Onlar mevsimlik tarım işçisi kadınlar... Turunç tarlalarında meyve topluyor, kayıtdışı çalıştırıyorlar. Sigortaları, yemekleri, tatilleri, hatta tuvaletleri dahi yok. Toplumsal cinsiyet rolleri hep sırtlarında. Emekleri kıymetsiz.

Mevsimsiz emek
Fotoğraflar: Depo Photos

Birgül ÇAY

Muğla’nın kimi köylerinde daha gün ağarmadan turunç kokuları arasında bir başka bahçeye mandalina toplamaya giden kadınlar, birbirlerinin camına vurarak, seslenerek, bekleşe bekleşe ama aceleyle duraklarda buluşur.

Pek çoğu köylerde ev emekçileridir. Mevsimlik işleri çoğu zaman aile ekonomilerine katkı sunmak için kabul ederler. Ama toplumsal cinsiyet rollerinin mevsimi yoktur. Önce çocukların kahvaltıları hazırlanır, mutlaka okul için tembihler edilir, ev işleri toparlanır, eşin ütüsü ve artık ne gerekirse o yapılır. Sonra camdan gelen seslere sesini karıştırırlar: “Geldim, geldim.”

Bir gün öncesinden onların “çavuş” dediği kimseler, günlük işçi alınacağını bildirmiştir. Kimdir bu çavuş derseniz, çavuşlar onların gözünde patronun adamlarıdır. Onlara çalışacakları işi, koşullarını ve süresini söyler.

“Çavuş patronla kelle başı anlaşır. Bize bir fiyat söyler, bizde kabul ederiz, ama o patrondan kaç para alır, alır mı almaz mı bilmeyiz, bizden almaz, evvelden alırmış, şimdi işçiden almaz. Bazısı işçiden de alırmış bilmem ama bizimki almaz.”

Çavuş, sadece işi bulmak ile kalmaz, servisleri de ayarlar. Bu servisler içinde tarla sahibinden ayrıca para alır. Öğlen çay koyarsa, çay için de para alır. İşçi kadınlar paralarını çavuştan alırlar.

Kadınlara sorarsanız kendileri daha çok çalışır ama en çok onlar kazanır bu işten.

“Peki” diyorum: “Çavuş sizi nereden buluyor?”

“Çavuş seni buluyor tabi, her yerden bulur, sen yeter ki işe gidecek ol, semer vuran çok olur.”

Komşular birbirleriyle haberleşir. O ona, o ona, sayı böyle böyle tamamlanır.

BİR GÜNÜN HİKÂYESİ

Gün ağarırken, servisler büyük bahçelerin önünde durur. İşçi kadınlar sıraya girerler.

“Artık kimin bahtına ne kadarlık ağaç çıkarsa.”

Merdivenler bahtlarına çıkan ağaca dayanır, eldivenlere makaslar geçirilir, topladıkları kasalara, kovalara dizilir. Onlar orada yalnız değildir. Doğu ve Güneydoğu’dan gelmiş işçi aileler ile Suriyeli tarım işçileriyledirler. Kadınların gözünde onlar “çok kalabalıktırlar”.

Şimdi artık önlerinde iki çalışma şekli var. Biri parça başı... Burada ki parça, kasadır. Kadınlar bu yöntemin adına “kasa pazarlığı” der. Bir mandalina ağacı ortalama 100 kilogram ürün verirken bir kasa 20, 30 kilogram arası ürün alır.

Bu çalışma şeklinde yevmiye 50 ile 100 TL arası… İşçi kadınlar bu yöntemi pek de sevmez.

“Ondan benim yüreğim hopluyor, ‘dolduramadım, dolduramadım’ diye… Ona gidesim gelmiyor benim. Dolduruyorum, dolduruyorum ama bende panik atak var, kalbim atıyor.”

“Günlük yevmiye 400, 500 TL arasında. Bunu hak etmek için artık kasa pazarlığı ne kadarsa, o kadar kasa yapmak gerek. Diyelim ki 50 kasa. O zaman şairin dediği gibi olur: ‘Sanki yeşil yeşil yarışır da turuncu gelirler renkler içinde.”

Ola ki 50 kasa yetişmezse sınıf dayanışması yetişir imdatlarına. “Suriyeliler de bize yardımcı olur” diyor işçi bir kadın, birazcık şaşkın. “Çocuk kasasını doldurmuş, ‘Ablam kasayı doldurdu mu’ demiş. Bana yardıma gelecekmiş, şimdi kasayı dolduramadın mı, akşam saat 5 mi oldu, gelirler yardıma. Yardımlaşma var yani.”

Kasalar bir şekilde tamamlanır. Kimi kez yarışmaya gidilir, çift yevmiye için.

GÜN KARARANA DEK

İkinci çalışma şekli ise günlüktür. Parası biraz daha az. 400, 450 TL ortalama…

“Sabah 8, akşam 5. Kasa pazarlığı yoksa, gün kararana dek çalışırız.”

Bu kadar uzun sürede tuvalete nereye gidiyorsunuz?

Uzunca ve bol kahkahalı gülüşüyorlar.

“Ova geniş, burası İstanbul değil ki, tuvalet arayacaksın.”

Ama özel dönemler mesela regl dönemi?

“İşte bir şekilde hallediyoruz” diyorlar. Evet, onlar tuvalet ihtiyacını, hiçbir hijyen koşulu olmaksızın, belki ileride başka hastalıklara sebep olacak şekilde, yani “bir şekilde” çözüyorlar.

Peki ya mola?

“Olmaz mı? Öğlen arasında dururuz yemek için”

Yemekler işçilerin kendisi tarafından kendi imkânları ile hazırlanır, artık kimde ne varsa. Acele ile yenir, öyle bir saat falan da değildir. Sayıyı yetiştirmek, bahçeyi bitirmek gerek ve bu hiç kolay bir iş değil. Açık havada çalışmak o mevsimin hava koşullarına uyum sağlamak gerek. Ciddi bir fiziksel emek ister. İş bitirme baskısı altındadırlar. Kadınlar kasaları doldururken erkekler kasa çekme işini yaparlar. Kasaları çekmeden kalan zamanlarda erkekler de meyve toplar ama onun parasını ayrı alırlar. Çalışmak meşakkatli.

SİGORTA BİR HAYAL

“Orada ağacın başından tak düştüm. Beni de iki kere yılan soktu, bir kere de ağaçtan düştüm. İki hafta canım yandı.” Doktora gitmemiş bunları söyleyen kadın işçi. Sigortaları da yokmuş. Zaten çalışan hiç kimsenin sigortası yokmuş.

“Peki, büyük kazalarda ne yapılıyor” diye soruyorum.

“O zaman tabii ciddiye biniyor, belin melin kırılırsa… Tabii adamı niye sigortasız çalıştırdın diye de sorun oluyor. O zaman işte, ‘Ağaçtan düştüm’ demiyorsun ki, ‘Kendim düştüm’ diyorsun, ‘İşyerinde düştüm’ demiyorsun, yoksa adam yanar.”

Bana mahkemesi devam eden olayları anlatıyor, büyük bir üzüntü ile. Ağaçtan düşen ve ağır yaralanan bir arkadaşından bahsediyor. İşvereni mahkemeye vermişler. Bir başka olayda ise işçi ve işveren anlaşıyor.

İşin daha acısı, “Aslında maliyetler o kadar arttı ki, nasıl bana sigorta yapsın?” demesi oluyor benim için. Bunu kendisi için bir hak olarak dahi görmüyor, görüştüğümüz bir mevsimlik tarım işçisi kadın.

Pek çoğu bugüne kadar kendi aile işletmelerinde ve bahçelerinde ücretsiz iş gücü olarak çalışmış. Kendi sigortası ya da Bağ-Kur’unu dışarıdan, ‘Belki de bir gün tamamlarım’ diye buradan aldıkları para ile parça parça yatırıyorlar. En azından sigortayı başlatıyorlar.

Gün sonunda kasalar toplanıp kamyonlara yüklenirken işçi kadınlar da toplanıyor.

Şimdi evlerinde onları bekleyen işleri düşünmek zamanı.

“Yemeğimiz varsa ne iyi ama yoksa gidip yemek yapmak gerek. Ütü, çamaşır, bulaşık… Tarla biter ama bu işler hiç bitmez, kadının işi hiç biter mi? Bitmez!"  

∗∗

ÇOK AĞIR SÖMÜRÜ

“Peki, ya kazandığınız paralar… Onları ne için harcıyorsunuz?” diye soruyorum. Neredeyse istisnasız tüm kadınlar bu parayı aileleri için kullanıyor. Ortak cevap hep aynı: “Evin masrafları!” Velhasıl, onlar mevsimlik tarım işçisi kadınlar. Turunç tarlarında meyve topluyor, kayıtdışı çalıştırıyorlar. Sigortaları, yemekleri, tatilleri, iş güvenceleri, tuvaletleri dahi yok. Toplumsal cinsiyet rolleri hep sırtlarında. Emekleri kıymetsiz. Onlar dünyanın en güzel kokuları arasında en ağır sömürüye maruz kalanlar… Bu güzel coğrafya, bu güzel kokular arasında aklımda güzel olmayan olarak kalan tek şey, işte bu emek sömürüsüdür.