Geçen hafta İrlanda’da geçen bir alışveriş/rant/rüşvet hikayesi anlatmıştım

Geçen hafta İrlanda’da geçen bir alışveriş/rant/rüşvet hikayesi anlatmıştım. “Türkiye’nin bu konularda İrlanda’dan öğreneceği çok şey yok, bizde bu hikâyelerin en hası var diyenlere” cevabım şudur; “bir de Kelt Kaplanı hikâyesini dinleyin o zaman”!

Gelişmiş Batı dünyasında İrlanda hep ayrıksı bir yerde durmuştur. Tarihi savaş, açlık ve göçlerle yoğrulmuş bu coğrafya 1990’lı yıllarda başında önemli bir ekonomik sıçramaya imza atmış, gözlerin üzerine çevrilmesine neden olmuştur (aşağıda tırnak içine alınmış bölümler Peader Kirby, Celtic Tiger in Collapse, Macmillan, Londra, 2010, kitabından).

“1990’lı yıllar boyunca İrlanda ekonomisi yıllık ortalama % 7.5 düzeyinde bir büyüme kaydederken, 2000’li yılların başında bu oran % 10’un üzerine çıktı. Bu Avrupa ülkelerinin aynı dönemde kaydettiği büyümenin 3 katı, Dünya lideri Çin’in büyüme oranına yakın bir ekonomik büyümeye karşılık geliyordu. Uzun süre İrlanda ekonomisinin yapısal sorunu olan işsizlik neredeyse ortadan kalkarken, 150 yılı bulan bir süredir genç nesillerini dışarı göçle kaybeden bu ülke, artık ekonomik patlamanın nimetlerinden yararlanmak için Doğru Avrupa, Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinden gelen göçmenlerin hedefi haline geliyordu. Doğu Asya Kaplanları’nın 1980 ve 90’lı yıllardaki başarısından esinlenilerek benzer büyüme gösteren İrlanda “Kelt Kaplanı” olarak adlandırıldı. Bu süreçte İrlanda küreselleşme sürecinin geride kalmış ülkeleri için bir örnek olarak gösterilmeye, Avrupa Birliği belgelerinde rol model olarak vurgulanmaya başlanmıştı”.

Ne var ki 2000’li yılların ortalarından itibaren bu örnek ekonomi kötü sinyaller vermeye başladı.

“İrlanda’nın yaşadığı durgunluk birçok Avrupa ülkesininkiyle benzerlikler göstermekle birlikte, İrlanda’nın ekonomik krizi esaslı biçimde yerel nedenlere dayanıyordu. Çünkü 2001’de, Kelt Kaplanı’nın doğmasında etkili olan bilişim teknolojileri sektöründe yaşanan tıkanmanın da etkisiyle, İrlanda ekonomisi sürdürülmesi mümkün olmayan biçimde konut sektörü ve bireysel tüketime bağımlı hale geldi. Ekonomi ve akademik çevrelerden gelen tüm uyarılara rağmen, çoğu politikacı ve halkın geniş bir kesimleri, ekonomik refahın da yaratığı iyimserlikle, bu mutluluk tablosunun sonsuza kadar süreci aldatmacasına yenik düştüler. Hükümet sübvansiyonları tüm ülkede inşaat çılgınlığını ateşlerken, bankalar hesapsız bir biçimde müteahhitlere aşırı değerlenmiş arsaların alımı, tüketicilere bu arsalar üzerinde yükselen pahalı konutları alabilmeleri için kredi vermeye başladılar.”

İnşaat sektörünü temel alan bu büyüme modeline yönelik uyarıların ne anlama geldiği 2007 yılından itibaren ortaya çıkmaya başladı. Ekonomik büyümenin duraksamasıyla birlikte, şişen konut fiyatları hızla aşağı gelmeye, dört bir tarafta inşa edilen konutlar satılamamaya, alınan konut kredileri ödenememeye başladı. Ekonominin bütününe yayılan bu olumsuzluk işsizliği bir kez daha % 10’ların üzerine çıkardığında, bu durum konut kredilerinin ödenmeme oranlarını daha da artırdı. 2009 yılında alınan konut kredilerinin % 30’u ödenemez duruma gelirken, konut fiyatları hızla büyüme öncesi dönemin düzeylerine geriledi. Ülkenin dört bir yanında başlanan inşaatların dikkate değer bir bölümü yarım kalırken, dört bir yanda hayalet siteler olarak adlandırılan konut alanlarının oluştu. Ekonomi içinde büyüklüğü % 14’lere ulaşan inşaat sektörünün içine girdiği bu kriz işsizlik rakamlarını daha da yukarı çıkardı.

İrlanda bugün içine düştüğü çıkmazdan kurtulmak için yeni stratejiler arayışında. Kelt Kaplanı kimsenin duymak istemediği kötü bir İrlanda şakası artık. Ne var ki dört bir yanda boş duran konut alanları bu geçmişi unutmaya da izin vermiyor.

Uçak Türkiye’ye doğru havalanırken, bu boş konut alanlarına bir kez daha havadan bakıyorum. Beş saate yakın bir dinlenme fırsatı sonrasında, Kuzey İstanbul üzerinden alçalmaya başlıyoruz. Aşağı bakıp, 3. Havalimanı, Kanal-İstanbul, 3. Köprü’nün inşa edileceği alanları seçmeye çalışıyorum. Uçak buluta giriyor. Binerken verilen Hürriyet Gazetesi’ni elime alıyorum. Ön sayfada Başbakan Vizyonu’nunu anlatıyor, öğünerek büyüme rakamlarını veriyor, büyümenin motoru büyük projeleri hatırlatıyor.

Bir an filmin sonunu gördükten sonra gerisini izlemek durumunda kalan seyirci gibi hissediyorum kendimi.