Macera dolu Amerika!

Ferhan Şensoy ‘90’larda bir reklamda oynamıştı. Hatırladığım kadarıyla tavlanın iki ucuna da oturuyor ve sonra bütün soruları Amerika diye cevaplıyordu.

Çok sinir bozucuydu. Hakikaten.

Nitekim memleketin gelmiş geçmiş en etkileyici ve enteresan radyolarından Ankara Radyo Arkadaş’taki Musallat programı, Şensoy’da bulunan Dümbüllü’nün kavuğunu bırakması için bir kampanya başlattı. Express dergisi de (programın adını anmasa da) topu bir kademe yukarı taşıdı, “Kavuğu geri ver lavuk” haline getirdi ve daha yüksek sesle bağırdı.

Amerika’nın suçu ne?
Tabii kampanyalar sol cenahta tuttu, Ferhan Şensoy ayıplandı filan. Hakikaten de bir solcu için ABD’nin yanında saf tutmak olacak iş değil. Yok, merak etmeyin, anti-emperyalizm klişeleriyle pazar pazar canınızı sıkmayacağım. ABD, bütün devletler gibi bir büyük suç örgütü ama sadece çok güçlü olması hasebiyle daha büyük bir suç örgütü. Yarın Burkina Faso da o kadar güçlense aynı halti yer tabii ki.

Ben elbette ABD’ye bakınca bir şekilde süren ırkçılığı, tahakkümü, nihayet kapanmak üzere olan Guantanamo’yu, büyük bir insan mezbahasına dönen Ortadoğu’yu, Afganistanı filan görüyorum. Ve Obama konusunda filan hiç de (üstelik genellikle çok sevdiğim) Zizek gibi düşünmüyorum. Oralarda iyiye giden hiç bir şey yok yani bence.

ABD ve güzel şeyler
Amma şu hep unutuluyor: Tamam, bin türlü musibet ABD’den çıkmıştır. Ama bin türlü güzellik de oradan çıkmıştır. 1 Mayıs, 8 Mart ilk defa nerede kutlanmıştır? Beat kuşağı, hippiler, rock müzik, caz müziği, blues müziği, Kara Panterler’den Sitüasyonist Enternasyonal’e, yippie’lere bütün dünya günlük hayatını pozitif manada derinden etkilemiş güzellikler Çukurova yahut Alp Dağları kaynaklı değil hiç kuşkusuz.

1950’lerde rock’n’roll çılgınlığı başladığında şarkılarda ve sokakta görülen şuydu: Arabalar, güzel kızlar, parti. Lakin dünya tarihinin en görülmemiş devrimlerinden birisini yaptı o arabalar filan. ABD gençliği bir altkültür olarak rüştünü ispat, özerkliğini de ilan etti. Artık ABD gençleri annelerinin babalarının yanında sigara içiyorlar, sevgililerini, cinselliklerini saklamıyorlardı. Yetişkin hayatı müptezelliklerinden kısmen de olsa uzak bir alt-kültürleri vardı. ABD’yi kötülerken dikkatli edelim. Gezi denemesi ayrı tutulursa Türkiye’de henüz yaşanmamış bir devrimden bahsediyoruz. Malumunuz bizim ülkemizde gençlik hayatı yetişkin hayatına ataşlanmıştır. Ve, gençler büyüklerin dizlerinin dibinde oturmasalar dahi ‘sözlerini dinlerler’.

Beat kuşağı
Gençlikte bu olup biterken hayat üzerine kafa yoran ve mürekkep yalayan ekipdeki kıpraşma da enteresandı.
Adları Jack Kerouac, Allen Ginsberg ve bugün ölüm günü olan William Burroughs filan olan bir takım adamlar oradan oraya sebepsizce gezmeye başladılar. Caz dinleyip acayip hikayeler romanlar yazan bu insanlar beat kuşağını oluşturdular işte. Herkes bir acayip bakıyordu bu insanlara. Daha önce hiç duymadıkları bir üslupla yazıyor, bambaşka kaygılarla takılıyorlardı.

ABD ve rakı felsefesi
Her toprağın bir duranı vardır. O duran da bizdendir. Koşan koşar gider. Biz köşede oturuyor olacağız. Biz dediğim insanoğlunun bir taşı yuvarlamak için onbinlerce yıl boğuştuğunu bilerek hareket edecek kadar haddini bilen ve koşunca gidecek bir yer olmadığının farkında olan çilingir erbapları.

İşte ABD’de de benim fikrime göre iki tür insan bu tipten bir ehlikeyif sınıfına, kölesiz efendiler kategorisine girerler. Onların bir kısmı başta Mississippi olmak üzere blues diyarlarına yayılmış güzel kardeşlerimizdir. Onlardan başka yazıda bahsederiz. Diğeri de hiç kuşkusuz Beat’ler ve peşinden gelenlerdir.

Ehlikeyifler, ilk hedefiniz...
Ehlikeyif, hedef-yoğun yaşamaktan çok sürece odaklanmış insandır. Uzun tefekkürler gerektirmeyecek bir durum vardır: Gelecek henüz gelmemiştir. Geçmiş de adı üstünde geçmiştir. Ehlikeyif bu basit gerçeğin farkındadır. Müdür olma hevesiyle tutuşan birisinin çilingirde huzur bulmasına olanak yoktur. Onun temposu biranın, votkanın ilgi alanına girer ancak.

İşte -maalesef pek çoğu rakıdan mahrum hayat tüketmiş- beat kuşağındaki güzel kardeşlerimiz de hedef kutsamasını bırakmak gerektiğini, bu hayatta hakiki bir hedefin olamayacağını söyleyip sürece yoğunlaşmak gerektiğini iddia ettiler. Bu yüzden oradan oraya kendilerini gezdirmeyi de arayışı aramakla bitmeyecek bir umman olarak sembolleştirdiler.

Beat’leri “canı sıkılan ABD’li yarı-münevver gençler” olarak anan kıskançları bir kenara bırakırsak, bu insanlar bu gezmeleri ve çevrelerini çeşitlemeleri sayesinde ABD sathında “yahu bu hayatın bu halinde bir acayiplik var” diyen insan sayısında belirgin bir artışa, yeni yaşam biçimlerinin filizlenmesine vesile oldular.
Ve arkalarından gelen hippiler, hippilerin peşisıra yippie’ler filan hep bu hayatta bir şeylerin hatalı gittiğini düşünen bir gençlik hayatının varolmasını sağladılar. Eksik olmasınlar. Ama sonra da yippie’lerin yuppie’leri yumurtlaması da ancak Amerika’da olur ayrı. Hakikaten ilk yippie Jerry Rubin’in sonradan ilk yuppie olması ibretliktir. Sonra ondan da bahsederiz.

İşte böyle. Beat’ler hippileri hippiler yippie’leri, yippie’lerin de yuppie’leri yavruladığı bir acayip ülke ABD.

(Acayiplik stabil. Türkiye, ABD, YPG, PKK ve barbar IŞİD. Türkiye ABD işbirliğinde. ABD, YPG, PKK da işbirliğinde. Ama Türkiye YPG’ye diş gösterip PKK’yi bombalıyor. Kim kimi destekliyor kim kimi bombalıyor karman çorman. Barbarlar at koştururken cenazeler geliyor. 40 yıllık savaş hortluyor. Nerden baksan tutarsızlık...)