Liyakate dayalı akademik kadrolaşmanın karşısına atama ve kişisel ilişkilerle koltuk kapma sürecinin yerleştiği Türkiye’de, akademik kurumlar, bilim akademileri, genç araştırmacılar uluslararası standartlarda yüksek seviyede bilim yapma şansına sahip değiller

Nobel ödülleri ve düşündürdükleri

Geçtiğimiz hafta bilim dünyasının en prestijli ödülleri kabul edilen Nobel ödülleri sahiplerini buldu. Fizyoloji ve Tıp alanında, Hepatit C virüsünü keşfeden üç araştırmacı Harvey J. Alter, Michael Houghton ve Charles M. Rice ödüle layık görüldüler.

Bu ödül, virüsün yarattığı hastalığa karşı kan testlerinin, yeni tedavi olanaklarının, tıbbi bakış açılarının yaratılmasını sağladığı, milyonlarca insanın yaşamının kurtarılmasına katkıda bulunduğu için verildi. Dünya üzerinde 70 milyona yakın insan Hepatit C enfeksiyonu ile yaşıyor. Karaciğerde bağışıklık sistemi tepkisine ve enflammasyona yol açan hepatit, büyük bir sağlık sorunu olarak önümüzde durmakta. Nobel komitesi ödülü açıklarken ”tarihte ilk defa, Hepatit C virüsünü dünyadan silmenin mümkün olduğu ve hastalığın artık tedavi edilebilir olduğu umuduna sahibiz” dedi.

Pandemi bilimin önemini öğretti

Hepatit virüsleri birçok kronik hastalığa yol açabilen virüsler. Bulaşma yollarından bir tanesi, kan transferi. 1970’lerde, ödül alan araştırmacılardan Alter, kan transfüzyonu sonrasındaki hepatitin nedenlerinden birinin hepatit virüsü olabileceğini göstermişti. 1980’lerde, diğer ödül alan bilim insanı Houghton, virüsü keşfedip adına Hepatit C demişti. Daha önceleri, Hepatit A ve B olarak bilinen virüsler ile ilgili çalışmalar vardı. Örneğin hepatit B virüsünü keşfeden Baruch Blumberg, 1976 yılında Fizyoloji ve Tıp alanında Nobel ödülü almıştı. Üçüncü ödül sahibi Rice ise çalışmalarında hepatit C virüsünün genetik yapısını ortaya çıkartmıştı. Bu üç çalışmanın ve bu çalışmaya katkıda bulunan tüm bilim insanlarının ortak buluşu, şu anda hepatit C virüsünün tanımlanabilmesi, izole edilebilmesi, ona karşı tedavi olanaklarının yaratılmaya başlanması. Bu çalışmalar oldukça önemli çünkü hepatit C virüsü çok uzun yıllar vücutta kalabiliyor ancak semptomlara yol açmıyor. Yani kişiler, hastalar ancak bunun farkında değiller. Ödül verilen çalışmalar, kişilerde hepatit C virüsünün tanımlanabilmesini ve erken teşhis edilebilmesini olanaklı kılıyor. Yani bir hepatit C vakası tanımlanabiliyor ve tedavi başlıyor. Bu çalışmalar, bir çok ilaç araştırmasına da katkı sunmuş durumda. Örneğin COVID-19 için kullanılan ilaçlardan bir tanesi Remdesivir, hepatit C virüsüne karşı geliştirilmiş bir ilaç. Pandemi sürecinde, bilimin ne kadar önemli olduğunu ve objektif bilimsel metodun sağlık alanında tek çıkış noktamız olduğunu daha iyi kavramış durumdayız. Nobel komitesi de bu sene verdiği ödülle bu fikri desteklemiş durumda.

CRISPR/Cas9’a Nobel Ödülü

Bu sene kimya alanındaki Nobel ödülleri ise geçen sene bu köşede bahsettiğimiz genetik biçimlendirme (https://www.birgun.net/haber/yeni-moda-gen-bicimlendirmesi-264667) üzerine çalışan, genetik materyal olan DNA’nın değiştirilebilmesine olanak sağlayan bir moleküler biyoloji metodu olan CRISPR/Cas9 gen biçimlendirme tekniğini keşfeden iki bilim kadını Emmanuelle Charpentier ve Jennifer Doudna’ya verildi. Moleküler biyoloji ve genetik alanına, uzun vadede tıbbı kökünden değiştirebilme özelliğine sahip olan bu gen biçimlendirme metodu, şimdiden binlerce laboratuvarda kullanılıyor, genetik bozuklukları düzeltme amacıyla tıpta uygulama alanına sahip olmaya başlıyor, temel bilimlerde doğayı ve doğanın genetik alt yapısını anlamayı hiç olmadığı kadar kolaylaştırıyor. Temel bilimlerde en önemli kullanım alanlarından bir tanesi, herhangi bir genin işlevini bulmak için o genin belli bölgelerini değiştirerek canlıda nasıl bir sonuç ortaya çıktığını görme denemeleri. Daha önce, DNA üzerinde değişiklik yapmaya olanaklı kılan bir çok teknik mevcuttu. Ancak bu teknikler sadece istenilen bölgede belli şekilde bir değişikliği değil DNA özelinde farklı bölgelerde de değişiklikleri beraberinde getiriyordu. Bu sene ödül verilen çalışma ise önceki tekniklerden çok daha gelişmiş ve güvenli bir şekilde DNA üzerinde değişiklikler meydana getiriyor. Potansiyel kullanım alanları arasında, gen mutasyonlarına bağlı olarak gelişen hastalıkların tedavisi var. Örneğin, hemofili geninde olan bir mutasyonu bu teknikte düzeltip kan hücrelerinin sağlıklı olarak üretilmesini sağlamak mümkün olabilir. Bu nedenle tıpta ve moleküler biyoloji de çığır açan bu metodun ödüle layık görmesi oldukça anlamlı.

nobel-odulleri-ve-dusundurdukleri-791189-1.
Yaratılıştaki Çatlak: Gen Düzenlemenin Evrime Hükmeden İnanılmaz Gücü
Yazar: Jennifer A. Doudna,Samuel H. Sternberg
Çevirmen: Mehmet Doğan
Koç Üniversitesi Yayınları, 2018

Bilim tarihi binlerce buluş ile malul. Binlerce araştırmacının, dayanışma ve objektif rasyonel bakış açısı içinde gerçekleştirdikleri çalışmalar tarihte teknolojik ve bilimsel gelişmeleri körüklemekte. Elbette bilim tarihinin sosyal bir yanı ve eleştirilecek noktaları da var ancak her şeyden önce bilime sırtımızı dayayıp rasyonel akılla hareket etmemiz dünya için en mantıklısı. Özellikle pandemi sürecinde birçok ülkenin bilim dışı uygulamaları maalesef hem kişilerin yaşamlarına mal oldu hem de uzun vadede toplumların kaderci ve bilimsel olmayan düşünme tarzlarına sevk edilmesini sağlayacak. Türkiye’de pandemi sürecinde yapılan açıklamalar, uygulamalar, ve Türkiye akademisinin halini düşündüğümüzde nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu net görebiliyoruz. Türkiye akademisi, yanlış uygulamalar ve politik çıkarlara dayanan kadrolaşma sonucunda uluslararası alanda her gün prestij kaybediyor. Genç nesillerin bilimle gelişmesini, akılcı ve rasyonel bakış açılarıyla yaşamlarını sürdürmelerini, dünya çapında başarılar yakalayacak kişiler yetiştirmelerini istiyorsak ilk önce akademideki ve eğitim sistemindeki erozyonu durdurmak zorundayız. Liyakate dayalı akademik kadrolaşmanın karşısına atama ve kişisel ilişkilerle koltuk kapma sürecinin yerleştiği Türkiye’de, akademik kurumlar, bilim akademileri, genç araştırmacılar uluslararası standartlarda yüksek seviyede bilim yapma şansına sahip değiller. Bunun yanında, toplumun bilime güvenmekten çok hurafelere inanmasını sağlayan politik söylemler baskın halde olduğu için uzun süredir ve özellikle pandemi sürecinde bilim insanlarına güvenmekten çok yetkin olmayan kişilerce söylenen safsatalara inanan bir toplum görüntüsü çizmekteyiz. Bu, çocuklarımıza yaptığımız büyük bir haksızlık. Onlar, özgür düşünce ve bilimle geçen günlere layık, karanlık cehaletin hükmüne değil.