Kürk Mantolu Madonna sahnede
Kürk Mantolu Madonna’nın tiyatro oyununun dramaturjisi Ekin Aksu “Oyunda tutkulu bir aşk hikâyesi akıp giderken; taşrayı, taşra yalnızlığını, bireyin topluma ve kendine yabancılaşmasını ve kendini var edememenin derin kaygısını seyirciyle yüzleştirmek istedik” diyor.
Eda Köprü YILMAYAN
Sabahattin Ali’nin Havranlı Raif Efendi ile Yahudi asıllı Alman bir kadının aşkını anlattığı eseri ‘Kürk Mantolu Madonna’ tiyatro sahnesinde. İçe kapanık, yaşamı tekdüze geçen, iş ve ev arasında mekik dokuyan bir karakterdir Raif Efendi. Bir gün hastalanıp yatağa düşer, tam iyileşemeden ayaklanır ama yeniden hastalanır.Varlığıyla yokluğu belli olmayan, evin içinde kimsenin umursamadığı Raif Efendi’nin yaşamındaki en mutlu anları, gençlik yıllarında Almanya’da geçirdiği dönemdir. Orada bulunduğu günlerde bir resim galerisinde gördüğü kadının portesine aşık olur. Her gün galerinin yolunu arşınlar, mıhlanmış gibi resme bakadurur. Bu öyle bir aşktır ki resmedilen kadından gözlerini alamaz ta ki bir gün resimdeki o kadın karşısına çıkıncaya değin. Sabahattin Ali’nin yalnızlık, aşk ve taşradaki bireyin yaşamını ele aldığı romanı Kürk Mantolu Madonna’nın tiyatro uyarlamasını Taner Barlas yaptı. Oyunun dramaturjuisi Ekin Aksu’ya ait. Sahnede Taner Barlas, Ekin Aksu, Şebnem Özinal, Ceren Benderlioğlu, Kıvanç Kürkçü’yü izliyoruz. Dramaturg Ekin Aksu oyunda hem Raif Efendi’nin iş arkadaşı hem de anlatıcı rolünde. Metnin tiyatroya uyarlanma süreciyle ilgili sorularımızı Ekin Aksu yanıtladı.
Kürk Mantolu Madonna’yı sahnelemeye nasıl karar verdiniz?
Sabahattin Ali, toplumsal gerçekçilik anlayışından yola çıkarak amaçladığı toplumsal faydayı, yazdığı tüm eserlerde işlemiş; Türk Edebiyatı’nın gelmiş geçmiş en önemli yazarlarından biri. Romanlarında, hikâyelerinde, tiyatro eserlerinde daima sınıfsız bir toplum yapısını idealize etmiş. Bu bağlamda Kürk Mantolu Madonna, romantizm ve eleştirel gerçekliği harmanladığı çok özel bir eser. Yazıldığı günden günümüze kadar okunma isteğini her gün daha da artıran, her dönemin okuyucusunu kucaklamayı başarabilmiş çok önemli bir edebi eser. Böyle özel bir eseri tiyatro sahnesine taşımak bizim için hem çok büyük bir onur hem de önemli bir sınavdı. Aslında biz, bu eseri tiyatro sahnesine taşıyarak Sabahattin Ali’ye minnetimizi ve saygımızı sunmak istedik.
Oyunun uyarlamasında Taner Barlas’ın imzası var. Metin üzerinde çalışırken nelere odaklandınız?
Taner Barlas, bu eseri 2023 yılında oyunlaştırdı. Daha sonrasında yapılan dramaturji çalışmaları ve prova sürecimizin sonunda ilk kez ocak 2024’te oyunumuz “perde” dedi. Yazım ve dramaturji çalışmalarının çok titizlikle, detay detay, adeta kelime kelime çalışılan bir sürecin sonunda ortaya çıktığını belirtmek isterim. Keza; prova sürecinde gerçekleştirdiğimiz gerek masa başı çalışmalar gerek sahne üzerindeki çalışmalar sonucunda, Taner Barlas’ın rejisiyle gerçekleştirilen oyun sürecimiz tamamlandı ve ne mutlu ki seyirciyle buluşma dönemine girdik.
Siz Raif Bey’in çalışma arkadaşını canlandırıyorsunuz. Bir yandan da anlatıcı rolündesiniz. Metni tiyatroya uyarlarken zorlandığınız ya da dönüştürdüğünüz yerler oldu mu?
Bir metnin yazım ve dramaturji aşamasında belirlenmesi gereken en önemli noktaları; özünde ne anlatmak istediğiniz ve bunu hangi üslupla anlatacağınızdır. Biz bu metinde üç ana temayı işler kıldık. Bunları aşk, yalnızlık ve yabancılaşma başlıkları altında toplayabiliriz. Oyunda tutkulu bir aşk hikâyesi akıp giderken; taşrayı, taşra yalnızlığını, bireyin topluma ve kendine yabancılaşmasını ve kendini var edememenin derin kaygısını seyirciyle yüzleştirmek istedik. Çünkü Sabahattin Ali’nin yıllar önce öngördüğü bu kaygılar, günümüz sorunlarının da temelini oluşturuyor. Dramaturjik çözümlemeyi yaparken her bir oyun karakterini, psikolojik çözümlemesini görünür kılacak şekilde ele aldık. Bu nokta önemli bir noktadır; çünkü karakter çözümlemesi sahnede ne kadar sahici görünürse, seyirciyle iletişim aynı oranda samimiyet kazanır. Oyuncu ve seyirci, ancak bu noktada güçlü bir bağ kurabilir. Sabahattin Ali’nin tasvirlerinde kullandığı dilin sadeliği ve sadeliğin getirdiği duru güzelliği oyun metnine taşımak bizim için temel hassasiyet noktası olmuştur.
Peki Raif Efendi?
Raif Efendi’nin gençliğinde hayata yenilmişliğini, içine kapanmasını, aşkı bulduğunda tekrar umutla yükselmesini; yaşlılığında umutlarının nasıl tükendiğini, hayatta değişecek hiçbir şeyin kalmadığını ve beklenecek tek sonun ölüm olduğu gerçeğini ön plana çıkarmak istedik. Maria Puder’in zor yaşam koşullarından ve ayakta kalma mücadelesinden dolayı bastırdığı kadınlığı, kaybettiği naifliği ve bu naifliği Raif Efendi’de bulması; Raif Efendi’nin arkadaşı olan Frau van Tiedemann’ın yalnızlığın ve sevgisizliğin verdiği çaresizlikle nelere sığınabileceği baz aldığımız temel karakter özellikleri oldu. Sizin de belirttiğiniz gibi oyunda Raif Bey’in iş arkadaşını; fakat Raif Bey’in emanet ettiği ve mabedi olarak gördüğü kara kaplı defteri okumaya başladıktan sonra adeta Raif Bey ile nefes alan, onunla bir düşün içinde yaşıyormuşçasına hayatına devam eden bir karakteri canlandırıyorum. Biz, bu oyunumuzda keşkelerin, tamamlanamamışlığın verdiği etkiyle seyircide zaman zaman buruk tadı, zaman zaman hüzünle karışık o coşkuyu hissettirmek istiyoruz. Yaşanılan bu yıkımı, mutluluğu ve umudu seyirciyle beraber yaşayacağımıza inanıyoruz.