İktidar, tepeden tırnağa çoklu bir tükeniş ve çözülme yaşarken ilginç bir sorun, iktidarı yıpratan koşulların muhalefeti ihya etmiyor olması! Bir biçimde iktidara yabancılaşan kesimler muhalefete dönme konusunda direnç gösteriyor.

Bu durum tartışılacaksa temel bir tespitle başlanması gerekir; iktidarı ve muhalefetiyle Türkiye siyasetine uzunca bir süredir popülist mantık damgasını vuruyor. Başta da söylediğim gibi iktidar, uzunca bir süre popülist mantığı başarıyla kullandıktan sonra, enerjisini ve tutarlılığını yitiriyor. Ne var ki muhalefetin popülist stratejisinde de ciddi bir alternatif haline gelmesine engel oluşturan önemli zafiyet ve çıkmazlar var.

Nedir o çıkmazlar sorusunun yanıtı için popülist siyaseti tanımlayan bazı temel ve oluşturucu özelliklere dikkat çekelim. Popülist siyaset, i) bir halk tanımlamayı, ii) bu halkı tanımlarken karşısına koyacağı bir düşmanı/rakibi, iii) bu düşman karşısında halkın önüne düşecek bir lider(liğ)i ve iv) yürüyüşe enerji ve birliktelik duygusu verecek biçimde verilen bir sözü ya da söz kümesini gerektirir.

Popülist siyasetin bu temel oluşturucularının ne durumda olduğunu muhalefet açısından tek tek gözden geçirelim.

Değerlendirmeyi kaçınılmaz olarak Cumhur İttifakı’nın karşısında bir blok olarak hareket etmeye çalışan Millet İttifakı çerçevesinde yapacağız. Kuşkusuz her bir bileşen açısından da ayrıca değerlendirme yapılabilir.

***

Yirmi yılı aşan iktidar uygulamalarının sorumlusu olarak AKP ve lideri Erdoğan’ın hedefe konulması kaçınılmaz. Demokrasiden uzaklaşılması ve yolsuzluklardan sorumlu tutuluyorlar! Demokrasinin askıya alınmasının siyaseti, yolsuzlukların ise ekonomiyi bitirdiği öne sürülüyor. İkili bir eleştiri var gibi görünse de yolsuzlukların gerisinde de tek adam rejiminin olduğu öne sürüldüğü ölçüde sorun, günün sonunda demokratik (parlamenter) sistemden uzaklaşılması olarak tespit ediliyor. Bu çerçevede ekonomi sorunu da benzer bir mantıkla tek adam rejimine monte edilmiş beş ayrıcalıklı şirket ve onlara verilen garantili ihaleler etrafında sembolik olarak inşa ediliyor.

Bir başka anlatımla, siyaset ve ekonomi makinasının işleyişinde ortaya çıkan çöküş, temel bir arızaya ve bu arızaya yol veren parçaların değişmesine indirgeniyor. Türkiye iktidar değiştiğinde nasıl bir birikim rejimi ile yola devam edecek konusunda herhangi bir şey duymuyoruz. Projecilik devam edecek mi bilmiyoruz. Kentleri teslim alan işsizlik ve yolsuzluk nasıl aşılacak kimse bir şey söylemiyor. Bir tek ve siyasal alana sıkışan bir söz veriliyor; demokrasinin restore edilmesi ve parlamenter sisteme geri dönüş!

***

Bu dar tanımlamanın nasıl bir muhalefet zafiyeti yarattığını bizzat siyasal alanda yol açtığı iki tutarsızlığa işaret ederek vereceğim. İlk örnek liderlik meselesine, ikinci örnek halk tanımına ilişkin!

Nedir verilen söz? Tek adam rejiminin bir yana bırakılarak parlamenter sisteme dönülmesi! Bu tür bir geçiş öngörülürken muhalefet adına tartışılan liderlik profilleri verilen söze gerçekten uygun mu? İlginç biçimde bu profile uygun isim olarak ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu geri duruyor! Öne çıkan potansiyel Cumhurbaşkanı adayları olarak Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Meral Akşener gibi isimlerin ortak özelliği ise güçlü liderlik profiline uygun olmaları! Dahası bu isimlerden birinin önümüzdeki dönemde öne çıkışı, kendi başına blok içinde bir dağılmanın nedeni haline gelebilir.

***

Muhalif popülist strateji açısından ikinci tutarsızlık örneği, halk tanımına ilişkin! Demokrasi üzerine bunca vurgudan sonra millet ittifakının zorlu kompozisyonu, halk tanımını yaparken Kürtleri ve siyaset alanında da %10’un üzerinde oy potansiyeli olan HDP’yi önemli ölçüde dışarıda bırakıyor. Ancak halk tanımlamasının tek zayıf karnı Kürtler değil; laik kesimle dindar kesimleri, soyut bir demokrasi sözü etrafında bir arada tutma gayretlerinin de son derece kırılgan olduğunun altını çizelim. Mezhep meselesini bu karmaşaya eklemek isterseniz, buyurun!

Özetlemek gerekirse, muhalif popülizmin liderlik, halk tanımı, demokrasi sözüne sıkışmış siyasi programı ve de karşısına koyduğu düşmanı tanımlama konularının her birinde ciddi sorunlar ve tutarsızlıklar var. Bu sorunlara rağmen oluşan blokun sürdürülmesi önemli olabilir! Ancak bu sürdürmenin yolu bastırmadan geçmiyor.

Çünkü bastırılan, öyle ya da böyle daha büyük sorun olarak geri dönüyor!