Kitap Fuarı izdihamı!

İstanbul’da bir kitap fuarı daha geride kaldı. Beylikdüzü’nde fuar alanına açılan üstgeçit, bu yıl da insan kalabalığından sallandı. Çok sayıda polis memuru, izdihamı önlemek ve D-100 otoyoluna insanların atlayıp kazalara sebebiyet vermesini engellemek için üstgeçidin ayaklarında görev yaptı. İğne atsanız yere düşmeyecek durumdaki fuar alanına girebilmek için binlerce kişi birbiriyle yarıştı. Yayıncılara göre, bir hafta içinde fuarı yarım milyon kişi ziyaret etti. Bu sayı, Tüyap İstanbul Kitap Fuarı’nı dünyanın en kalabalık organizasyonlarından biri yapıyor.

Bu denli yoğun ilginin olduğu fuar alanına hala metroyla ulaşılamıyor olması ya da fuar alanının İstanbul’dan ziyade Tekirdağ’a yakın olması elbette ayrı bir tartışma konusu ama düzenli kitap okuma oranının binde bir olarak tespit edildiği ülkemizde fuara gösterilen bu yoğun ilgiyi bir şekilde açıklamak gerek. Ben de bunu yapmaya gayret edeyim. Bu yıl fuarda kitaplarını imzalayan yüzlerce yazardan biriydim. ‘Beylikdüzü Son Durak’ adını verdiğim bu fotoğrafı da ben çektim.

TÜİK verilerine göre kitap satın almak, halkımızın ihtiyaçlar listesinin 235. sırasında. Dünyada kişi başına kitaba harcanan para ortalama 1.3 dolarken ülkemizde bu rakam 25 cent. Yani ortalama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir yılda kitap satın almak için 1.5 Türk Lirası dahi harcayamıyor. Peki yarım milyon insan, bu fuara kitap satın almak için gelmiyor mu?

Bir sayı daha vereyim size: Unesco verilerine göre ülkemiz kitap okuma alışkanlığında dünyada 86. sırada. Az gelişmiş bazı Afrika ülkelerinin dahi gerisindeyiz. Gerisindeyiz de bu fuar neden tıka basa doluyor? Ya araştırmalar yalan söylüyor ya da biz!

Sevgili okur, kitaplarını bu izdihamın içinde imzalamaya çalışan çiçeği burnunda bir yazar olarak üzülerek söylemek zorundayım ki, şayet fuarın kapısına ‘içeride selfie dahil her tür fotoğraf çekimi yasaktır’ gibi bir uyarı levhası konulacak olsa katılım yarı yarıya azalır emin olabilirsiniz. Halkımız, bir yerlerden gözünün ısırdığı herhangi bir yazarla çektiği fotoğrafını sosyal medya hesabından paylaşmak, kitap fuarında görünmek ve imajını cilalamak için azami gayret gösterirken aynı gayreti maalesef bir kitabı satın alabilmek ve sonuna kadar okumak için sarf etmiyor.

Bu durum halkımızın da kabahati elbette ama kimse kusura bakmasın kabahatin büyüğü ‘kitap yüklü merkepler’ diye diye halkın okuyan, yazan, sorgulayan, soru soran kesimlerini yıllar boyunca aşağılayan, ayrıştıran, her türlü melametin sorumlusu olarak gösteren hatta cezalandıran zihniyetindir. Okuyana yazana reva görülen bunca zulme rağmen Kitap Fuarı’ndan bir poz paylaşmak hala imaj cilalama aracıysa bu yaşadığımız devrin içi boş imajlar ve vasatın tahakkümü devri olmasındandır.

Peki bu satırların yazarına sormazlar mı? “Bre yazar (Fuar münasebetiyle Beylikdüzü’nde geçirilen kısa vakitte Trakya ağzına alıştım gördüğünüz gibi) senden imza almaya gelenler de kitabını okumuyor o halde?” demezler mi? Derler. O vakit size yine rakam vereyim. Türkiye’de kâğıt krizine (kâğıt üretmiyor, dışarıdan satın alıyor oluşumuzdan kaynaklı) rağmen basılan binlerce kitabın yalnızca yüzde 4’ü edebiyat ve sanat kitabı. Kitapların yüzde 63’ü çocukları sınavlara hazırlayan ders ve test kitapları, yüzde sekizi çocuk ve gençlik kitapları, yüzde yedisi de dini yayınlar. Şimdi resim biraz daha netleşmiştir sanırım.

Çocuğunun elinden tutup fuara getiren anne babalar içinde benim de okurlarım var. Bana sık sık “Çocuğun kitaplarını aldık, sizinkine para kalmadı. Çocuğa aldığımız kitabı imzalar mısınız?” diyen ebeveynler de denk geliyor ya da ödevlerini yazdığı defteri imzalatmak isteyen minikler. Bana değer verip gelmişler, elbette imzalıyorum, fotoğraf da çektiriyoruz. Ancak şunu da biliyorum, çocuklar önlerinde kendi de kitap okuyan bir rol model, bir örnek ebeveyn olmadığı sürece kitap okuma alışkanlığı edinmiyorlar. Öğrenmeden ezberleyen, sınavlarda başarılı olmaya koşullanan, kısa yoldan başarı diye sunulan maddi zenginliğe kavuşmak isteyen, bu uğurda her yolu mübah sayan, arkadaşlarını arkadaş değil rakip gibi gören ve rakiplerinin içinden sadece imajını cilalayarak sıyrılmaya çalışan yeni nesiller bizlerin eseri yani başkasının değil. Yani Beylikdüzü son durak!