‘Bay Samir’ ince ince işlenen bir kapitalizm eleştirisiyle yazılmış bir oyun. Samir’i canlandıran Ürün “Kapitalizm ile birlikte her şey çabuk tüketim ve paraya endeksleniyor, hep daha fazlasını istiyoruz” dedi.

Kapitalizme isyan
Fotoğraf: Kozmopolitan Tiyatro

Deniz Burak BAYRAK

“Asil bir yaşam mücadele ile geçer. Rezil bir yaşam ise daha çok mücadele ile geçer.” Kozmopolitan Tiyatro’nun ilk oyunu olan Bay Samir’in özeti bu iki cümle. Alper Kurbaloğlu’nun yazdığı oyunun kadrosu iki oyuncudan oluşuyor: Kerim Ürün ve Gökhan Gürün. 60 dakikalık oyunda; lodoslu bir akşam, vergi denetmeni Bay Samir’in Taksim ile Şişli arasındaki spiritüel yolculuğuna tanık oluyoruz. Hayatla mücadele etmekten yorulmuş olan Bay Samir; bir iş çıkışı her akşam yürüdüğü yolun yabancılaştığını fark ediyor. Biz de onun gecenin belli saatlerinde bu güzergâh üzerinde karşılaştığı insanlarla diyaloglarına dâhil olurken şehrin dönüşümünü mağazaların kapanışı, iş kollarının değişimi, insanların aynılaşmasıyla fark ediyoruz. Bu yolculuğun çıkış noktası ise Matmazel’in butiğindeki cansız bir vitrin mankeni olan Sabit Efendi. Onu arayışı izleyenlere makineleşen ve yayılmacı bir tür olarak değerlendirilen “insan” kavramını da düşündürüyor. Oyun boyunca gerilimli bir müzik ile verilen sokaktaki insanın sesi ise yaşamımızın keşmekeşini fondan duyumsatıyor. Sahnede Bay Samir’i canlandıran Kerim Ürün sorularımızı yanıtladı.

Bay Samir kim, kısaca anlatır mısınız bize?

Bay Samir değişen ve dönüşen dünyaya adapte olamayan, insanların onu dinlememesinden ve herkesin kendini düşündüğü bir dünyaya ayak uyduramayıp neme lazım diyerek tekdüze bir yaşam biçimini tercih eden, yalnızlığını seven, “neme lazımcı” bir devlet memuru.

HEP DAHA FAZLASINI İSTİYORUZ

Bay Samir bir akşam iş çıkışı yürüdüğü güzergâhın, dükkânların, insanların değiştiğini ya da dönüştüğünü fark ediyor. Bu biraz endişelendiriyor onu. Bu gece yolculuğu ve değişimin fark edilmesi neyin metaforu aslında?

Hepimizin hayatlarında nefes aldığı duraklar mevcut. Bay Samir’inki ise tuhafiyeci (Matmazel). Kapitalizm ile birlikte her şey çabuk tüketim ve paraya endeksleniyor, hep daha fazlasını istiyoruz. Bay Samir, kapitalizmin getirdiği teknolojiye ayak uyduramıyor/tercih etmiyor fakat koşu bandı da dâhil olmak üzere bu düzlemin içerisinde yer alıyor. Koşu bandına hapsolması da aslında bir yere varamamasının göstergesi. Sabit rotasından çıkarak görmek istemediği tekinsiz dünyaya adım atıyor.

Vitrin mankeni Sabit Efendi, Bay Samir için neden çok önemli?

Hepimizin hayatında vardır aslında böyle önemli olan cansız nesneler. Belki ölen dedenizden kalan bir mendil. O mendil belki de çocukluğunuzda ilk terinizi sildiğiniz bir mendildir. Belki eski sevgiliyle çay içilen bir çay bahçesi ve o çay bahçesinde içtiğiniz çayın bardağı. Çok sıkıldığınızda, daraldığınızda bir canlıyla değil de cansız bir nesneye derdinizi anlatır içinizi dökersiniz. İşte Bay Samir için de Sabit Efendi bu açıdan önemli. Derdini sıkıntısını anlattığında onu yargılamadan tek dinleyen o, çünkü onu kimse dinlemiyor. Bay Samir de herkes gibi yarım kalmış biri ve bu yarım kalmışlığını, yarısını bulduğu plastik vitrin mankeni ile gidermek istemekte.

BAY SAMİR’İN İSYANI DÜZENE

Oyunda kahveci çocuk çok dikkatimi çekti. Burada tek tipleşen mekânlar, makineleşen insanlar ve bizleri dişlilerinin arasında öğüten bir sistem eleştirisi mi var?

Kesinlikle. Aslında oyunun birçok noktasında bu var. Kapitalist sistemin sormayan, sorgulamayan topluluklar yaratıp, insanı köleleştiren zihniyetine bir vurgu. Şef de bunun bir parçası, çiçekçi de, sarhoş da, polis de, büfeci de, satıcı da. Bay Samir’in isyanı bunlara, bu düzene ve düzene hemen adapte olan insanlara.