Grammy ödüllü efsanevi müzisyen Marcus Miller, 6 yıl aradan sonra Türkiye’de. BirGün’e konuşan UNESCO Barış Elçisi Miller, “Müzik, sadece kişiler arasında değil toplumlar arasında da güçlü bir bağ oluşturabiliyor” diyor.

Müzik toplumların yapıştırıcısı gibidir
Marcus Miller (Fotoğraf: BirGün)

Sümeyra GÜMRAH

Marcus Miller, piyanodan klarnete, saksafondan gitara kadar tüm enstrümanları ustalıkla çalabilen bir bas gitarist. Üretkenliği, farklı enstrümanlar üzerindeki hâkimiyeti ve etkileyici tekniğiyle müzikseverleri büyülemeyi başaran bas gitar dehası Miller, müzikal kariyerinin 45’inci yılını kutluyor. Ve kutlama niteliğindeki turnenin bir ayağı da 31 Ekim’de İstanbul’da!

Türkiye cazını ve Anadolu müziğini de iyi tanıyan Miller, Türkiye’deki sanatçılarla da sıkı bağlar kurmuş bir müzisyen ve ülkemizde coşkulu bir hayran kitlesine sahip.

Yarım asra yaklaşan müzik kariyerinde; Miles Davis başta olmak üzere, Michael Jackson, Herbie Hancock, Mariah Carey, Wayne Shorter, McCoy Tyner, Frank Sinatra, Dr. John, Aretha Franklin, Elton John, Donald Fagen, Bill Withers gibi birbirinden farklı yıldız sanatçıyla çalışan Miller, Anadolu müziğini iyi tanıması ve Türk müzisyenlerle yaptığı çalışmalarla ülkemizde oldukça tanınıyor.

6 yıl aradan sonra Volkswagen Arena’da vereceği konser öncesi konuşma fırsatı bulduk.

Müziğinizde farklı türler arasında kurmayı başardığınız dengeyi anlatır mısınız?

Müziğim, bir çeşit palet gibi düşünülebilir. Farklı türler, bir ressamın farklı renkleri kullanarak tuvaline aktardığı gibi, benim müziğim farklı sesler, duygular ve temaları ifade ediyor. Bu, bir denge sanatı sanırım… Farklı türlerin özgünlüğünü ve benzersizliğini koruyarak, onları kendi müziğimde bir araya getirmeye çalışıyorum. Bu dengeyi bulmak, birçok renk ve tonun bir araya gelerek büyüleyici bir tabloya dönüşmesi gibi. Elbette öne çıkan, baskın olan renkler var benim tablolarımda da. Hangi ressamın bir imza rengi yok ki…

NOTALARIN ÖTESİNE TAŞAN ANLAMLAR

Kariyerinizde birçok ünlü sanatçıyla çalıştınız. Size ne gibi deneyimler kazandırdı?

Zengin ve çok yönlü hale getirdi. Kendi müziğimde yeni yollar keşfetme cesareti kazandım. Müziğin notaların ötesinde bir anlam taşıdığını ve insanların duygusal bağlar kurmasına yardımcı olduğunu fark ettim. Onlarla geçirdiğim zaman sadece müzisyen olarak değil insan olarak da büyümemi sağladı.

Sözsüz anlatımın gücünü nasıl değerlendiriyorsunuz, dinleyicilerinizden aldığınız geri bildirimler nasıl?

Benim için bu tür bir ifade biçimi benzersiz, çünkü sınırları yok. Anlatmak istediğim hikâyeyi cümlelere hapsetmemek, belli kelimelerle sınırlandırmak zorunda kalmamak oldukça konforlu.

İnsanlar müziğimi dinlerken kendi deneyimlerine ve duygusal durumlarına bağlı olarak farklı şeyler hissediyor, bazıları huzur bulurken, bazıları coşku duyabiliyor. Dinleyen insan sayısı kadar farklı duygular atmosferinin ortasında ifade edemediğimiz ortak yoğun bir duygu var.

UNESCO Barış Elçisi ve Köle Yolu Projesi'nin sözcüsü olarak aktivistlikle birleşen müzik deneyiminizi merak ediyorum.

Müziğin, tarihimizdeki önemli konuları anlatma ve insanları bir araya getirme gücünü deneyimlemek çok değerliydi. Müziğin çok daha güçlü olduğunu keşfettiğim bir süreç oldu. Sadece kişiler arasında değil büyük toplumlar arasında da güçlü bir bağ oluşturabiliyor.

Martin Luther King öldürüldüğünde 8 ya da 9 yaşındaydım. Siyah beyaz televizyondan yüzlerce insanın Martin Luther King'in vefatının yasını tutarak yürüdüğünü izlediğimi hatırlıyorum. Yüzlerce insan el ele tutuşmuş "We Shall" şarkısını söyleyerek yürüyordu. Fazla bir şey bilmiyordum ama söyledikleri bu şarkının, müziğin onlara güç verdiğini ekranın öte yanından hissediyordum. Bunca zaman sonra bile o gücü hissediyorum.

Dünyayı dolaşıp müzikle kendi köklerimin hikâyesini anlatmaya katkı sunabildiğimi düşünmek iyi ve mutlu hissettiriyor. Kim bilir belki de Afrodeezia’yı dinleyen biri de yıllar sonra We Shall’da hissettiğim gücü hissedecektir. Bunun ihtimali bile onurlandırıcı.

Gençlerle ilişkilerinizin oldukça iyi olduğunu biliyoruz. Genç sanatçılara tavsiyeleriniz neler?

Tutkuyla müziği keşfetmeye devam etmeleri ve sürekli olarak pratik yapmalarıdır. Ayrıca farklı müzik türlerini denemek ve müziği kendi benzersiz tarzlarıyla ifade etmek önemlidir. Her zaman öğrenmeye açık olsunlar.

MÜZİĞİ ANLAMLI KILAN TUTKU VE KARMAŞA

Peki ya yapay zekâ? Diğer pek çok alanda olduğu gibi genç müzisyenler için bir risk olabilir mi?

Yapay zeka ve teknoloji, müzik dünyasında önemli bir dönüşüm getiriyor ve bu değişikliği kabullenmek önemli. Bu durum müziği üretmek ve paylaşmak için yeni fırsatlar sunabilir. Ancak, bu, müziğin temelinde yatan tutkuyu ve insan duygusunu yerine koymaz. Müziği anlamlı kılan, insanın içindeki tutku ve duygusal karmaşa… Onlar müziğe olan tutkularını ve duygusal derinliklerini kaybetmeden yeni teknolojiyi en iyi şekilde öğrenmeliler.

31 Ekim’de 6 yıl aradan sonra yeniden İstanbullu hayranlarınızla buluşacaksınız? Orada neler olacak?

Bu dinamik şehri ve bir o kadar dinamik dinleyiciyi gerçekten özledim. Onlara yeni müziklerimi sunmak istiyorum fakat Türk dinleyicisinin sevdiğini bildiğim bazı parçalar var "Blast" ve "Come Together" gibi… Onlar da program da kesinlikle olacak.

Türk dinleyicilerin ilgi ve desteğini her zaman hissettim, elbette duygular karşılıklıdır. Bu yüzden onlarla yeniden bir araya gelecek olmak benim için büyük bir mutluluk.