15 Eylül, “Yan yatmış, bağdaş kurmuş, sırt sıra vermiş evler”in -hâlâ savunduğumuz evlerin- yazarı Orhan Kemal’in doğumunun 100. yıl dönümüydü

15 Eylül, “Yan yatmış, bağdaş kurmuş, sırt sıra vermiş evler”in -hâlâ savunduğumuz evlerin- yazarı Orhan Kemal’in doğumunun 100. yıl dönümüydü. Kemal’in ikameti de savundukları bu evlerdeydi. Köy hayatını anlatan eserlerinde de, büyük şehirde tutunmaya çalışan karakterleri anlattığı romanlarında da… Kemal bu evlerin ve içindekilerin ayakta kalma mücadelesini anlatır. Fakirliğin olanca zenginliğiyle…

“Ne dediğini bilen bir yazar için, sınıflar dışında bir ede­biyat yoktur.” diyen Orhan Kemal, eserlerinde fakirleri anlattığı için yargılanmış, savunu olarak da, zenginleri bilsem zenginleri yazarım, ben gerçekçi yazarım, fakirleri bildiğim için fakirleri yazıyorum cevabını vermiş ve beraat etmiştir.

Eser verdiği 1940-1970 yılları arasının ve çocukluğunun geçtiği cumhuriyetin ilk döneminin izleri eserlerini biçimlendirmiştir. Dönemin toplumsal gelişmeleri, çok partili hayata geçiş, partiler arası husumetin taban üzerinde oluşturduğu baskı, sanayileşme, göç, gecekondulaşma eserlerine yansımış hatta eserlerini oluşturmuştur. Kemal’in eserlerinde kahramanın hikâyesi, ekmek kavgası, toplumsal dönüşümlere ayak uydurma ve ayakta kalma çabasıyla biçimlenir.

Genel olarak alt orta sınıf bir hayat sürmesi, Kemal’i yazdığı karakterlerle benzer bir hale getirir. Aynı şartlarda yaşamanın etkisiyle, ‘küçük adam’ı, ezilen kesimi savunarak yazmıştır. Anlattığı karakterlerin hayatıyla kendi hayatı kesişmektedir. Hikâyelerinde tanrı anlatıcı hep yokluğun mezhebinden konuşur. Orhan Kemal birey olarak fakirlerin tarafında olduğu gibi, biçimsel olarak dış anlatıcıyı da taraflı kılmıştır. Belki de iç çatışması en yüksek karakteri Murtaza’yı anlattığı aynı adlı romanda dış anlatıcıyı Murtaza’nın şivesiyle, onun tarafını tutacak biçimde konuşturarak, Allah, zenginler ve devlet karşısında yalnız ve küçücük hisseden kahramanına arka çıkar: "Ne sanarlardı, abe ne sanarlardı onu? Yukarıda Allah, Anakara'da devlet hem de hükümet, burda da Murtaza'ydı…” Gurbet Kuşları’nda yeni kurulan bir mahallede, iki farklı tekten oluşan bir çift ayakkabıyla futbol oynayan bir çocuktan yola çıkarak 6-7 Eylül, göç, gecekondulaşma ve geçim sıkıntısını anlattığı bölüm, hem tarih hem drama kitaplarına alınıp tekrar tekrar işlenmesi gereken bir ders niteliğindedir.

Kemal, anlattığı fakirlere pek kıyamaz, onlar çabalayan, özlemleri olan, alın teriyle yaşam kurmaya çalışan insanlardır. Bazı kahramanları bir anda yırtmak ister. Ne de olsa Menderes’in “her mahalleden bir milyoner çıkacak” dediği, Yeşilçam’ın bir anda zengin oluveren fakirleri gösterip, umut hatta “bir umut” endüstrisini beslediği yıllardır. Kemal bir anda zengin olmak isteyen fakirlerinin de hayallerini hanlar hamamlara vardırmaz. Gene çalışarak ama daha iyi şartlarda yaşayabilecekleri kendi başına buyruk bir iş hayal eder onun zengin olmak isteyen karakterleri. Bir köfteci dükkanı, bir bakkal örneğin… Kemal’in fakirlerinin gözünde zenginlik; akşam et yemek, deliksiz bir çift ayakkabı, yağmur geçirmeyen bir palto almaktır. En büyük zenginlik hayalleriyse, hürmet görmektir. Pek çok eserinde fakir kahramananın şu hayali yegane zenginlik tahayyülüdür: "Sırtımda İngiliz laciverti, göğsümde boydan boya altın zincirli Serkison saat, yeni ayakkabılar, altın kopçalı kalem, başımda lengerli şapka, kahvenin önünden şöyle bir geçtim miydi… Esnafa beleş rakı ısmarlayacağım paşalar gibi..." Ne çekerse beylerden çekmişlerin bey olma hayali... O da esnafa ziyafet çekmek için.

Yoksulları romantik bir biçimde yazmaz. Karakterin olumsuz yanlarını da verir. Kemal’in suça bulaşmış fakirleri anlatışında, suça itilme sebeplerini de görürüz. Onları bu hale iç kötülüğünün değil, yokluk ve açlığın düşürdüğünün altını çizer. Mevzunun yine sınıf meselesine dayandığını vurgular. Lakin fakir karakter artık refaha kavuşmuşsa, onu savunmayı bırakır.

Orhan Kemal, yoksul olduğu için yoksulların yaşamını bilmektedir. Gerçekçi bir yazar olduğu için bildiğini yani yoksulluğu, yoksulları yazmış; yazarken de hayat duruşundan dolayı onlardan yana saf tutmuştur. Yine yoksulu yazdığı ve onlardan taraf olduğu için sansürlenmiştir. Sansür, pek çok gelirinin önünü kesmiştir. Yani yoksulları yazmayı seçmesi sebebiyle yoksulluktan kurtulamadığı iddia edilebilir. Orhan Kemal, benim için bir otobüsün önünde, elindeki simidi yiyen adam… Yaşarken çektiği çileyi yüceltmiyorum, fakirliği göze aldığı için minnet duyuyorum. Orhan Kemal zengin olsa, onun anlatısı, yoksulu savunusu olmadan, fakirlik bir kat daha yoksullaşırdı.