Krize tek çözüm, yapısal dönüşüm
Fotoğraf: Arşiv

Yuvarlak Masa-3: İlkay Öz hazırladı

Yuvarlak masanın son gününde Çiftçi-Sen Genel Başkanı Erdem, BirGün yazarı Güneş, akademisyenler Çelik ve Pelek ile tarımda emekten yana çözüm önerilerini konuştuk.

Solun, sosyalistlerin çok kez ifade ettikleri gibi bu seçim cennetin kapılarını açmayacak ama cehennemin kapılarını kapatacak seçim olacak. Peki cehennemin kapıları kapandıktan sonra, gıda ve tarım alanında cennetin kapılarını açacak emekten yana politikalar nelerdir?

Coşku Çelik: Öncelikle, sağlıklı gıdaya eşit erişimin kamunun sağlaması gereken bir temel hak olduğunu vurgulamaktan vazgeçmemeliyiz. Ve bu temel hakka erişim, piyasalardaki, kurdaki dalgalanmaların ya da uluslararası çatışmaların seyrine terk edilemez. Dolayısıyla, gıdaya eşit erişim için gıdanın üretiminin meta-dışılaştırılmasından başlamak gerekli. Gıdanın üretim, dağıtım ve tüketim süreçlerinin tamamında şirketlerin değil halkın egemen olduğu, doğrudan üreticinin kontrolünde bir tarım-gıda sistemi için mücadele etmek zorundayız. Burada hükümetlere çok önemli bir görev düşüyor. Küçük üreticinin kendi yerel tohumlarını ve bilgi birikimini kullanarak tarımsal üretimi sürdürebilmesi için gerekli desteklerin sağlanması gerekiyor. Bu da örneğin tarımsal KİT’lerin tekrar işlevli hale gelmesiyle sağlanabilir. Devlet hem üreticiye alım garantisi sağlayıp hem de bu ürünlerin halka eşit dağıtımını sağlayabilir. 

Coşku Çelik

Bütün bu politikalar, tarım ve gıdada tarihsel olarak bilgi üreten kadın üreticileri merkeze alarak kurgulanmalı. Vandana Shiva’nın söylediği bir şey var, çok önemsiyorum: “Kadın üreticinin toprakla kurduğu ilişki bir bakım ilişkisidir. Ama şirketlerin kurduğu ilişki sömürü ilişkisidir” diye. Sosyalistler olarak gıda egemenliği perspektifi savunacaksak toprakla ilişkiyi tekrar bir bakım ilişkisine dönüştürmemiz gerek; gıda üretirken toprağı da besleyen, doğrudan üreticinin kontrolünde bir tarımsal üretim perspektifi getirmediğimiz sürece ne yüksek gıda fiyatları ne açlık son bulur. Bu, bir geçiş süreci ister mi? En azından toprağın rehabilitasyonunu ister. Bu geçiş sürecinin en önemli unsurlarından biri de kırda bir toplumsal yaşamın kurgulanması için gerekli sosyal politikalar, kültür politikaları, kamu hizmetleri…

Keza bugün, Türkiye’deki tarım topraklarının yüzde 16’sının, hayvansal üretimin de yüzde 11’inin depremden etkilendiği bir tablo var. Bu bölgede yaşam tekrar kurulacak, gıda üretimi tekrar kurgulanacak. Bence şu anda sosyalistlere en çok orada iş düşüyor. Önceki felaketlerdeki gibi “kapitalizm bunu da nasıl fırsata dönüştürdü” mü diyeceğiz? Yoksa bir örgütlenme örerek, mesela meta ilişkileri dışında, bir gıda üretimi kampanyası mı başlatacağız? Çünkü orada bu ilişkiler yeniden kurgulanacak. Bu süreçler şirketlerin kontrolünde mi gerçekleşecek? Ya da zaten o tarım toprakları gitti diye oraya yine otoyol, site mi yapacaklar? Hayat orada yeniden kurgulanırken bizim sosyalistler olarak buna tarım gıda alanında da müdahil olmamız gerekiyor. Gıda egemenliği mücadelesi için deprem bölgeleri doğru bir başlangıç noktası.

Özge Güneş: Deprem konusu açılmışken ben de şunu eklemek isterim. Afet bölgesi özelinde ayrıca bir çalışma yapılmalı, hasar tespiti önemli. Kırsal alandaki hasarın telafi edilmesi gerekiyor. Bununla da yetinmemek solun dayanışmacı birikimlerini buraya taşımak gerekiyor. Ürün hasadına destek olmak gibi kolektif üretim ve ortak alet ve makine parkları gibi kolektif mülkiyet biçimlerinin de ihtiyaçlara yanıt üreteceği görünüyor. 

Özge Güneş

Ali Bülent Erdem: Güneş’in daha önce söylediği bu Büyükşehir yasasıyla beraber köylerin tüzel kişiliklerinin ortadan kaldırılması ve mal varlıklarına el konulması da önemli bir sorun. Köy, tüzel kişiliklerinin tekrar oluşturulması ve bu mal varlıklarının iadesini istemek gerek. Coşku’nun da söylediği gibi sekteye uğrayan sağlık hizmetleri ve eğitimin yeniden işler hale getirilmesi gerekli. 

Hem pandemide hem savaş ve deprem karşısında endüstriyel tarımın ne kadar kırılgan olduğunu gördük. Küresel ısınmayı da ele aldığımızda yapılması gereken tarımı kendi doğal döngüsüne dönüştürmek. Böyle bir geçiş dönemini hedeflemeyen hiçbir muhalefet hareketinin bu problemi çözebileceğini düşünmüyorum. Bu geçiş süreci birdenbire olabilecek bir şey değil. Sancılı bir süreç. Çünkü endüstriyel tarım daha az emek gerektiren daha kolay bir üretim ve üreticiler buna alışmış haldeler. Bir defa bundan vazgeçirmek lazım. Girdileri için gerçekten desteklemek lazım. Ama kendi yerel tohumlarını kullanan, bildiğimiz geleneksel tarzda üretim yapan ve kendi yöresinin kültürlerine uygun ürünleri üretenlere daha fazla destek vermek lazım. Tercihleri değiştirmek gerekiyor. Çünkü çiftçiler de kimyasalları kullanmadan, çok fazla su kullanmadan üretim yapılabileceğini unutmuş. Tekrar oraya yönlendirebilmek için bir program önermek gerekiyor. Çiftçilerin sözünün öne çıkabileceği, örgütlenmelerinin önündeki engellerin aşıldığı bir şeyle ancak bu mümkün olabilir ki bu sürecin sonu getirilebilir mi? Getirilebilir. Daha örgütlü olabilirsek getirebiliriz. Başkaca da bir yol düşünmüyorum aslında. Şunu hiç ihmal etmemek gerekiyor; 2018 yılında Köylü Hakları Bildirgesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiş halde. Buna dair bir iç hukuk düzenlemesi yapılmasını biz bugüne kadar parlamentoda bulunan bütün partilere ısrarla söyledik ama gündeme almıyorlar. Aslında bütün bu üretim sürecinin tekrar eski noktasına oturabilmesi bu hakların kullanılmasıyla mümkün. Hem ekoloji mücadelesi verenlerin hem sağlıklı gıdaya ulaşmak isteyenlerin hem çiftçilerin, yani bu direnişleri örgütleyen köylülerin, ortak talebi halinde bunu geliştirmek gerekiyor. Bu köylü haklarına ilişkin sürdürülecek mücadelenin daha farklı bir yol açabileceğini düşünüyorum. 

Ali Bülent Erdem

Solun geçiş sürecine ilişkin nasıl somut önerileri olabilir? Mesela küçük üreticinin Ziraat Bankası’na olan borçları silinsin gibi öneriler olmalı mı? 

Özge Güneş: Ben kesinlikle her türlü borcun silinmesi gerektiğini düşünüyorum sadece Ziraat Bankası borçları değil ama elektrik, su borçlarının ve hatta Bağ-Kur borçları dahil. Bugün çiftçiler emekli de olamıyor. 12 ay prim ödemek zorunda ama senede bir hasat ediyor. Ayrıca primler çok yüksek ve bu çiftçileri borçlanmaya zorluyor. Borçların silinmesi önemli çünkü bu yükle üretime devam etmek güç. Muhalefetin bu konudaki önerisi faizleri silmek ama bu yeterli olmaz. Esasen bugün sorunlar öylesine derinleşti ki birden çözülmeyecek gerçekten ve geçiş süreci içinde düşünmek, çiftçiyi ve köylüyü üretebilir hale getirmek gerekiyor. 

Bunun için desteklerin artırılması kadar girdi maliyetlerinin düşürülmesi de önemli. Dışa bağımlılıktan kurtulmalıyız. Hem üretici hem ekosistem hem de halk sağlığı gözetilerek ekolojik köylü tarımına, şirket değil, yönelik destekler artırılmalı. Köy tüzel kişilikleri geri verilmeli, köylülerin karar süreçlerine katılımı sağlanmalı. En önemli şeylerden bir diğeri de üreticilerin üretim araçları üzerindeki inisiyatifini gasp eden sözleşmeli üretim modelinin terk edilmesi. 

Bugünlerde taban fiyatların açıklanmaya başlandığı bir sezona da giriyoruz. Çay için 11 lira 30 kuruş gibi, üreticiyi açlığa mahkûm edecek bir fiyat açıklandı geçen hafta. Taban fiyat uygulamasının, üreticinin insanca yaşamasını sağlaması gerekir. Bunun için de girdi maliyetleri, kâr ve asgari refah payı hesaplamasıyla yapılmalı. 

Deniz Pelek: Önceki soruda bahsettiğim 2010’da başlatılan Mevsimlik Tarım İşçilerinin Koşullarını İyileştirme Projesi 2019’a kadar yürürlükte kalmıştı. Bu, mevsimlik işçilerin ve ailelerinin koşullarının düzeltilmesi için valileri sorumlu kılarak onlara bir ödenek ayırıyordu. Şu an yürürlükte değil ama zaten bu kanun olarak değil genelge olarak yayınlanmıştı ve tamamen valinin inisiyatifine bağlıydı. Kimi illerde buna yönelik çalışma varken kimilerinde yoktu. Genel bir politika gibi değil de insani yardım gibiydi. Bu anlamda öncelikle buna dair bir kanun çıkarılarak genel bir kamu politikası olarak uygulamaya koyulmalı. Başta yapılması gereken mevsimlik tarım işçilerine işçi statüsü vermek, sosyal sigorta kapsamına almaktır. Bu, mevsimlik işçilerin çalışma koşullarının İŞKUR tarafından denetlenmesini sağlayacaktır. Mevsimlik tarım işçilerinin sorunları, yapısal değişikliği ve bütünlüklü bir politikayı gerekli kılıyor. Kırsala yönelik sosyal politikalar uygulanmalı. Keza Kürt ve Suriye sorunu çözülmeden de mevsimlik tarım işçilerinin sorunları kalıcı olarak çözülemez.

Deniz Pelek

Özge Güneş: Yapısal sorunlara dair şunu da demek gerek; köylüyü, çiftçiyi gıda sisteminin, gıda politikalarının öznesi kılmalı. İktidar, şirketleri merkeze alarak köylüyü sanayiye yönelik ucuz işgücü olarak tarif ettikçe ve bütün politikalarını buna yönelik biçimde geliştirdikçe örneğin Köylü Hakları Bildirgesi’ni de temel alarak itiraz etmek ve bunun köylü haklarının ihlali olduğunu da vurgulamak gerek. Bunu yapısal dönüşüm hedefiyle ele almak gerek. Zira bu bildirge uluslararası ve ikili anlaşmaların reddinden üreticinin yerel pazar erişimine kadar birçok aşama ve koşulu bir arada ele almamızı sağlayacak bir köylü hakları bağlamı sunuyor.