Eski İstanbul’da ramazan ayının gelmesiyle meyhaneler kapanacağı için Müslüman akşamcı, ramazan öncesinde yükünü alırmış

‘Nerede o eski...’

Kaç kere yazdım şuraya “Nostalji karşı devrimcidir” diye, hala bana “nerede o eski meyhaneler” muhabbeti yapan var. Söyleyeyim nerede o eski meyhaneler, şimdi buradan dümdüz gidiyorsunuz 50 yıl geriye, Ayhan Işık’ın ayak ucunda duruyor. İçinde pek kadın olmayan çok kavga olan meyhaneler. Mezesi güzel ama rakısı tekelin eşref saatine bağlı olarak dalgalananan iç burkucu derecede savruk erkek mekanları. Bir tanesi açılsa şuracığa kimse takılmaz, dudak büker bu ne diye.

Nasıl ki devlet iç çekemez “dış mihraklar” der. Vatandaş da canı iç çekmek isteyince eski bir şeylere referans verir. Bütün olay bu.

AH, NEREDE O ESKİ İSTANBUL?

İyi de hangi eski İstanbul? Byzas’ın Byzantion’ı ise belki olur. Fahrettin Kerim Gökay isimli ruh hastasının baktığı İstanbul’u diyorsanız ben almayayım. Yahut çevre yolları yapılmadan önce kımıldamanın neredeyse imkansız olduğu, 6-7 saatlik şehir içi yol anılarının bulunduğu İstanbul da sizin olsun. Gönül ister tabii Beşiktaş’tan denize girelim, “Mecidiye köyü”ne mesireye gidelim. Ama eskiden cebren ayakta dikelten valiler varmış, şimdikini bilmiyorum da Gezi valisi Mutlu şiir filan yazıyordu ne güzel. Hem o meşhur toplantıdan çıkıştaki aktivist kardeşlerimizin penguen yürüyüşünü unutmayalım. Hangi eski İstanbul’da o şekil Gezi direnişi olmuş?

Zorlanmadan fark edilebileceği gibi geçmiş, geçmiştir. Yiğit Bulut bile yanılamaz bu konuda. O kadar kesin bilgi. Bunun için zaten arkasından ağlamak kolayına gelir insanların: Geri gelme şansı yoktur çünkü. Atış serbest.

GEÇMİŞ PEK GÜZELDİR

Askerlik anılarının neredeyse hepsi şöyle başlar: “Ben yine kolay yaptım…” sonra hep kahkahalı hikayeler anlatır. Yahu nerede bu yedi sülalesine küfür edilip tuvalet temizletilen ve dahi dayak yiyen erat? Bunların hepsi eğlenmiş de gelmiş.

Yahut okul anıları. Pek dayak kalmadı ama bizim zamanımızda öğrenci dövmek TV seyretmek gibi bir şeydi. Sık yapılırdı. O yaşıtlarımın hepsini bir dinleyin okul anılarında. Hep bir neş’e, hepsi birer Güdük Necmi. O aşağılanan öğrenciler neredeydi yahu?

EVRİM DAYATMASI

Burada hayatın ne pahasına olursa olsun sürmesine dair bir evrim dayatmasından söz ediyor da olabiliriz. Öyle ya, insan geçmişindeki güzel şeyleri hatırlamaya ve anlatmaya meyyal olmasa kendisine sunulan vasatlıklar demetine bu kadar kolay tav olmazdı belki de. Nasılsa yarın güzel kısmını hatırlayacak. Çocuk sahiplerine sorun bakalım o ilk yılı, özellikle ilk ayları ne kadar hatırlıyorlar? Pek çok eziyet bir mutlu tebessüme dönüşmüş olarak kalır genellikle. Evrim unutturuyor. Devam edebilmemiz için. Ne kadar karşı-devrimci bir durum. İleriye gidebilmek için niye geçmişi manipüle edelim kardeşim?

Şimdi ramazan geldi ya, aynen “nerede o eski ramazanlar” muhabbeti başladı.

ESKİ RAMAZANLAR

Ben genç sayılmam. Eski ramazanları kısmen hatırlıyorum. Tek kanallı siyah beyaz TV vardı o zaman, herkes akşamları oturur onu seyrederdi. Şimdi çok kanallı renkli televizyonlar var, onu seyrediyorlar. İkisi de kötü yani.

Eskiden daha fazla meyhane kapanırdı ramazanlarda. Daha eskilerde hepten kapanırdı. Ramazan, tadilat zamanıydı meyhaneler için hatta. Şimdi daha azı kapanıyor.

Eski İstanbul’da ramazan ayının gelmesiyle meyhaneler kapanacağı için Müslüman akşamcı ramazan öncesinde yükünü alır, kendisini meyhanelerin kapalı olduğu güne hazırlarmış. Şaban ayının 15’inde mesirelerde toplanıp içki alemi yapılması bu yüzdenmiş. Buna, ramazanda içki içilmeyeceği için defter kapama yahut bıçak silme adı verilirmiş.

İPÇİ, KANDİLCİ, TOPÇU

Akşamcıların ramazanda içkiyi kesmeleri üç türü olurmuş: İpçi, ramazana on beş gün kala selatin camilerinde mahya iplerini gördüklerinde içkiyi bırakırmış. Kandilci ise minarelerde kandil gördüğü sürece içki içmezmiş. Topçular ise imsak topunu işittiğinde içmeyi bırakırlarmış. Topçular bayram namazını kılıp çoluk çocuklarıyla bayramlaştıktan sonra soluğu meyhanede alırlarmış.

Kandilci kısmı bayramın birinci günü akşamı içmeye başlarken ipçiler bayrama saygısından üçüncü gün de içmez, meyhaneye dördüncü günün akşamı giderlermiş.

UNUTMA BİZİ DOLMASI

Bayramın ilk günü meyhaneci müdavimlerin evine birer büyük kayık tabakta midye dolma gönderirmiş. Unutma bizi dolması denilen bu dolma aslında meyhanenin açıldığını bildiren organik bir davetiye işlevindedir.

Reşad Ekrem’in “Ama bir midye dolması ki ağızlara layık. Tarif de etsek, rica da etsek zamanımızın içkili lokantalarına o dolmayı yaptıramazsınız.” diyerek ballandırdığı unutma bizi dolması, bazan da uskumru ile yapılırmış.

Meyhanelere bayram günü ilk gelen müşteriye çuha adı verilen tavuk kızartması vermek de adetler arasındaymış.

Cumhuriyet döneminde de meyhanelerin kapatılması adeti devam etti. Nöbetçi meyhanelerin de perdeleri uzun yıllar sıkı sıkıya kapandı. Bugün dahi pek çok meyhane ramazanda bir mola verir. Keşke akıl edip o güzelim unutma bizi dolması gibi gelenekleri de canlandırsalar.

Herkese hayırlı olsun mübarek ramazan ayı.