İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali, üçüncü yılında da oda müziği repertuarını ve ünlü sanatçıları ağırlıyor. Festivalin Genel Sanat Yönetmeni Nil Kocamangil, festivalin İstanbul için gerçekleştirdiği ilklerin önemini vurguluyor.

Oda müziğinin ilkleri İstanbul’da
Nil Kocamangil (Fotoğraf: BirGün)

Erkin Can SEYHAN

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali üçüncü yılında da sanatseverlere ilkleri sunmaya devam ediyor. Bu yıl üç farklı mekânda gerçekleştirilen ve uluslararası tanınırlığa sahip sanatçıları İstanbullu genç müzisyenler ve sanatseverlerle buluşturan festivalin genel sanat yönetmenliğini sürdüren viyolonsel sanatçısı Nil Kocamangil ile konuştuk.

Festivalin şehirdeki sanat yaşamı açısından taşıdığı değerler ve amaçlar neler?

Festivalin kurucusu ve genel sanat yönetmeni olarak odak noktasının dostluğun müziği olarak bilinen ve çok zengin bir programa sahip olan oda müziği olmasını istedim. Çünkü gerçekten çalması ayrı, dinlemesi ayrı zevkli ve sadece bu alana odaklanan festivallerin sayısı ülkemizde çok az. Bu noktada uzun yıllar Avrupa’da eğitim almış aktif bir sanatçı olmam, birçok sanatçıyı birebir tanıyor olmama vesile olarak programı oluşturma sürecimde büyük bir avantaj sağladı. Şimdiye dek her yıl eylül ayında altı konserlik bir seri halinde gerçekleştirdiğimiz festivale davet ettiğimiz sanatçıların çoğunluğu ilk kez Türkiye'de ya da İstanbul'da konser verdi. Birçok sanatçıyı ilk kez bir araya getirdik ve birçok eserin de ilk kez seslendirilişine ev sahipliği yaptık.

Festival sadece konserlerden ibaret değil. Aynı zamanda genç müzisyenler için de eğitim merkezi. Dünyadaki örneklerinden ilham alarak hem festival hem de masterclass programlarının aynı anda gerçekleştiği, ayrıca birçok farklı etkinliğe de yer verdiğimiz bir platform oluşturduk.

Önümüzdeki yıllar için de hayalini kurduğumuz pek çok hedef mevcut. Fakat şimdiden söyleyip sürprizini bozmak istemem.

Bir geleneğe dönüşürken birtakım yenilikler ve ilkler de söz konusu. Bu yılki programda bu anlamda ne tür çalışmalar, etkinlikler ve özel isimler yer alıyor?

Bu yılki altı konserimizin dördünde Türkiye’de ilk kez seslendirilen eserler mevcut. Açılışı Signum Saksafon Quartet yaptı ve Türkiye’de ilk kez festivalimiz kapsamında sahne aldı. Festival kapsamındaki üçüncü konserimiz de özel bir etkinlikti; normalde festivalde sadece oda müziği konserleri düzenliyoruz tabii ki, ancak bu yıl Türkiye’de ilk seslendirilişinin gerçekleşeceği özel bir proje ile perküsyon sanatçısı Emil Kuyumcuyan, kendi eseri olan “Istanbul the Roots”u seslendirdi.

Beşinci konserimiz ise Dünya Barış Günü kapsamında Türkiye ve Yunanistan arasındaki nüfus mübadelesinin 100. yılı anasına gerçekleşti. Burada, Yunan sanatçılar Noe Inui (keman) ve Vassilis Varvaresos (piyano) ile birlikte; Fazıl Say ve Dmitri Shostakovich’in eserlerinin yanı sıra Yunan besteci Simos Papanas’ın piyanolu üçlüsünün Türkiye’deki ilk seslendirilişini Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda (CRR) gerçekleştirdim. Son konserimiz ise efsanelerle kapanış konseri adı altında 18 Eylül’de yine CRR’de gerçekleşecek olan; dünyanın günümüzdeki en meşhur yaylı dörtlülerinden, hayranı olduğum Belcea Quartet’in sahne alacağı konser olacak.

Ayrıca ilkini geçen yıl düzenlediğimiz “İlham Veren Buluşmalar” adlı serimiz kapsamında bu yıl yine genç müzisyenlere masterclasslarımızda eğitim veren usta isimlerle bir buluşma ortamı yaratarak; kariyer yollarında onların tecrübelerinden faydalanabilmeleri adına bir platform sağlamaya devam ettik.

Son olarak bu yılın en yeni etkinliği, açık bir radyo programı tadında gerçekleşen “OFF-THE-RECORD” adlı serimiz. Bu yıl bu özel etkinliğimizin ilkinde viyolonsel sanatçısı Kyril Zlotnikov’u konuk ettik. İkinci etkinliğimizde ise keman sanatçısı Noe Inui, piyanist Vassilis Varvaresos ve ben; çok değerli moderatörümüz sayın Feyzi Erçin’in sorularını yanıtladık.

Festivali halkın ve genç sanatçıların katılımcılık olanaklarına erişmesi bakımından nasıl tarif edersiniz?

Masterclass programlarımız boyunca gençler 4 gün boyunca usta isimlerden eğitim alırken; hem farklı kültürlerden meslektaşları ile tanışabilme fırsatını yakalıyorlar hem de Cemal Reşit Rey Konser Salonu gibi Türkiye’nin en önemli sahnelerinden birinde konser verebilme şansını yakalıyorlar. Hem de katılım ücretsiz, zira böyle bir olanağa dünya üzerinde çok ender rastlanıyor. Bizim buradaki asıl amacımız gençlerimize kariyer yollarında destek olabilmek. Hocalar birkaç günlük çalışmalarının sonucunda beğendikleri öğrencileri yurtdışındaki sınıflarına eğitim almak üzere sınavlara davet edebiliyorlar. Geçen iki yılda da böyle büyük başarı örneklerimiz oldu ve bunlara aracı olabilmenin mutluluğu, gururu gerçekten tarifsiz.