Son bir yılda Almanya’nın Berlin ve Saarland eyalet meclislerine girmeyi başaran Korsan Parti’nin, geçen hafta yapılan kamuoyu yoklamasında Almanya çapında oyunu yüzde 12’ye çıkarttığı görüldü. Daha dün adı bile duyulmayan Korsanlar, nasıl oldu da Berlin’de yüzde 8,9, Saarland’ta ise yüzde 7,4 oranında oy alabildi? Politika sahnesine 2006’da çıkan ve daha düne kadar bir internet sayfasından ibaret olan Korsanlar neyi savunuyor ve nasıl kısa sürede bu kadar büyüdü? Almanya’da ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde bir siyasal fenomen haline gelen Korsanlar, beraberinde birçok soruyu da getirdi.  

Korsanlara bakıldığında görülen ilk şey şu: Taban demokrasisine inanmış bir ekip, sosyal liberal talepleri radikal bir biçimde sivrilterek online halinde devreye sokuyor. Kısaca Korsanlar, internette sınırsız sörfü savunan, patent hakkı ve telif konusunda özgürce hareket eden bir internet partisi görünümünde hâlâ. Korsanlara biraz daha yakından bakıldığında ise, bu özelliklerin sadece ‘sunum özellikleri’ olduğu, partinin siyaset sahnesinde yeni bir içeriği sahip olduğu görülüyor. 

Elbette Korsanlar hakkında, kuruldukları zamanda, Sol Parti’ye ya da Yeşillere yaptıkları gibi, “Bunları ciddiye almak gerekmez. Bunların konjonktürel partiler olduğunu görmüyor musunuz? Tepki oylarını topluyorlar, gelecekleri olmadığını kendileri de biliyor” türü laflar edenlerin sayısı da bir hayli fazla. Böyle söyleyenlere bir Alman gazeteci şu cevabı vermiş:

“Korsanları anlamama, 1990’lı yıllarda tekno-müzik ortaya çıktığında Rock’n-Roll ve Punk müzik çevrelerinin tekno hakkında söylediğine benziyor: ‘Bu da müzik mi? Hep aynı tonda gidiyor. İsyan nerede?’ Ne oldu sonuçta? Tekno, müzik dünyasını değiştirdi. Müzikte devrim yaptı. Aynı biçimde şimdi beğenmediğimiz Korsanlar, siyasal arenayı şaşkın bakışlar altında değiştirmeye başladı. Bunu sadece politikacıların daha fazla tweet yazmasından değil, Korsanların gündeme soktuğu konuları daha fazla tartışmalarından anlıyoruz…” Öyleyse Korsanların sundukları içeriğe ve programına bakalım.

HERKESE TEMEL GEÇİM GELİRİ
Korsanların en dikkat çeken yanı, Almanya’da yaşayan herkese ‘koşulsuz temel gelir’ vaat etmeleri. Korsanlar bunu, insan olmanın ve insanca yaşamanın temel şartı olarak görüyor. Bunu, işsizlere her ay ödenen belli oranda para ya da Kemal Kılıçdaroğlu’nun yoksullara önerdiği ‘Aile Sigortası’ gibi önerilerle karıştırmamak gerekiyor. Korsanların önerisi ‘ihtiyaç sahipliği’ ile sınırlı değil, “herkese, hiçbir şart koşulmaksızın temel ihtiyaçlarının karşılanacağı kadar düzenli para verilmesini” savunuyorlar.

Korsanlar, belli miktarda temel paraya sahip olan insanların, ‘varoluşlarını garantiye aldıkları için, toplumsal olarak daha yararlı ve ekonomik olarak da daha üretken olacaklarını’ savunuyor. Hayatını garantiye alan insanların işlerini daha iyi yapacaklarını ve bunun iş süreçlerini özgürleştireceğini savunan Korsanlar, özgür ve kültürlü topluma ulaşmanın yolunun da böyle bir finansmandan geçtiğine inanıyor.

Sağcılar ve liberaller bu öneriyi sol buluyor ve hem sağcılar hem solcular, Korsanları “vergi politikalarınızı görelim” diye sıkıştırıyor. Çünkü Almanya’nın temel siyasal tartışma konusu vergiler. Partiler, kimden, ne kadar vergi alacağını ya da almayacağını söyleyerek renklerini belli ediyor. Resmi olmayan öneriler ve çalışma raporları ortalıkta uçuşsa da, parti, herkese sağlanmasını vaat ettiği ücretin ne kadar olması gerektiğini ve finansmanının nasıl olacağını resmen açıklamadı. Korsanlar, devletin lüks tüketim vergileri başta olmak üzere katma değer vergisini artırarak bunu sağlayacağına inanıyor.

Korsanlar ayrıca, çağın nimetlerinden yararlanmak isteyen hiçbir insanın bu parayla yetinmeyeceğini, ihtiyaçlarını karşılamak için çalışacağını ve dolayısıyla yine ‘piyasanın oluşacağını’ belirtiyor. Şimdilik Korsanların “katma değer vergisi artırılsın” dışında derli toplu bir vergi politikası görünmese de diğer partilerin aksine Korsanlar, bunu gizlemiyor.

ÜTOPİK SOSYALİZM YİNE Mİ GÜNDEMDE
Korsanların ‘koşulsuz temel gelir’ önerisi, ‘onurlu yaşam’ felsefesiyle diğerlerinden ayrılıyor. Örneğin sosyal demokratların, “ihtiyaç duyulduğu zaman sosyal devlet muhtaç olana yardım eder” prensibini de aşan bir şey söylüyor Korsanlar. Onlar radikal bir taleple, hem liberal tarafın hem de sosyal demokratların önerilerini, ‘insanların temel ihtiyaçlarının karşılanmasını bir iş görme şartına bağladığı için’ reddediyor.

Korsanlar, insan olmanın çalışmakla başlamadığını, çalışmak ya da çalışmamak üzerinden düşünülerek insanlara ‘onurlu yaşam’ sunulamayacağını vurguluyor. Yani, sosyal demokratların, ‘ihtiyaç halinde devletin devreye girmesi’ ilkesini, ‘iş buluncaya kadar insan onurunun korunması’ olarak görüyor ve bunun ‘aşılması gerektiğini’ söylüyor. 

Korsanların, Almanya ve hatta bütün Avrupa için önerdiği bu model aslında dünyada da yeni bir tartışma değil. Thomas More’un1516’da yazdığı ve hırsızları cezalandırmadan önce herkesin geçimini sağlayacağı bir gelir garantisi temin etmeyi de önerdiği Utopia’dan bu yana ‘koşulsuz temel gelir garantisi’ tartışılıyor. Elbette ‘reel’ de olsa sosyalizmde uygulanan bir sistemle ilgisi de var modelimizin. Sovyetler Birliği’nde ‘minimum garanti’ diye adlandırılan, şimdilerde karikatürize edilse de başarılı bir model olan bu sistem ne gariptir ki, hayata geçirilmesi için ABD’de de tartışıldı ve hâlâ tartışılıyor. (Meraklıları Basic Income Guarantee-BIG başlıklı tartışmalarla, Çalışmanın Sonu gibi kavramlarla meşgul olabilir.)

'ELVEDA PROLETARYA' DERKEN?
Almanya, İsviçre, İspanya, Fransa ve Lüksemburg gibi ülkelerde hâlâ tartışmalar güncel. Korsanların parti programına aldığı bu modele, Sol Parti (Die Linke) ve Yeşiller de (Die Grünen) farklı farklı versiyonlarıyla yakın duruyor. İsviçre’de hem İsviçre Sosyal Demokrat Parti (Sozialdemokratische Partei der Schweiz) hem de sosyalist parti Sol Alternatif (Die Alternative Linke) ‘koşulsuz temel gelir’ modelini parti programlarına aldı. Avusturya solu ve yeşilleri de aktif olarak konuyu tartışıyor.
 
Erich Fromm’dan Martin Luther King’e kadar ünlü isimler ve Milton Friedman’dan James Tobin’e kadar ünlü ekonomistlerin hayatlarının bir döneminde bu yöntemi savunduğunu görüyoruz. Hatta ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’un modeli pilot proje gibi uygulamayı denediği görülüyor.

Korsanların, bu fikre Avrupa’dan değil de ABD’den gelmiş olması da mümkün. ABD’li ekonomist Jeremy Rifkin’in ‘dijital devrim’ sayesinde uzun vadede çalışmanın ortadan kalkacağını söylemesi ve bundan sonra insanların hayatlarını neyle sağlayacağını düşünmeleri gerekiyor tespitinden yola çıkarak bu fikre gelmiş olmaları mantıklı görünüyor.

Marksist klasikleri okuyacak halleri yok herhalde bu yeni yetmelerin. Belki de, Fransız filozof Andre Gorz’un “makineleşmeyle tam zamanlı çalışmanın bir süre sonra ortadan kalkacağına ve insanların yapacakları işin kalmayacağına” dair açılımlarını okumuşlardır. Gorz, iş’in ortadan kalkmasından sonra insanların kendilerini gerçekleştirmek için çalışmadan para kazanmaları gerektiğine dair felsefe yapmıyor muydu? Acaba Gorz’la ilgili şimdi sadece “Elveda Proletarya” başlığına fazla takılıp kaldığımıza hayıflanmamız mı gerekiyor?

MARKSİSTLER VE TEKNOLOJİ
Korsanları, ‘yeni komünikasyon teknolojilerinden üretilmiş çöp’ olarak görmek de mümkün. Ama şu unutulmamalı: Marksistler de sürekli zamanın en ileri teknolojilerini kullanmıştı ve mesajlarını bu teknolojiyle iletmişti. Bundan başka, modern dönemin partileri olan ‘Sol-sosyalist partiler’ ve ‘Yeşillerin’ fotokopi makineleri sayesinde çok renkli bir dünyayı anlatmaya çalıştıkları broşürlerini ucuza çoğalttıklarını unutmayalım.

Alternatif radyolar, alternatif gazete ve dergiler de alternatif yeni siyasal güçler tarafından kullanıldı ilk önce. Örneğin yeni sol politik aktörler teksir makinesinden renkli fotokopiye geçiyor; muhafazakârlar ise, hâlâ herkesi toplayıp kürsüye çıkıp konuşuyordu.

Karşı kamuoyu yaratmak, alternatif kamuoyu oluşturmak zamanının medyasıyla mümkün olduğuna göre; zamanının medyasını en iyi kullanan ve ona tek hâkim gibi görünen Korsanlar, siyasal arenada kalmak için, siyasal arenaya gelmek için verdikleri mücadeleden daha zahmetsiz bir mücadele verecekleri kesin. Kalmak için geldiler çünkü.

POLİTİKAYLA YENİDEN BARIŞMAK
Korsanlar gücünü ya da oyu nereden alıyor? Korsanlar, öncelikle bu zamana kadar sosyal liberallere veya Yeşillere oy atan, orta sınıf, eğitimli metropol insanının taleplerini dile getirerek politika yaptı. Yeterince genç ve protest seçmeni olduğunu düşünen Korsanlar, seçmen tarafından terk edileceği korkusu taşımıyor. Bu talepleri başka partilerde arayan seçmenleri topladıkları için, kitlenin kolayca dağılmayacağını biliyor ve bunun için ‘ütopik sivri söylem’ lüksünü kendinde görüyor. Arap dünyasında ve anti kapitalist ayaklanmalarda internetin oynadığı rol, ‘Facebook devrimleri’ ve internet sayesinde dünyanın küçülmesi Korsanları zaten ‘alternatifsiz’ yapıyor. 

Korsan Parti’nin imajı hâlâ ‘internet özgürlüğü’ gibi zararsız bir koruyucuya sahip ve  bu imaj partinin çok işine yarıyor. Korsanlar, internet özgürlüğünü savunurken diğer özgürlükleri de gündeme alsa bile, orta sınıf bu özgürlükleri de ‘kabul edilebilir sınırlar’ içinde görüyor. Korsan Parti, en çok da orta ve üst sınıfların partisi Liberallerden oy aldı. Hatta Parti’nin Saarland eyaleti milletvekillerinden biri, “Liberaller, neoliberal oldu, asıl Liberal artık biziz” diyerek partinin de seçmeninin hisleri karşısında ‘boş olmadığını’ gösterdi.

Korsan Parti’nin bir iyi yanı da şu: Yerleşik politik sistemden ve politikacılardan umudunu kesmiş seçmenler, seçimlerden hemen önce kurulan, genellikle de aşırı sağcı, popülist söylemi olan tek adam partilerine ya da siyasal duruşu reddeden, yerel sorunlarını gündeme alan tek seçimlik yerel seçim partilerine oy atardı. Korsan Parti, bu seçmenlerin de oyunu alıyor.

Korsanlar başka neyi savunuyor?
Korsanların halk tarafından bilinen tek popüler konusu internet özgürlüğü ancak  Korsanlar, güçlü yanlarını her soruya cevap verebilmelerinde değil, cevabı birlikte arama kararlılığında görüyor. Korsanların vurguladıkları en önemli yanları, taban demokrasisine sahip olmaları. Yazdıkları kısa programda da, eyaletlerdeki seçim programı tartışmalarında da bilmedikleri konularda “bilmiyoruz, bu konuyla hiç ilgilenmedik” demeleriyle ünlü. Korsanların ilgilendiği bazı konular ve yaklaşımları şöyle:

DİJİTAL EKONOMİ: PATENT HAKKINA HAYIR
Korsanların ekonomi deyince aklına ‘patent ve telif hakkı’, ‘iletişim yapılarının özgür kullanımı’ ve ‘dijital hayata katılım’ geliyor. Korsanların, ‘dijital ekonomi’ önerileri çok da ekonomiye hizmet eder gibi durmuyor. Korsanlar, “Sanayi çağından iletişim çağına geçmekle birlikte hâlâ eski çağın patent ve telif hakkı egemenliğini sürdürüyor. Bu durum değişmeli” diyor.

Korsanların önerisi, internet ve dijital dünyada tekelleşmeye karşı gibi görünüyor. Özellikle büyük bilgisayar ve internet tekellerinin Korsanlara oy atmayacakları açık. Parti programı şöyle diyor: “Temelde bugünkü patent hakkı engellerinin ve kısıtlamalarının olmadığı bir sistem istiyoruz.”

Korsanlar, patent hakkı uygulamasının ‘iletişim çağının ruhuna aykırı’ olduğunu düşünüyor. Korsanlar özellikle internette özel amaç kullanımı için hiçbir kısıtlama tanımıyor. Kopyalamayı da yasal görüyor. Hatta, sadece bunu yasal görmekle veya ‘kısıtlamanın kaldırılmasıyla’ yetinmiyor; ‘toplumsal kültür ve enformasyon için internetteki bilgi ve belgelerin kullanım için kopyalanmasının yaygınlaştırılmasının desteklenmesini’ savunuyor. Korsanların başka da dişe dokunur bir ekonomi politikası yok.

AVRUPA GÖÇLE GELİŞİR
Korsanların AB’ye dair kesinleşmiş bir düşüncesi olmasa da bazı yöneticileri açıkça AB’den yana konuşuyor. Parti, 2014 yılı Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılmayı planlıyor ve o tarihe kadar da Avrupa politikalarını kesinleştirmeyi umuyor. İsveç Korsanları Avrupa Parlamentosu’na daha önce girmeyi başardı. Korsanlar İsveç’te yola çıksa da Almanya’da politik güç oldu.

Korsanlar, Avrupa’nın sadece ekonomik entegrasyonundan değil, toplumsal entegrasyonundan da yana. Hem toplumsal hem de ekonomik entegrasyon ve gelişme için Korsanlar, Avrupa’nın dışarından göç almasını bir zorunluluk olarak görüyor.  Korsanların, bunu sadece Avrupa için değil, bütün insanlığın refahı için düşündüğü de vurgulanıyor. Korsanların programında “refah içinde birlikte yaşamak ve ayrımcılığın önlenmesi için Avrupa çapında aktif bir politika gütme ihtiyacına” vurgu yapılıyor.

ULAŞIM: TOPLU TAŞIMA ÜCRETSİZ
Korsanlar, özel otomobillerin bırakılıp toplutaşımayla seyahat edilmesini öneriyor. Şehir içi ve çevresinde toplutaşıma araçlarının bedava olmasını savunuyor. Belçika’nın Hasselt kentinde uygulanan bedava toplutaşımacılık Korsanlar için bir model. Korsanlar, iktidara geldikleri küçük ve orta ölçekli kentlerde biletsiz yolcu taşımacılığına pilot proje olarak başlama kararı aldı. Pilot projeler başarılı olursa bunu bütün ülkede uygulayacaklarını belirtiyorlar. Korsanlar, raylı sistemi savunuyor ve bunu hem güvenli hem de hava kirliliğini önleyici buluyor.
 
EĞİTİM
Korsanların programında eğitime şöyle yer veriliyor: Parti, çocuk yuvasından üniversiteye kadar paralı eğitime karşıdır ve ders araç ve içeriğinin özgür seçimini savunur. Elbette çocuğun eğitimi 1 yaşından itibaren devlete ait ve aileden hiçbir eğitime katkı payı istenmeyecek. Korsanlar, ilköğrenimde bütün okul biçimlerinin teke indirilmesini savunuyor. Korsanlar, özel okula karşı değil ama bunların denetiminin de devlette olmasını istiyor. Sloganları şu: “Cola, desteklediği okula, Cola otomatı dayatamaz…”

Her sınıfa en fazla 15 öğrenci öneren Korsanlar, sınıfta kalmayı ya da okuldan atılmayı kaldırıyor ve en çok sayıda çocuğun okulu bölmeden lise mezunu olmasını hedefliyor. Korsanlar, ayrıca tam gün okulu destekliyor. Derslerde bilgisayara ve internete öncelik verilmesini, lisans ve telif ödemeden internetten yararlanmayı savunmaları ise sürpriz değil elbette.

Okul organizasyonu olarak Korsanlar, aile, öğretmenler ve öğrencilerden oluşan bir yönetim öngörüyor. Bu yönetim, genel amaca yönelik ders içeriğini belirleme yetkisine de sahip olacak. Bunun yanında, eğitim birliğini savunuyor ve her eyaletin kendine göre eğitim belirleyemeyeceğini, eğitimin federal yönetimin işi olduğunu söylüyor. Federal yönetimin okullara ayırdığı parayı arttırmayı da savunuyor. Bu konudaki şablonları da şu: “İyi eğitim pahalı ama eğitimsizlik kaça mal oluyor?”

DİN VE DEVLET İŞLERİ AYRILMALI
Korsanlar, din ve devlet işlerinin kesin çizgilerle ayrılmasını savunuyor ve bazı dini cemaatlere devletin yaptığı maddi yardımların veya kolaylıkların kesilmesini istiyor. Örneğin Korsanlar, kilise vergisi ödemek isteyenlerden, bunun, devletçe toplanmasına karşı çıkıyor. Korsanlara göre, devlet bütün dini cemaatler karşısında tarafsız kalmalı. Korsanlar, devletin, kiliselerin veya diğer dini cemaatlerin düzenlediği hiçbir etkinliği desteklememesi gerektiğini de savunuyor. Bazı somut talepler şöyle:

• Devlet üniversitelerindeki ilahiyat fakülteleri kaldırılmalı, çünkü bilimin önerdiği özgürlükle dinin önerdiği özgürlük çelişir ve bilim yapılan üniversitede teoloji öğretilmesi çelişik bir durumdur.
• Dini cemaatlerin belirlediği din bilgisi dersleri kaldırılmalı. Bütün öğrencilere ortak verilen, bütün dinleri anlatan derslere isteyen girebilir. 
• Askeriyede dini personel bulunması yasaklanmalı.
• Hiçbir kamu dairesinde dini semboller yer alamaz.
• Kamuya ait medyada dinsel içerikleri yayınlara öncelik verilemez.
• Yasalardan ve Anayasa’dan dinsel içerikler arındırılır.