SOL Parti Sözcüsü Önder İşleyen ile ülkenin politik yapısı ve yeni döneme dair siyaseti konuştuk. Yerel seçimlere ilişkin sorularımıza da yanıt veren İşleyen, “Mevcut muhalefet anlayışı rejimle mücadele edemez. Siyaseti elitlerin elinden alıp halkın mücadele aracına, onun kendi hayatı hakkında söz sahibi olduğu bir mücadele aracına dönüştürmek doğrultusunda bir dönüşüm gerçekleştirmeyi hedefledik” dedi.

Yaşar AYDIN

Program ve tüzük konferansını 17-18 Kasım’da tamamlayan SOL Parti, yeni dönem siyasetinde de yol haritasını belirledi.

Ülkede var olan mevcut politik atmosferi, SOL Parti’nin bu dönemde alacağı tutumu ve partinin oluşturduğu program ve tüzük hakkında parti sözcüsü Önder İşleyen değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasına önceki gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hakkında hazırladığı ‘devlet büyüklerini aşağılama’ ve ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamalarına değinerek başlayan İşleyen, “Son yedi yıla dönük tarama sonucunda partimizin yaptığı bütün eylem ve konuşmalar incelenerek partimizin AKP’ye karşı mücadelesi bir soruşturma konusu haline getirilmiş görünüyor. AKP’ye karşı mücadele bir soruşturma konusu yapılmış ve bir suç unsuru oluşturularak yargılama konusu haline getirilmeye özel bir çaba harcanmış. Ayrıca soruşturmanın bir terör dosyası olarak devam edeceğini söylediler” dedi.

Açılan soruşturmanın kendileri için gurur kaynağı olduğunu belirten İşleyen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Soruşturma, yürüttüğümüz mücadelenin haklılığını bir kez daha vurgulamak dışında bir anlam ifade etmiyor. Özel bir hazırlık olduğunu düşünüyoruz. Partimize dönük özel bir hassasiyet göstermişler. Bizim söylediğimiz her satır, eylem ve etkinliklerimizin her anı bizim için bir gurur kaynağıdır.”

İşleyen 28 Mayıs sonra ülkenin geldiği durum ve SOL Parti’nin aldığı tutuma dair de sorularımızı yanıtladı.

28 Mayıs sonrasında AKP iktidarı ülkede yeni bir yönetim modeli yaratma gayretinde. Kadrolarda yapılan değişikliklerle başka bir AKP portresi çizilmeye çalışılıyor. Siz bundan sonraki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? AKP iktidarı ile muhalefet arasındaki ilişki nasıl yürür?

AKP iktidarının yeni kabinesinden “değişim” bekleyenler de vardı. Ama kısa sürede beklentiyi boşa çıkaran gelişmeler yaşandı. AKP’nin yeni dönemi, bir taraftan muhalefet içerisindeki unsurları kendi yanlarına çekerek diğer taraftan bizim gibi AKP’ye karşı mücadelede kararlı duran hareketleri bastırma ve toplumun sindirilmesine dönük hamleler planlayarak hayata geçiriyor. AKP’nin bu hamleleri muhalefeti dizayn etme çabasının bir parçası olurken devrimci hareketlere karşı saldırıların devam edeceğinin de bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.

"MORALSİZLİĞE RAĞMEN MİLYONLAR İŞİN PEŞİNİ BIRAKMIŞ DEĞİL"

SOL Parti seçim değerlendirmesinde yeni bir muhalefet tarzının ve yönteminin gerekliliğine işaret etti. Bununla ilgili nasıl adımlar atıyorsunuz?

Önümüzdeki dönemin mücadelesini düşünürken geçtiğimiz dönemin yanlışlarının altını çizmemiz gerekir. Çünkü ortalıkta siyasetin büründüğü biçim bütün bir toplumu da umutsuzluğa sürükleyen temel faktörlerden biri. Sıradan bir seçim kaybedilmedi. Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimlerinden birisiydi ve Türkiye toplumu bu rejimin değişmesine dönük büyük bir enerjiye ve birikime sahipti.

Muhalefet büyük yanlışlar yapmazsa AKP’nin kazanmasının imkânsız olacağı bir seçimdi. Ama birkaç kişinin söz düellosuna dönmüş, ittifaka ve parlamentodaki vekil sayısına indirgenmiş siyaset biçimi yenilginin en önemli nedenlerinden biri oldu.

Bu siyaset tarzı, toplumdaki biriken tepkiyi ve siyaset arayışını pasifize eden bir sonuca neden oldu. Dolayısıyla önümüzdeki dönemin mücadelesi mutlaka bunun bir eleştirisini de içerecek şekilde sürdürülmeli.

Bu moralsizliğe rağmen milyonlar işin peşini bırakmış değil. Seçim yenilgisinin yarattığı hayal kırıklığı ve umutsuzluğa rağmen toplumun bir kez daha 29 Ekim’de ve Cumhuriyet’in 100. yılında ülkenin her yerinde ayağa kalktığını, sokakları doldurduğunu gördük.

Bu büyük bir devrimci direniş potansiyelinin ülke gerçekliği içerisinde olduğunun ifadesi de aynı zamanda. Bizim açımızdan biraz önce eleştirdiğimiz siyaset alanı dışında bir arayışının da ifadesi.

Zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Herkes çıkış yolunu tartışıyor. Ama eski tarzı tekrarlayarak çıkılamayacak. Siyaseti toplumsal alana taşıyacak örgütlü bir mücadele sürecine ihtiyaç var.

"İNSANLIĞIN KURTULUŞU İŞİN SOSYALİZM"

Buradan 18-19 Kasım tarihlerinde gerçekleştirdiğiniz program ve tüzük konferansına gelirsek. Konferansta hangi aktüel sorunlara yanıt arandı, programda neler değişti?

Program tartışmamızın  kararlaştırılmış biçimiyle iki temel ekseni var. Kapitalist sistemin ciddi kriz içerisinde olduğu ve kendisini yenileme gücü ile kapasitesinin kalmadığı, sadece yıkıcı kuvvet olarak ortada duran bir sistemle karşı karşıya olduğumuzun tespiti.

İsrail Filistin’e dönük saldırısının bir orta çağı dinler savaşına dönüşmüş halinden bütün bir Avrupa’yı saran yeni faşist akımlara, onların göçmen karşıtlığı ırkçılık temeldeki gelişimine, Ukrayna’da sürdürülen şeyin NATO merkezli savaşa kadar sisteminin yıkıcı bir sürecinde olduğunu görmekteyiz. Buna karşı güçlü bir alternatif ortaya çıkabilmiş değil.

Önümüzdeki dönem insanlığın kurtuluşu için sosyalist düşüncelerin ön planda olduğunu, onun toplumsal mücadeleler içerisinde geliştirilmesine ve ideolojik çizgi olarak daha etkinleştirilmesini ön plana alan bir çizgiyi benimsiyoruz. Bunu geliştirmeyi programda da önümüze ana eksenlerden biri olarak koyduk.

İkincisi de Türkiye’de temel meselemiz Siyasal İslamcı rejim olmaya devam ediyor. Önümüzdeki dönem dolayısıyla SOL Parti buradan demokratik çıkış yolunu ortaya koyuyor. Şurası açık ki 100 yıl önce kurulan ve bizim de sahiplendiğimiz bağımsızlıkçı, laiklik temelli ilerici misyonları olan 1940’dan itibaren ise bir Amerikan sistemi içerisinde dincilik ve milliyetçiliğin her türüyle bütünleşerek çürütülen biz cumhuriyet projesiyle baş başayız. İslamcı faşist bir rejim var. Buradan çıkış için bir Demokratik Cumhuriyet projesine ihtiyaç var. Bugünkü rejime karşı toplumda yükselen taleplere sahip çıkarak, eğitimden, sağla kamusal hizmeti önceleyen, laikliğe, bağımsızlığa sarılan, bu temel eksen üzerinden de yeni bir Devrimci Demokratik Cumhuriyet fikrini büyütmeyi temel bir görev olarak ortaya koyduk. Bu doğrultuda programımızın ana halkalarından bir de devrimci bir yeniden kuruluş mücadelesine çağrı ve bunun nasıl gerçekleşeceğini ilişkin yaklaşımımızı içeriyor.

Siyaseti deyim yerindeyse gökten yere indirmek gerekiyor. Siyaset parlamento ve buradan ekranlara yansıyan ama bütün toplumu da dışarıda tutan bir alana taşınmış vaziyette. Özetle program ve tüzük konferansımızda yaptığımız değişimle siyaseti elitlerin elinden alıp halkın mücadele aracına, onun kendi hayatı hakkında söz sahibi olduğu bir mücadele aracına dönüştürmek doğrultusunda bir dönüşüm gerçekleştirmeyi hedefledik.

Bizim için siyaset yapmak mahallede, iş yerinde, fabrikada, kampüste, bütün oralarda sorunlar karşısında tavır alınması, mücadele edilmesi, bu rejime ‘Hayır’ diyenlerin birleşebildiği inisiyatif alanlarının oluşturulmasıdır.

Bu doğrultuda siyasetin yeniden aşağıdan kurulacak bir mücadelenin öznesi haline gelmesini tasarlıyoruz. Bu bizim için temel mesele. Bu aynı zamanda mevcut popülist siyaset yaklaşımların, sözün büyüsüne dayanan siyaset yaklaşımının dışında temel olarak toplumsal örgütlenmeyi ön plana alan bir siyaset anlayışının ifadesidir. Çünkü karşımızdakiler bütün kuvvetler, tarikat, cemaat, mafya, Vakıflar, dernekleri çok örgütlüler. Sadece devlet gücü bakımından değil toplumsal alanda da çok örgütlüler. Bunun karşısında muhalefet ise örgütsüz, toplum örgütsüz. Bu koşullarda kazanmanın yolu, başarmanın yolunu ancak mücadelenin örgütlü bir toplum tarafından yürütülmesiyle olası hale gelir. Buna inanıyor ve bütün bir mücadelemizi aşağıdan toplumun örgütlenmelerine onun hak ve gelecek mücadelesine dayanan bir eksende kurguluyoruz. Dolayısıyla da yeni bir yürüyüşü bu çerçevede başlatmış olduk.

"MEVCUT MUHALEFET ANLAYIŞIYLA BAŞARILAMAZ"

Bu anlatılanın uzun süredir hayata geçirmeye çalıştığınız Saray Rejimini geriletmeyi önceleyen siyasetten farkını nasıl ifade edersiniz?

Bugüne kadar AKP’yi ve siyasal İslamcı faşizmi sonlandırmayı amaçlayarak hareket etmeye çalıştık. Bugün de bizim için öncelikli mücadele elbette ki Türkiye’de emekçi halkın kötülük imparatorluğuna dönüşmüş rejiminden kurtarılması olmaya devam edecek. Bu net. Ama biz artık bunun mevcut muhalefet anlayışları ile başarılamayacağını ifade ediyoruz. İktidar seçimden aldığı güçle rejimi kurumsallaşma, yukarıdan aşağı bir inşa sürecini, bir tahkimat sürecine doğru götürecek. Bunun çeşitli yansımaları var. Emekçiler için yıkım anlamına gelece bir sermaye programını dayatıyorlar. Özellikle yerel seçim sonrasında sefaletin ve yoksulluğun derinleşeceği çok açık. ÇEDES gibi projelerle bütün bir eğitim sisteminin ve toplumsal yaşamın kalan ilerici birikim yok edilerek fiili şeriat rejimine gidildiğini görüyoruz. Biz iktidar tarafından atılacak her adımı yerinde karşılayacak bir mevzi mücadelesine dönülmesi gerektiğini söylüyoruz. Artık AKP rejimine karşı her mevzide bir mücadele örgütleme bir mevzi mücadelesi örgütleme zamanı. Bugünkü muhalefetin yürütülmesinde bu anlayışı temel olarak görüyoruz. Bunu örgütlemeye çalışacağız.