Bir ülkeye gidersiniz. Kalbiniz orada kalır. Orada bıraktığınız kalbinizle, siz de hep o ülkedesinizdir.
           Bir ülkeye gidersiniz. Kalbiniz çoğalarak dönersiniz geriye. Birden fazla ülkeniz olur; vatan diyebileceğiniz. Kalbinizi emanet bırakmaya değer bir anayurt.
            Küba’dan geriye, Fidel’in ve Che’nin, diğer devrim kahramanlarının, onların adsız  yoldaşlarının kalbiyle döndüm hep. Savaşan ve devrimi başaran devrimciler. Eduardo Galeona  Küba devrimini coşkuyla anlatırken, “1958’de Küba’daki  fahişelerin sayısı, maden işçilerin sayısından fazlaydı” saptamasını kullanır (Latin Amerika’nın Kesik Damarları, çeviri; Atilla Tokatlı-Roza Hakmen, Çitlembik Y.) O dönemin insan onuruna aykırı tek istatistiği fahişe sayısı değildi elbet…

            Küba değişiyor mu?
           Bu ayın “National Geographic Türkiye” dergisi Küba’yı kapak konusu yapmış. Alt başlık, “Fidel Castro’nun ülkesi değişimin eşiğinde.” Daha önce, Ekim ayı içinde BBC, Küba’da ev satışlarının başladığına ilişkin bir haber vermişti. Yine yakın zamanlarda Kübalıların yurt dışı çıkışlarına ilişkin kısıtlamaların kaldırıldığı haberi medyada yer aldı.

            Bizim kuşağımız değişim sözcüğüne çok büyük anlamlar yüklemiştir.  Hepsi de iyi, olumlu içerikleri olan anlamlardır bunlar. En büyük değişim olan devrime de şüphesiz, hak ettiği anlamları yükledik. Devrim, devrimdi bir yanıyla. Bir yerde devrim olur, sonra ona karşı olarak sert ya da yumuşak bir karşı dönüşüm olabilirdi. Devrimden sonra gelenin adı da işte  karşı- devrimdi. Şimdilik bunları bir yere koyalım. Çünkü kavramlar esnedi, genişledi, eğilip büküldü. Sonuçta, sosyalist devrimler neo-liberal devrimlerle yıkıldı! Olabilir.

Bir ulusun bilinci bir gecede değişir mi?
           Yeniden başlıktaki soruya dönersek; Küba değişecek mi?  Eğer büyük beyaz adamın dergisi “Değişimin eşiğinde” diyorsa, değişim kaçınılmaz gibi görünüyor. E. Galeano andığımız kitabında devrim sonrası Küba için der ki; “Unutmamak gerekir ki, kapitalist toplumların tersine, sosyalist toplumlarda işçiler işsizlik korkusu ya da kıskançlıkla hareket etmezler. Onları harekete geçiren, dayanışma, toplu sorumluluk, insanı bencillikten kurtaran görev ve hakların bilincidir. Bir ulusun bilinci bir gecede değişmez.”

Öznellik itirafı;
            Şimdi sözü uzatmadan itiraf zamanı; bu yazıyı gazetecilik ve yazarlık etik ilkelerini hiçe sayarak yazdım: Adını andığım derginin kapağını bile kaldırmadım. Hiç okumadan. Tamamen önyargı ile, peşin hüküm ile yazdım.  Haberlerin akışı beyaz adamın kirli işlerine benziyordu. Öznel deneyimlerim bana bunu söylüyordu. Bu meselede ben de bir beyaz adamım. Çatışan iki beyaz adamız uzak ülke adına ve kendi hesaplarımızla. Adlarına kaygılandığımız veya planlar yaptıklarımızdan bağımsızız. Ama beni kendimce haklı kılan, o ülkeden gelirken kalbime eklediğim, devrim yolunda ölen devrimcilerin yaralı kalbi. Öznelim bu nedenle, olabildiğince…

Haftanın dizesi; “-İnsana karanlıklar da feci şekilde lazımdır yavrum!” (Ali Özgür Özkarcı, Yetmez Ama hayır, 160. Kilometre)