İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, yeni sezonu “Deli Dumrul” ile başlatıyor. Sanat Yönetmeni Erten, oyunun tarihsel mirasın Anadolu’ya özgü kılındığı bir örnek olduğunu belirtti: Kırk akça yakamızı bırakmıyor.

Kırk akça yakamızı bırakmıyor
İzBBŞT, bugün Güngör Dilmen’in ‘Deli Dumrul’ oyunu ile yeni sezona ‘merhaba’ diyecek. (Fotoğraf: BirGün)

Aycan KARADAĞ

İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İzBBŞT) 2023-2024 tiyatro sezonunu bugün yapılacak özel gösterim ile açıyor. Geçen sezon, turneler dâhil sahnelediği tüm oyunları kapalı gişe oynayan tiyatro, yeni sezona Güngör Dilmen’in yazdığı, Yücel Erten’in yönettiği “Deli Dumrul” oyunuyla “merhaba” diyecek.

Yeni sezon öncesi İzBBŞT Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten ile konuştuk.

Yücel ERTEN
İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni

DOST TİYATROLAR

Geçtiğimiz yıl Şehir Tiyatroları için oldukça hareketliydi. Bu seneki çalışmalarınız bahseder misiniz?

Geçtiğimiz sezonda bütün temsillerimizi kapalı gişe oynadık. Bu durum elbette bizim gururumuzu okşadı ama tiyatro severlerde de ‘Bilet bulamıyoruz’ şeklinde bazı yakınmalara yol açtı. Bu nedenle bu sezonda temsil sayımızı arttırmayı umuyoruz. Geçen sezon ‘Büyükşehir Belediye Tiyatroları Buluşması’nda kardeş tiyatroları İzmir’de ağırlamıştık. Bu sezonda da tekrarlayacağız. Sahnemiz, nisan ayında bir kere daha dost tiyatroların ürünleri ile şenlenecek. Sezonu açacak oyunumuz ‘Deli Dumrul’u, yeni bir çocuk oyunu ile bir Nazım Hikmet oyunu izleyecek: ‘Yolcu’

Sezonu Güngör Dilmen’in ‘Deli Dumrul’ oyunu ile açacaksınız. Bu oyunu seçmenizde özel bir sebep var mı?

11 yıl önce sonsuzluğa uğurladığımız Güngör Dilmen, Türk tiyatro yazınının en özgün yazarlarından biri. Oyunları uzun zaman yaşayacak, sahnelerimizi aydınlatacak nitelikte. ‘Deli Dumrul’ da bir tarihsel mirasın Anadolu’ya özgü kılındığı bir örnek. Bir söylencenin, seyirciyi naif ama ironik bir biçimle kucaklayarak anlatıldığı bir seyirlik. Seyircimize gönlünü okşayacak, bir o kadar da düşündürücü bir seyirlik örneği sunmak istedik.

‘BURASI ANADOLU’

Deli Dumrul, binlerce yıl öncesinde Anadolu’da geçen bir hikâye ile bugün toplumda yaşadığımız birçok aksaklığa işaret ediyor… Oyunun bu zamanı aşan yapısı ile ilgili neler söylenebilir?

Söylence çok eski ama Dilmen’in yaklaşımı ve kavrayışı çok taze. Yazar şöyle tarifler: ‘Oyun, bin yıl önce bugün, Oğuz İlleri’nde Anadolu’da geçer.’ Son yüz yıl boyunca, Türk, Azerî, Gürcü, Türkmen, Kazak ve Özbek araştırmacılar, Dede Korkut söylencelerinin, kendi öz varlıkları olduğunu kanıtlama gayreti içinde olmuşlar. Söz gelimi metinde yer alan bir dağ, hem Horasan’da, hem Musul’da, hem Diyarbakır’da,hem de Azerbaycan/Karabağ’ında ve Orta Asya’da olarak yorumlanabilmiş. Hele bir Türkistanlı işi iyice abartmış. Bunun vaktiyle Türkistan’da bir büyük dağ olduğunu, 12. yüzyılda Hoca Ahmet Yesevî’nin bir ‘mucize’ ile bu dağı ortadan kaldırdığını öne sürmüş. Peki, biz bir bakalım, Güngör Dilmen hocamız ne yapmış? Bir tek espriyle öyküyü Anadolu’ya taşıyıvermiştir ki, değme mizahçıların kıskançlığını çekecek ustalıktadır: ‘Babasından can istemeye gittiğinde; babası, Dumrul’a ‘Öp ananın elini, öp ananın elini’ diye, sıra sıra dört karısının elini öptürür. Dumrul cevabı yapıştırır: ‘E burası ana dolu, ana dolu!’ Küçük Asya ‘Anadolu’ ile yapılan bu cinas, belki de Dede Korkut’u kendi ülkesine mal etmek için yazılacak bir yığın kitaptan daha etkilidir. O anda Deli Dumrul, Anadoluludur ve de sanki başka türlüsü mümkün değildir. Dilmen’in konuyu kucaklayışı, elbette bundan ibaret değildir. Töresiyle, diliyle, fantezisiyle oyunu Anadolu’ya ve hatta günümüze yaklaştırmayı başarmıştır.

FEODAL KAFA YAPISI

Oyundaki ‘Deli Dumrul’ karakterinin ‘Geçenden otuz akça, geçmeyenden kırk akça…’ şeklinde bir sözü var. İronik bir şekilde bu bakış açısını bugün hâlâ görüyoruz. Geçilmeyen köprüye, kullanılmayan havaalanlarına verilen ücretler… Bu benzerliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Köylülük ya da feodal kafa yapısı, 100 yılda aşılamıyor. Yüzyıllardır ayağını sürüyen, ortak akla ve bilime direnen bir ruhsal, zihinsel, toplumsal yapı. Bu çarpık, çağ gerisi ve inatçı yapı, değişmemek için zorbalığa, eşkıyalığa başvurmaktan da geri durmuyor. Üstelik boş bir özgüven ve kör inançlarla kendini bunda haklı da görüyor. Bu söylencenin anlatılıp söylenmesinin, nice zaman sonra yazıya dökülmesinin bile üstünden yüzyıllar geçmiş; daha o zaman alaya alınan o ‘kırk akça’ yakamızı bırakmıyor. Meselenin özü bu.

BİRÇOK MESAJ DA İÇERİYOR

‘Deli Dumrul’ bir komedi oyunu. Aşk, fedakârlık, çıkar ilişkileri, dünya yaşamına düşkünlük gibi birçok mesaj da içeriyor... Bu mesajları seyirci nasıl görüyor sahnede?

Bizim sahne uygulamamız, geleneksel seyirlik yöntemlerine yaslanan, yanı sıra toplu oyunculuk ve ekip anlayışını kaçınılmaz biçimde dayatan bir oyun. Seyirlik oyun, biraz pervasız bir tutum içinde yürür. Alışıldık akademik kategorileri pek umursamaz. Buradan da özgün bir tarz doğar. Komik olanla trajik olan korkusuzca birbiriyle yarışmaya başlar. Unutmayalım ki gelmiş geçmiş en büyük oyun yazarı Shakespeare bunun en güzel örneklerini bilmece gibi önümüze koyar. Genelde efsanelerin ağır ciddiyetinden uzak, halkın güleryüzlü filozofça tutumuna yakın. Ama ışıltılı, naif, güleç, ironik başlasa da; araya can korkusu girince ironi, giderek düşünceli, kederli bir tona ve yürek çarpıntısına doğru sürüklenir.