Babaannemin ismi “Adalet”ti. Babam küçüklüğümden beri bende kuvvetli bir “adalet hissi” bulunduğuna inanır, hukukçu olmam için telkinde bulunurdu. Meslek seçiminde onun yüzünü güldüremediysem de, hep önüme zor bir karar anı geldiğinde, babamı mahcup etmeme kaygısını hissettim. 70’lerde toplumsal bilincimiz yükselince, aslında yaşadığımız ülkede ne denli derin adaletsizlikler, haksızlıklar, eşitsizlikler bulunduğunun farkına vardık. Bu arada, “herkesten yeteneğine göre herkesin ihtiyacına göre” felsefesine dayalı bir topluma erişmeden mutlak adaletin sağlanamayacağını öğrendik. Kısaca, “adalet” kavramının yaşamımda hep özel bir yeri oldu.

Gelgelelim, Türkiye’de adalet hissinin bu denli yıprandığı, yargıya güvenin bu ölçüde zayıfladığı, yasama organlarının bu kadar etkisizleştiği, kamu bürokrasisinde liyakat mekanizmalarının bu derece hiç sayıldığı bir dönemi hiç yaşamadık. 16 Nisan Referandumu’nda halkın iradesinin çalınması bardağı taşıran damla oldu. Bize adaletin ancak kendi gücümüzle, mücadelemizle, bu memlekette adaletsizliklerden mağdur ve şikâyetçi tüm kesimlerin dayanışmasıyla kazanılacağını öğretti.

Bu nedenle Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı uzun, zorlu ama bir o kadar da insana umut, neşe, şevk veren yürüyüşü kararlılıkla sürdürmekten başka çaremiz yok. Bizim adalet, özgürlük, eşitlik yürüyüşümüz daha zorlu, menzilimiz daha ırak da olsa, bu ülkenin iyi, dürüst ve sevecen insanlarıyla gidebileceğimiz daha çok yol olduğu ortada...

Büyük felsefeci John Rawls’a göre, adalet tüm toplumsal kurumların birinci erdemidir. Adalet ilkelerine ancak kişilerin toplumsal pozisyonlarını, doğal yeteneklerini ve neyi makbul kabul ettiklerini bilmedikleri bir “bilgisizlik peçesi” arkasından hareket edildiği zaman ulaşılabilir. Böyle bakıldığında, adalet terazisinde sadece belli bir “etnik kimlik, din mezhep ve yaşam tarzının” ağırlığı bulunan bir zulüm rejimi içinde yaşıyoruz.

Bu nedenle; “saltanata, hilafete, şeriata, despotik başkanlık rejimine, yolsuzluk ve hırsızlıklara” itibar etmeyenlerin birlikte yürümesi, evrensel adalet arayışını ortak mücadeleyle sürdürmesi gerekiyor.

Birleşik Haziran Hareketi’nin, “Adalet Özgürlük ve Eşitlik İçin Sözleşiyoruz” metnindeki gibi:

Ve bundan böyle bu ülkede hiç kimse; ne kadınlar ne de işçiler; ne yangın yerinde semaha durmuş Aleviler ne de ata dede ocağı yerle bir edilmiş Kürtler; ne kaşının üzerinde gözün var diyerek derdest edilen gazeteciler, vekiller, eşbaşkanlar ne de KHK’larla işlerine son verilen emekçiler ve ne Nuriye ne Semih… Bundan böyle bu ülkede hiç kimse asla yalnız yürümeyecek.

Öyleyse yalnız yürümemek için birlikte yürüyelim arkadaşlar…