Bu yapılanlar karşısında sessiz kalan herkes, protesto ederken, üzüntü bildirirken ama diyen, ifade özgürlüğünü inanç özgürlüğünün altında tutan herkes suça ortaktır.  Sivas’tan, 1993’ten iyi tanıyoruz bunları: “Katliam kötü ama Aziz Nesin...”

‘Katliam ama Aziz Nesin...’

Geçen hafta binlerce insan Müslümanlık adına öldürüldü. Önümüzdeki hafta bu sayede dünya daha iyi bir yer haline mi gelecek? Gayrimüslimler kitleler halinde Müslüman mı olacak? Öldürenlerin, öldürtenlerin daha iyi bir hayatı mı olacak? 

Yoksa bir mesaj mı iletildi? Neydi o mesaj? Birileri buna bakıp: “Evet, dünyanın tam ihtiyaç duyduğu şey bu. Kasabalar yok edilsin, sanatçılar vurulsun” mu diyecek?

Hakikaten anlamıyorum: Kime faydası oldu bunun? 

Dünyanın daha iyi bir yer olmasına bir fayda sağlamadığı kesin. Yapanların barbar olduğu da kesin. Ama bir barbar için bile anlayamıyorum bütün bu olan bitenleri.

Bir başka anlayamadığım şey de akşam yemeğini, çocuğunu, annesini, arkadaşlarını, evini, arabasını, tarlasını korurken bu kadar hassas olan insanlığın dini konusunda pek bir hassasiyet göstermemesi. Öyle ya, bunun en fazla Müslümanlığa kötü geleceği kesin. Herkesten önce Müslümanların bu barbarlarla savaşması gerekmiyor mu?

Retorik yapmıyorum. Hakikaten anlamıyorum. 

“Ulan rakı, ulan namussuz / Ne sulu ne susuz” dizelerinin yazarı Bedri Rahmi Eyüboğlu, Paris’te yaşarken hayatından memnunmuş. Ama rakısı yokmuş tabii. Onlar da Hıfzı Topuz’la çilingirlerini kurar, Poire Williams içerlermiş. Ona da Armut Rakısı dermiş. Evine giderken geçtiği Tournelle Köprüsü için yazdığı şiir şöyle başlar: “İçmişim armut rakısını / Geçmişim Turnel Köprüsü’nü / Satmışım şeyin anasını / Dol karabakır dol”

Paris, Türkiye entelijansiyası için çok önemlidir. Hele Osmanlı’nın sonu, Cumhuriyet’in başı söz konusuysa. Paris’te, Ahmet Kaya’nın, Yılmaz Güney’in mezarı vardır. 

Paris’te rakı yoktur. Amcaoğlu pastis vardır. Pastisin babası da meşhur absenttir. Absent yasaklanınca bir absent üreticisi pastisi üretmiştir. Her ikisi de rakı gibi anason aromalıdır. Anasonun aroması azmış gibi, bunlarda bir de rezene vardır. Hele absentte pelin otu, melek otu, aromalı ne ararsanız vardır.

Absent de pastis de “ailedendir.” Ama Bedri Rahmi’nin içkisi Williams armutundan yapılan 40 derecelik bir meyve brendisidir. Rakıya hiç mi hiç benzemez.

Ama niyet önemli tabii.

Ama deyip duruyoruz ya. Bu “ama” çok tuhaf bir kelime. Çok özel, nazlı, kaprisli, riyakârlığa meyyal, acayip bir kelime. O yüzden ama kelimesiyle hep mesafeli bir ilişki kurmuşumdur. Ayrıca kırk yıllık ama’nın a’larına şapka işareti koyunca kör demek oluyor. Bu bir rastlantı olamaz. Hakikaten gözleri görmeyen insanlardan bahsetmiyorum. Onların çalışmayan organları gözleri. Benim dediklerimin beyinlerinde problem var.

Ama, fakat, yalnız, ancak, gelgelelim, mamafih… Bunların hepsi acayip kelimeler. 

“Efendim, rakı tabii önemli bir içkidir. Ama biranın yeri ayrıdır” diyorsa birisi sizin kalbinizi kırmamaya çalışıyordur. Rakıyla zerre kadar ilgilenmiyordur. Adam bira içecektir.

Her nerede bir cümle ortasında  “ama” varsa siz sonrasıyla ilgilenin. Ama’nın öncesi vitrin, sonrası niyettir. Hele bu kelimeyi kullanan penguen gazeteci, politikacı, bürokrat filansa. Hoş penguen gazetecinin, politikacının hangi kelimelerine güvenilebilir bilmiyorum ayrı. 

Profesyonel dansözler kenara, Türkiye’de bu kelimeleri kullanmak belli yaptırımlara bağlansa epey dansöz azalır. Çünkü epey bir insan bu kelimeleri ‘durum kurtarıcı’ olarak kullanıyor. Epey bir insanın Türkiye’de durumlarını kurtarmak için böyle kıvırtmaya ihtiyaçları var. Başka türlü hiç bir şekilde durumlarını kurtaramazlar.

“Fransa’da, Nijerya’da, Yemen’de yapılan yanlıştır ama gerçek İslam bu değildir.” 

Yapılan yanlışmış. Bir de doğrudur deseydin be kardeşlik. Yapılan yanlışmış. 2000 tanesi birinde 30 tanesi öbüründe 12 tanesi şuradakinde öldürülmüş. “Tanesi” dediklerimiz nar tanesi değil, insan evladı.

Binlerce insan ölmüş. Gerçek İslam o olmasın, bir itirazım yok. Ben zaten “gerçek İslam şudur” demeyi kendime hak görmem. Ben kendi Müslüman arkadaşlarımı bilirim. Onların yaptıklarını söylediklerini tanırım. Aralarında çok şükür ki kafa kesecek, çıkarıp insan ciğeri yiyecek, karikatürist öldürecek yahut bunları hoş görecek tek bir tanesi bile yok.

Gerçek İslam hiç dansözlük olabilir mi? Katliama katliam, alçağa alçak, barbara barbar diyememek; mütemadiyen ama, maamafih gibi kelimelerden yardım alarak kıvırtmak değil gerçek Müslümanlık, insanlık bile olamaz bana sorarsanız. 

İslam bir felsefe ekolü, fizik kuralı değildir. İslam dünyanın en yaygın inançlarından birisidir. 1500 yıldır milyarlarca insan tarafından yorumlanır. Bırakın mezhep farklarını coğrafi farklılık da kâfidir. Bosna Hersek’teki bir Müslümanla Endonezya’daki bir Müslümanın farklı olması, İslam’dan, İslam’ın bazı kısımlarından başka başka şeyler anlayabilmesi normaldir. Gidin siyah kiliselerinde siyah İsa bulursunuz. Bunlar konu dışıdır.

Tane tane anlatayım. Ortalama bir insan şunu söylemelidir: Bu yapılan alçaklıktır, namussuzluktur, barbarlıktır. Her ne adına yapılmış olursa olsun alçaklıktır. Bunları yapan da düşmanımdır.

Bir Müslümanın buna “ben Müslümanım ve bunu İslam adına yapmalarını kişisel alıyorum, bu yüzden bir kere daha lanetliyorum” şeklinde bir ek yapması daha şık olur.

Bu yapılanlar karşısında sessiz kalan herkes, protesto ederken, üzüntü bildirirken ama diyen, ifade özgürlüğünü inanç özgürlüğünün altında tutan herkes suça ortaktır. 

Sivas’tan, 1993’ten iyi tanıyoruz bunları: “Katliam kötü ama Aziz Nesin...”