SARS sonrası Sonia Shah tarafından yazılmış Pandemic başlıklı kitabı okuyorum. Çin’in canlı hayvan pazarlarından birinde Guanzo kentinin arka sokaklarında yaptığı gözlemlerden uzun sayılabilecek bir bölümü çarpıcı bulduğum için aktaracağım:

“Daireler çizdikten sonra üniformalı bir güvenlikçiye sormak üzere durduk. Gönülsüzce güldü. ‘Canlı Pazar, altı yıl önce SARS salgını nedeniyle kapatıldı’ dedi. Ardından yoldan geçen bir işçiyi elbisesinden yakalayıp çevirdi ve bizden sorumuzu tekrar bu kez işçiye sormamızı istedi. Sorduk. İşçi başka bir hikâye anlattı: ‘Şu binanın arka tarafına geçin’ dedi, güvenlikçi onaylayarak dinlerken. ‘Bazı şeyler satan bazı insanları orada bulabilirdik’.

Vardığımızda gördüğümüz sahne birçok açıdan SARS’ın niye burada başladığını açıklamak açısından çarpıcıydı. Bunlardan biri, pek rastlamadığımız türden ve ekolojik olarak umulmayacak bir biçimde vahşi hayvanların bir araya getirilişiydi. Doğal ortamda, mağaralarda yaşayan nalburunlu yarasalar omuzlarını, ağaçlarda yaşayan ve ağaçlarda yaşayan misk kedisine sürtmezler. Ne de normal koşullarda insanlarla tükürük mesafesine gelirler. Ama bu üçü işte vahşi hayvan pazarında bir aradaydı. Mesele şu ki, SARS’ın ortaya çıkışında virüsün nalburunlu yarasadan misk kedisine geçişi kritik bir rol oynamıştı. Misk kedileri bir biçimde virüse karşı zayıftılar ve bu durum virüsün bir tünelde ıslığın yankılanması gibi sayısını hızla artırmasına olanak verdi. Bu katlanma olmasa SARS virüsü ortaya çıkar mıydı, söylemek zor… Birkaç dakika sonra bir kadın satıcı bize bir soruyla yaklaştı. Beni işaret edip sırıtışını kibarca eliyle saklayarak çevirmenim Su’ya, ‘benim gibi yabancıların gerçekten hindi yiyip yemediğini’ sordu. Ona göre bu, garip bir yeme alışkanlığıydı.’’

Aşı geliştirmeye çalışan bilim insanlarının başlangıç noktasını da bu sahne oluşturuyor. İnsan ve hayvanlar arasındaki bu etkileşimin küresel bir pandemik haline geliş mekanizmalarını anladıkları ölçüde aşıyı geliştirme şansları var.

Ama başta toplum bilimciler olmak üzere insanların da bu sahneyi iyi anlaması gerekiyor. Anlayamaz ya da sığ biçimde anlamayı seçersek, laboratuvarlara daha çok iş düşecektir.

Öte yandan betimlenen sahnedeki ilişkilerin karmaşıklığının virüsün düzeneği ve ilişkilerinden daha basit olmadığını da görmek zorundayız. Gördüğüm kadarıyla canlı havyan pazarındaki ilişkileri tanımlayayım;

İnsan-insan ilişkisi (Sonia, Su, trafik polisi, işçi, satıcı kadın). Trafik polisinin kamu görevlisi olarak veremediği bilgiyi, işçiye yönlendirmesi, Sonia’nın satıcı kadının, satıcı kadının Sonia’nın yeme alışkanlıkları konusundaki şaşkınlıkları. Kobra yılanı yeme karşısındaki şaşkınlığın karşısına hindi nasıl yenilir sorusunun konulması.

İnsan-diğer canlılar ve eşyalar ilişkisi: İnsanların vahşi hayvanları kafeslere kapatması, beslemesi ve tüketmesi! Tüketimin beslenme amaçlı olduğu kadar doğa üstü güçler verdiğine olan inanç.

Hayvan-hayvan ya da eşya-eşya ilişkisi: Nalburunlu yarasa ile misk kedisi ilişkisi, bu ilişkinin sonucu virüsün yarasadan kediye geçişi ve burada katlanarak büyümesi!

Hayvan (eşya)-insan ilişkisi: Virüsün güçlenişinin belli bir aşamasında hayvandan insana atlaması ve kendisini insan bedenlerinde üretip, eşyaları da kullanarak dolaşıma çıkışı.

Bir pazar yerinde ortaya çıkan karmaşık bir ilişkinin, sonrasında, insanlar ve eşyalar aracılığıyla dünyaya yayılışını şaşkınlık içinde izliyoruz. Bu süreçte yaklaştığımız insanlar, dokunduğumuz kapı kolu, otomobilin koltuğu, yürüyen merdivenler, klimalar, uçak koltukları ve binlerce eşyanın da bu etkileşim sistemine girdiğini görüyoruz.

Şimdi öyle bir kıvama geldik ki, bütün her şeye dikkat ediyoruz. Hayatta kalmamızın, sadece insanlarla koyduğumuz mesafeye bağlı olmadığını, başka canlı-cansız objelerle ilişkimizin de önemli olduğunu, insan merkezli düşüncenin yetmediğini görüyoruz.

O yüzden kriz bitince kapı tokmağını unutmayalım lütfen! Yeni bir toplumun kuruluşu bu yeni kapıları açarak başka dünyalara açılarak olacak! Giriş yaptım.