Geçen günlerde postadan Özdemir İnce’nin imzalayarak yolladığı “Nâzım Hikmet- Necip Fazıl” adlı eleştirel deneme kitabı elime ulaştı. Bu tür incelikleri Babıali’de yaşamış biri olarak içimi sevinç kapladı.

Böylesi kitaplar, kendine özgü heyecan yaratır. Hale bir de Özdemir İnce’den geliyorsa… Meslek büyüklerimden biri, eski yıllarda “oğlum” demişti:

-Dünyaca bilinip tanınan biri için isminin önüne ‘ünlü’ eklenmez. Ünlü Şair Pablo Neruda ya da ünlü şair Nâzım Hikmet denilmez. Sadece ismini yazman yeterlidir.

Özdemir İnce de böyle bir isimdir. Ama ona “Ağabey” deme yakınlığına sahip olmamın ayrıcalığından da vazgeçemem!

•••

ozdemir-in-ince-den-basucu-kitabi-nazim-ile-n-fazil-264359-1.Özdemir Ağabeyin kitabının kapağını görünce uzun süredir kafamı meşgul eden bu tuhaf kıyaslamaya olan merakım daha da arttı. Türkiye’nin sağcı edebiyatçıları arasından hiçbir zaman bir Nâzım Hikmet çıkamadı.

Bunun için, yanına iliştirdikleri Necip Fazıl’a; Nâzım Hikmet üzerinden “eşdeğer” bahşetmenin kolay yoluna karşı itirazım vardı.

İki yıl önce “Resmi Cehennem: Ulucanlar” belgeselini çekerken Ankara Kapalı Cezaevi’nin iki büyük duvarından biri, Nâzım Hikmet’e diğeri de Necip Fazıl’a tahsis edildiğini görmüş aynı burukluğu yaşamıştım:
-Nâzım Hikmet ile Necip Fazıl bir olabilir mi?

Bu konu üzerine yazı yazmak haddime olmadığı için sadece kıvranıp durup, çaresizlik içinde dostlarla sohbet ederken dert yakınırdım.

Neyse ki konu hakkında derli toplu bir başucu kitabımız oldu. Üstelik mesele şairler ve onların şiirleriyse ve referans olacak Özdemir İnce imzasıyla yayımlandıysa…

Nâzım Hikmet ile Necip Fazıl kıyaslanabilir mi? Doğal olarak her Nâzım dostu buna üzülür.

Kitabın tam adı Nâzım dostlarının içini ferahlatacak cinsten gerçeklerin ilk sayfasıyla örtüşüyor:

“Cumhuriyet’in Şairi Nâzım Hikmet- Cumhuriyetsiz Şair Necip Fazıl.”

Bir önyargı olarak, BirGün gazetesi okurlarına Nâzım Hikmet’i anlatmaya fazla gerek yok, Necip Fazıl bölümü üzerinden yazayım diye düşünüyordum.

Ama durum pek de öyle değil. Çünkü Özdemir İnce öncelikle bir edebiyatçı, araştırmacı ve de şair. Nâzım’ı onun bakışıyla öğrenmek Türk Dili ve Edebiyatı öğrencilerinin işi olamamalıydı.

İnce, Nâzım’ı da tartışıyor. Hakkında yazılan yazıları tahlil ediyor. Hatta itiraz ediyor. Mesela “Şeyh Bedreddin Destanı” konusunda Özdemir İnce diyor ki:

“Nâzım Hikmet bu kitapta (Şeyh Bedreddin) sanıldığı gibi Doğu-Batı birleşimi yapmamış, evrensel planda devrimci içerik ile devrimci biçimi başarıyla evlendirmiştir.”

Özdemir İnce bu önemli tespitinden sonra gençlere yönelik bir önermede bulunuyor. Ama Nâzım Hikmet’in eserlerini okumuş, okuyan ve okuyacak olan herkesi kapsayan şu cümleyi yazıyor:

“Genç Türk şairinin neyin ne olduğunu, nasıl çağının çağdaşı olunduğunu kavraması için her yıl en az bir kere Bedreddin Destanı’nı okuması gerektiğini düşünüyorum.”

Sadece bu kitapla değil, Nâzım’ın bütün eserleri için böyle bir ihtiyacın bulunduğunu kitapta yer alan Haluk Şahin’in 21 Ocak 1992 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan makalesinden de anlıyoruz:

“Hafta sonunda Nâzım Hikmet’in şiirlerini bir kez daha okudum…”

Özdemir İnce kitabının ilk 160 sayfasını Nâzım Hikmet’e, kalan 46 sayfasını da Necip Fazıl’a ayırmış. Bu durum İnce’nin tercihi dışında tamamen söz konusu iki şairin tarihte kapladıkları yer ile ilgili olduğu görülebiliyor.
İnce, Necip Fazıl’ın mücadeleci yanını metinlerinde teslim ediyor. Ama bu mücadelenin yönün konusunda tarihin akışına karşı olan özelliğini de vurgulamaktan kaçınmıyor.

Fazıl’ın hayatındaki dönüm noktası olarak 1934 yılını işaret ediyor:

“O yıl Nakşi şeyhi olan Abdülhakim Arvasi ile tanıştı. Eyüp Sultan’daki Pierre Loti Mezarlığı yanındaki Kaşgari Tekkesi Camii’ndeki sohbetleri sayesinde ciddi bir fikir ve zihniyet dönüşümü yaşadı.”

Oysa Necip Fazıl devlet bursu ile 1924’te Paris’e gidiyor, Sorbonne Üniversitesi Felsefe bölümüne kaydoluyor. Burada sezgici ve mistik filozof Henri Bengson ile tanışıyor. Paris’te bohem bir yaşam sürüyor. Kumara ilgi duyuyor. Burs parasını da bu alanda israf ettiği öğrenilince ödeneği kesiliyor!

•••

Necip Fazıl tek parti döneminde rejim karşıtlığı “suçları” ile sayısız defa tutuklanıp hapse giriyor. Kısa süreli cezalarla dışarı çıkıyor. Demokrat Parti’nin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra yeniden özgür kalıyor. 18 Ağustos 1950’de yeniden yayınlamaya başladığı Büyük Doğu Dergisinde Başbakan Adnan Menderes’i açık mektuplar yazıyor. Fazıl bu mektuplarında Menderes’e DP’yi İslam ekseninde gelişmesini öneriyor.

Necip Fazıl’ın siyasi yönü de o yıllara göre sertti. Mesela Büyük Doğu’nun umdeleri vardı. Buna göre “Faiz, dans, heykel, zina, fuhuş, kumar, içki her türlü keyif verici maddelerin yasak olduğu, suçluların kısas yöntemiyle cezalandırılacağı bir ülke” düşlüyordu.

Kendisinin bağımlı olduğu kumardan bir türlü vazgeçememesi de özel bir çelişki olarak tarihin sayfaları arasında yer alıyordu. Başbakan Adnan Menderes’ten 147 bin liralık örtülü ödenek aldığı daha sonra –Yassıada Duruşmaları- dava dosyalarında ortaya çıkacaktı. Bu paranın 1950’li yıllarda 5 tonluk 30 Auistin kamyon almaya yettiği de İnce’nin kitabında yer alıyor.

Necip Fazıl’ın şiiri için ise “geçmişin şiirsel söylem ve dilini kullanmıştır” diyor. Kitapta Necip Fazıl’ın müritleriyle de ilgili çok sayıda makale yer alıyor.

Özdemir İnce’nin bu “incelikli çalışması” sadece konu ile sınırlı değil. Onu çok aşıp ülkenin bugünlerine nasıl gelindiğini de gösteriyor.