UNCTAD’ın raporunda gelişmekte olan ülkelerin borçlarının askıya alınması ve yeni kredi olanakları yaratacak programların tasarlanması gibi önlemler alınmadığı takdirde yeni bir “kayıp on yıl” yaşanabileceği uyarısı yapıldı.

Küresel ekonomide yeni bir kayıp on yıl mı?

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) yıllık Ticaret ve Kalkınma Raporu geçtiğimiz hafta kamuoyuna sunuldu. Kalkınmacı, kamucu, eşitlikçi bir perspektifle hazırlanan, son yıllarda toplumsal cinsiyet eşitliği ve küresel iklim değişikliği konularına da titizlikle eğilen bu kolektif çalışma, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomi politikası tasarımlarına da ışık tutan bir vizyona sahiptir.

KÜRESEL FİNANSAL KRİZDE VERİLEN SÖZLER TUTULMADI

UNCTAD 2020 raporuna göre Covid-19 pandemisinin yarattığı küresel durgunluk ortamında bir küresel iyileştirme planına gereksinim var. Küresel Finansal Kriz sırasında Nisan 2009’da G-20 liderleri Londra’da krize karşı ortak bir pozisyon almak konusunda uzlaşmışlardı. Uluslararası finansal sistemde düzenlemeler yapılarak yeni krizlerin öne kesilecek, adil bir dış ticaret ve yatırım rejimi tasarlanacak, çevresel kaygıları da göz önünde bulunduran sürdürülebilir bir büyüme amaçlanacaktı.

Ne var ki bu vaatlerin hiçbiri yerine getirilmedi. Finansal krizi yaratan bankerlerin ve spekülatörlerin yakasına yapışılmadı. ABD ve Avrupa şişkin kamu sektörünün ve fazla kuralcılığın ekonomik büyümeye köstek olacağı varsayımından hareketle bildik “yapısal reform” ve kemer sıkma politikalarına geri döndü. Sonunda yine kendini tekrarlayan bir zayıf toplam talep, yetersiz büyüme ve derinleşen eşitsizlik döngüsüne girildi.

Tüm adaletsizlikler katmerlendi. Hane halkları arasında en zenginlerin geliri alt gelir gruplarına kıyasla orantısız artarken, büyük şirketlerin kârları küçük işletmelerin aksine kabardı, büyük metropol merkezlerle taşra arasındaki farklar iyice açıldı.

İyileşmenin düşük faizlerle kendini hissettiren para politikalarından beklenmesi, borsaların ve başta emlak, tüm varlık fiyatlarının yükselmesini getirirken, ücret artışları iyice geride kaldı, toplumsal eşitsizlikler artış gösterdi. Mali teşviklerin erkence geri çekilmesi büyümenin yavaşlamasına yol açtı.

Covid-19 sürecinde de aynı hataların tekrarlanması riski var. Küresel ekonomi 2019 sonlarında zaten yavaşlama eğilimindeydi. Küresel sağlık kriziyle birlikte, haliyle insan yaşamının karların önüne konulmasıyla birlikte eş zamanlı arz şokları, talep şokları ve finansal şoklar tetiklendi.

TÜRKİYE EKONOMİSİ 2020’DE YÜZDE 4,6 DARALACAK

UNCTAD Raporu bu yıl küresel ekonominin yüzde 4,3 daralacağını hesaplıyor. Bu küresel üretimin 2020’de beklenenden 6 trilyon dolar düşük gerçekleşmesi anlamına geliyor. Böylelikle dünya ticaretinin yüzde 20, doğrudan yabancı yatırımların yüzde 40 gerileme göstermesi, işçi dövizlerinin de 100 milyar dolar azalması söz konusu olacak.

Gelişmiş ülkelerdeki küçülme çift haneleri bulabilecek. Ancak en büyük ekonomik ve toplumsal hasar gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkacak. Bunun nedenleri arasında bu ekonomilerde kayıt dışılığın yaygınlığı, döviz gelirlerinin büyük ölçüde az sayıda emtiaya ve turizme bağlı olması ve maliye politikalarında manevra alanının sınırlılığı sayılabilir.

Raporun projeksiyonlarına göre gelişmekte olan ülke ekonomileri 2020’de yüzde 2,1 küçülme gösterirken, 2021’de yüzde 5,7 büyüme sergileyecek. Doğu Asya’da 2020’de dahi sınırlı bir büyüme sağlanırken (Çin’de yüzde 1,3, G.Kore’de yüzde 0,1), 2021’de hızlı büyüme fazına geçilmesinin bekleniyor (Çin’de yüzde 8,1, G.Kore’de yüzde 4,3). Bu olgu da haliyle ortalamaları yukarı çekiyor. Türkiye’nin de 2020’de yüzde 4,6 daralmanın ardından, 2021’de yüzde 4 büyümesi bekleniyor. Bu da ekonomimizin 2021 sonunda hala 2019 düzeyini yakalayamaması anlamına geliyor.

EMEK GELİRLERİNİN EKONOMİ PAYI YÜZDE 14,3 DÜŞTÜ

Ticaret ve Kalkınma Raporu’nun 3’üncü bölümünde küresel gelir ve servet dağılımı adaletsizlikleri inceleniyor. Fonksiyonel gelir dağılımı, yani katma değerin ücretler, kârlar, rantlar ve vergiler bölüşümü temelinde yapılan analiz G-20 ülkeleri arasında Arjantin ve Brezilya dışında tüm ülkelerde emeğin gelirden aldığı payın gerilediğini kanıtlıyor. Her iki Latin Amerika ülkesinde de kapsanan dönemde büyük ölçüde, emek kesimini gözeten sol yönetimlerin iş başında bulunduğunu hatırlamak, bu “ayrıksı” durumun ekonomi-politiğini çözümlememize yardımcı olabilir.

Hesaplama birim emek maliyetini (ortalama saatlik veya yıllık gerçek ücret) bu emekle üretilen toplam gelire (ortalama emek üretkenliği) bölerek yapılıyor. Bu hesaplama yöntemini Türkiye’ye uyarlayınca, 1980-1989 aralığı dışında emeğin gelirdeki payının tüm ara dönemlerde gerilediği görülüyor. Son 30 yılda yüzde 14,3’lük, 18 yılı AKP iktidarında geçen son 20 yılda ise yüzde 7,3’lük düşüş göze çarpıyor.

KÜRESEL FİNANSAL MİMARİNİN REFORMU

Küresel anlamda kapsayıcı ve sürdürülebilir bir iyileşmenin ancak gelişmiş ülkelerde özel sektör yatırım yapacak güveni tekrar kazanıncaya kadar kamunun harcamalarını sürdürmesi ve gelişmekte olan ülkelere büyüme umutlarını sekteye uğratmayacak şekilde destek sağlanmasıyla olanaklı olacağı ifade ediliyor. Bu ülkelerin borçlarının askıya alınması ve yeni kredi olanakları yaratacak programların tasarlanması gibi önlemler alınmadığı takdirde yeni bir “kayıp on yıl” yaşanabileceği uyarısı dile getiriliyor.

Küresel finansal mimarinin reformu derken, UNCTAD’a göre büyük şirketlerin gücünün dizginlenmesiyle işe başlamak gerekiyor. Öncelikle vergiden kaçınma ve vergi kaçırma mekanizmalarının kontrol altına alınması şart. Vergi cennetlerinin disipline edilmesinin yanı sıra, küresel düzeyde varlık kayıtlarının düzenlenmesi ile süper zenginlere servet vergisi uygulanmasının olanaklı hale getirilmesi de büyük önem taşıyor.

Küresel sağlık için yeni bir Marshall Planı gerekiyor. Resmi Kalkınma Yardımı kapsamında GSYH’nin yüzde 0,7’si 380 milyar doların ödenmesi yanında ek bir 220 milyar dolar kaynak daha yaratılırsa, bu bütçe en azından önümüzdeki 18 ile 20 ay için yeterli olabilir.

UNCTAD dış borçlar ile ilgili iki yeni kurumsal yapı da öneriyor. “Küresel dış borç otoritesi”, dış borçların yeniden yapılandırılmasında borçlu ve alacaklı çıkarlarından bağımsız, tarafsız bir merci olarak devreye girebilir. Örneğin, Türkiye’de son günlerde gündemdeki kamu-özel sektör işbirliği projelerinin verdiği fiyat ve miktar garantilerinin ne derece meşru olduğuna karar verme yetkisi bu kurum tarafından kullanılabilir.

Moody’s ve Fitch gibi sürekli gündemimizde olan kredi değerlendirme kuruluşlarının piyasalarda hem kar sağlama peşinde bir oyuncu hem de hakem olarak boy göstererek ikili bir rol oynadıkları ortada. Bunun yerine faaliyetleri üzerinden kar elde etme amacı taşımayan “uluslararası kamusal kredi değerlendirme ajansı” ikame edilerek, daha adil notlamalar yapılabilir.

Özetle, UNCTAD’a göre koronavirüsün yarattığı insani ve ekonomik tahribatı bir fırsata dönüştürmek olanaksız değil. Yakın geçmişte tanık olduğumuz gibi bu fırsatın tepilmesi halinde ise kurumun küreselleşme ve kalkınma stratejileri direktörü Richard Kozul-Wright’a göre, “maliye alanında kemer sıkma ve şirketlerin maliyet düşürme politikaları pandemi öncesi koşulları daha da kötüleştirebilir.”

kuresel-ekonomide-yeni-bir-kayip-on-yil-mi-786348-1.