Paranın olduğu yerde melanet vardır, denir.  

Nesimi’nin “Ben Melamet hırkasını kendim giydim eynime” diye başlayan şiirindeki “Melamet” değil değindiğimiz. Pek çok kulaktan dolma “sanatçılar” ısrarla “melanet” diye söylerler bu dizeyi. Bu da ayrı bir hikayedir.

14 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanan bir yönetmelik yürürlüğe girdi; “Edebiyat Eserlerinin Teşvik Edilmesi Hakkında Yönetmelik.”  Yazılı ve görsel medyada şöyle bir değinildi. Bu yönetmelikle edebiyatçıya devlet “teşviki” çıktı.

Sinema alanında 5224 sayılı yasa ile başlayan “destek” uygulaması, biraz gecikerek edebiyat alanında da yürürlüğe kondu. Daha adından başlanarak tartışılacağı açık.

Sinemaya devlet desteği konusunda farklı değerlendirmelerin olduğunu biliyoruz. Kimi düşünce sahipleri, devlet her önüne gelene destek vermemeli. Bunun yerine teknik alt yapıya ve sektöre yatırım yapmalı, diyor. Nicel üretimin niteliği düşürdüğü de ileri sürülüyor. Destek konusunda hakkaniyet eleştirileri de yapılıyor. Her değerlendirmenin kendine göre doğru ve eğrileri var. Ancak şunu kabul etmeli ki, son on beş yılı ölçü aldığımızda, sinema filmi üretiminde gözle görünür bir artış var. Gerçi bu artış için de faklı eleştiriler var; çok sayıda filmin izleyici ile buluşamaması, gibi…

Her şeye karşın para sinemayı beslemiştir.

Besleme fiilini edebiyat için kullanınca, kulağı biraz rahatsız ediyor. Sinemanın endüstriyel boyutu, paranın kulağa sert gelen sesini yumuşatıyor. Çünkü para olmadan film çekilemez. Edebiyatın endüstriyel boyutu olan yayıncılık alanı ile yazar arasında belli bir mesafe olduğundan, para ile edebiyat biraz soğuk duruyor birbirine…

Şu da var ki, liberal batı toplumlarında yazara parasal destek uygulaması yeni değil.

Devletin edebiyata para vermesi meselesi çok farklı açılardan ele alınabilir. Yazının başından beri meselenin çevresinde dolanıp durmamın bir nedeni, işte bu çok yönlülük. Çünkü para, doğrudan iktidar ilişkisi demek. Böyle baktığımızda, paranın yazarı “bozabileceğinden” kaygı duyarız.

Bir açıdan bakıldığında ise, iktidarın edebiyata verdiği para, cebinden verdiği bir para değildir. Halkın parasıdır verilecek olan. Bu açıdan, meseleye olumlu yaklaşılabilir. Olumlu açıdan bakıldığında, özellikle yazar örgütlerine çok iş düşüyor. Sistemi ticarileştirmeden,  ulufe yolunu açmadan, bizatihi kirli ve lanetli olan parayı, temiz bir biçimde yönetmek gerekiyor. Yönetmeliğin adından başlayarak içeriğini de tartışma çekincemiz bir yana, işi başından sıkı ve sağlam tutarak belki “temiz” yönetim başarılabilir.

Sevgili şair üstadım Abdülkadir Budak “Sincan İstasyonu” dergisinde, Mehmet Fuat kaynaklı,  “Şiir Değerlendirme Merkezi” önerisini dile getirmiş.

Öneri öncelikle Mehmet Fuat’a ait olsa da, dergide yeniden dile getirmek cesaret işi. Çünkü konuyu “Talim Terbiye Kurulu”  anlayışından “Üstten modernizm/seçkincilik” sınırlarına kadar uzatmanın yolları var. Hatta şiiri tek merkezden yönlendirme girişimi “Yasa dışı terör örgütü” suçlaması kapısını bile açabilir mazallah’!

Aslında, Abdülkadir Budak üstadın önerisi ile “teşvik” parası bir araya gelse de şiir kitaplarına bir yol açılabilse! O zaman paranın melanetinden değil, şiirin selametinden konuşabiliriz belki!
        

 

Haftanın dizesi; “Aşkımı sapladım şiirin kalbine ben” (Yunus Koray, Sincan İstasyonu, Şubat 2012)