşamımız boyunca bir disiplin haline getirmemiz gereken şeyler nedir?

Evet. Öncelikli olarak tiroid ilacının her gün sabah aç karnına düzgün olarak alınması gerekmektedir. Başka ilaçlar ile birlikte kullanmak, süt veya meyve suyu ile almak ilacın etkisini azaltmakta ve kan değerlerimizde değişmelere neden olmaktadır. Unutmuş olsak bile mide boş olduğunda aynı gün içerisinde alabiliriz. Bir gün önce unutur isek ertesi gün ikisini birden almak yerine o gün kullanmamız gerek dozu almalıyız.

İlaç dozu kişiye göre değişmektedir. Kilo değişikliği, stres, spor yapma, gebelik gibi durumlarda mutlaka ilaç dozunun hormon tahliline göre takip eden hekim tarafından ayarlanması önemlidir. Metabolizmamız ameliyat ve tedavi sonrası eskisi gibi olamayabileceğinden kilo açısından dikkat etmemiz gerekmektedir. Vücut direnci açısından takviye gıda ve vitaminlere ihtiyaç duyabiliriz. D vitamini ve Kalsiyum takviyesi gerekebilmektedir. Tiroid kanseri olan hastalarda, radyoaktif tedavi sırasında iyotsuz diyet gerekir. Bu tedaviler bittikten sonra iyot kısıtlamasına gerek görülmemektedir.

►Tedavi süreci baştan sona yaşam kalitemizi de psikolojimizi de oldukça etkiledi. Hastalarınıza psikolojik destek almalarını önerir misiniz?

Tiroid hastalarının kanser olmasalar bile, özellikler Hashimato Tiroiditi ve Graves hastalığı açısından psikolojik etkileri nedeniyle destek almaları gerektiğini düşünüyorum. Tiroid kanseri olan hastalarda da, çocuk ve genç yaştaki hastalarda da psikolojik destek gerekebilmektedir. Esasında takip eden hekim bu desteği çoğunlukla vermekle birlikte, çok yoğun olan devlet-üniversite hastane poliklinik şartlarında veya sorumluluk-maddi kaygılar nedeniyle sadece kendi işini yapıp diğer durumlarla ilgilenilmeği özel hastane şartlarında bu durumun zor olduğunu görebilmekteyiz.

►Olağan üstü bir süreçten geçiyoruz… Alınan önlemler dışında ekstra dikkat etmemiz gereken noktalar var mı?

Tiroid kanseri olan hastalarda ilaçlarını düzgün kullandıkları sürece, değerleri normal sınırlarda olduğunda Corona virüsü için bulaşma açısından ekstra bir risk durumuna sahip değildirler. Yani ek bir risk söz konusu değildir. İlaçları dışında immun sistem açısından C vitamini, D vitamini gibi vitamin takviyeleri yapılabilir. Sigara içenlerde sigaranın mutlaka azaltılması veya bırakılması gerekmektedir. El yıkama, maske kullanımı, sosyal izolasyon kurallarına zaten dikkat edilmesi olmazsa olmaz durumlar olup, tüm hastalarıma sağlıklı günler dilerim.