İngiltere'de Royal Albert Hall'de düzenlenen yardım etkinliğinde oyuncu Olivia Colman, Nâzım Hikmet'in 'Yaşamaya Dair' şiirini okudu.

Kaynak: Haber Merkezi
Olivia Colman, depremzedeler için yapılan etkinlikte Nâzım Hikmet şiiri okudu

İngiltere'nin başkenti Londra'da önceki gece Royal Albert Hall'de War Child ve Turkey Mozaik Foundation birlikteliği ile Türkiye ve Suriye’deki depremzedeler için bir yardım konseri düzenlendi.

Depremzedeler için yapılan konser etkinliğinin bir bölümünde oyuncu Olivia Colman, Nâzım Hikmet'in 'Yaşamaya Dair' şiirini okudu.

Olivia Colman, Nâzım Hikmet şiiri okuduğu anların görüntüsünü Gerçek Gündem yazarı Bahar Akpınar, sosyal medya hesabından paylaştı.

OLİVİA COLMAN HAKKINDA

Olivia Colman, 30 Ocak 1974'te Norwich, Norfolk, İngiltere'de doğdu. Tam adı Sarah Caroline Olivia Colman. 

Gerilim mini dizileri The Night Manager'daki (2016) performansı nedeniyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Altın Küre Ödülü kazandı ve Primetime Emmy Ödülü'ne aday gösterildi. Komedi programı Fleabag'deki (2016-2019) performansı nedeniyle Colman, Üstün Yardımcı Kadın Oyuncu için Primetime Emmy Ödülü'ne aday gösterildi.

2019'da Netflix dönemi drama programı The Crown'da Kraliçe Elizabeth'i canlandırdı ve bunun için En İyi Kadın Oyuncu - Televizyon Dizisi Drama Altın Küre Ödülü'nü aldı.

Kara komedi filmi The Favourite (2018) döneminde Büyük Britanya Kraliçesi Anne'yi canlandırması eleştirmenlerce alkış aldı ve En İyi Kadın Oyuncu Akademisi Ödülü, En İyi Kadın Oyuncu Altın Küre Ödülü - Sinema Filmi Komedi Müzikal ve BAFTA En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü kazandı.

YAŞAMAYA DAİR

Nazım Hikmet'in kaleme aldığıYaşamaya Dair isimli şiiri 1947-1948 yıllarında üç kısımdan oluşacak şekilde kaleme alındı.

Şiir şöyle:

Yaşamak şakaya gelmez, 

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın 

            bir sincap gibi mesela, 

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, 

            yani bütün işin gücün yaşamak olacak. 

Yaşamayı ciddiye alacaksın, 

yani o derecede, öylesine ki, 

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, 

 hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, 

            hem de en güzel en gerçek şeyin 

                   yaşamak olduğunu bildiğin halde. 

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 

      hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 

      ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 

                   yaşamak yanı ağır bastığından. 

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, 

yani, beyaz masadan, 

       bir daha kalkmamak ihtimali de var. 

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini 

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, 

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, 

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz 

                en son ajans haberlerini. 

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için, 

diyelim ki, cephedeyiz. 

Daha orda ilk hücumda, daha o gün 

              yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. 

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, 

fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz 

            belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. 

Diyelim ki hapisteyiz, 

yaşımız da elliye yakın, 

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. 

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, 

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla 

                  yani, duvarın ardındaki dışarıyla. 

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım 

     hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 

Bu dünya soğuyacak, 

yıldızların arasında bir yıldız, 

            hem de en ufacıklarından, 

mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, 

            yani bu koskocaman dünyamız. 

Bu dünya soğuyacak günün birinde, 

hatta bir buz yığını 

yahut ölü bir bulut gibi de değil, 

boş bir ceviz gibi yuvarlanacak

 zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. 

Şimdiden çekilecek acısı bunun, 

duyulacak mahzunluğu şimdiden. 

Böylesine sevilecek bu dünya

"Yaşadım" diyebilmen için...