Pazar gecesi telefonunun alarmını kurduğundan emin olup uykuya dalmak, uykunun en tatlı yerinde o sevimsiz alarm sesiyle uyanmak; apar topar hazırlanıp saniyelerle yarışarak kendini sokağa atmak, yola koyulmak, trafiği aşmak, yolda mesai öncesi son kontrolleri yapmak; gülmeyen yüzler ve yeniden aynı asık suratlar; sanki sana inat enerjisi tavan yapmış, özgüveni göklerde, hırsı ve rekabet gücüyle […]

Pazar gecesi telefonunun alarmını kurduğundan emin olup uykuya dalmak, uykunun en tatlı yerinde o sevimsiz alarm sesiyle uyanmak; apar topar hazırlanıp saniyelerle yarışarak kendini sokağa atmak, yola koyulmak, trafiği aşmak, yolda mesai öncesi son kontrolleri yapmak; gülmeyen yüzler ve yeniden aynı asık suratlar; sanki sana inat enerjisi tavan yapmış, özgüveni göklerde, hırsı ve rekabet gücüyle korkutucu hatta sinsi meslektaşa bir selam; selamını almayan, bir “günaydın”ı çok gören onlarca canlı; ay başında yatan maaşla ödenemeyen borçlar ve kapatılamayan açıklar; çocukken hayali kurulan meslekle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir şeyle uğraşmak durumunda kalmış, idealleri için savaşmaktan yorgun, kıfayetsiz muhterislerden yılgın, aynaya baktığında mutsuzluk gören bir yüz…

Hayatın yaptığın iş, yaptığın iş de sendromun ta kendisi olmuşsa; seçme özgürlüğün, pazarda en iyi kalpli olduğunu düşündüğü müstakbel efendisine dişlerini istekle gösteren köleninki kadarsa günün adı ha pazartesi olmuş ha salı ne fark eder? Unutma ki köleliği bitiren; onursuzluğa, haksızlığa, eşitliksizliğe baş kaldıran cesur kölelerdi. Çizilmiş yoldan yürümek, senden önce verilmiş kararları uygulamak, emirlere itaat etmek, boyun eğmek, köprüyü geçene kadar karşılaştığın ayıların hepsine dayı demek…

Amcanın, dayının, teyzenin, halanın, annenin, babanın hayallerini gerçekleştirmek zorunda değilsin! Kol saatinin en pahalısını taktığın için gömleğinin kolunu kıvırmıyorsan, arabanın markası işli anahtarlığını kimlik niyetine kullanmıyorsan, patronların masasında oturup garson azarlamıyorsan, ince zevklerin parayla satın alınabileceğini sanmıyorsan, çok para için şeytana ruhunu satmamışsan, hala yapılacak bir şeyler vardır senin için de. Etrafındaki herkes güce taparken, güç karşısında pervane olmuş dön baba dön dönerken, herkes ‘yükselmek’ için vefanın, sevginin, vicdanın, merhametin ve dolayısıyla bu değerleri taşıyan insanların üstlerine basmaktan utanmazken yüzün kızarabiliyorsa hâlâ; hâlâ insan kalmakta diretiyorsan bırak sendromu onlar yaşasın.

Hâlâ yapılacak bir şey var hayatında. Hâlâ haklı bir isyanın sesi olabilir, ezilenlerin sesini yükseltebilir isyanın. Hâlâ başka bir hayatın mümkün olduğunu ispatlayabilir vereceğin kararın. Beyaz yakasından değil güzel yüreğinden öptüğüm canım kardeşim, sinir olma bana. Biliyorum nefret ederek gittiğin o işten kazandığın para olmasa acımdan ölürüm sanıyorsun; biliyorum kredi borçların geleceğine ipotek koymuş ve hiçbir yere kımıldayamayacakmış gibi hissediyorsun; biliyorum en çok da özgürlük mücadelesi veren köleleredir nefretin ama unutma ki mutluluğun yolunu mutlu köle olmakta/kalmakta aramaktır en büyük yanılgın. Evet hayatının altı üstünden daha iyidir belki de kim bilir? Bırak alt üst olsun bir kere de hayatın. Belki de bu pazartesi, sendromlu son pazartesindir ya da ilkidir belki yaşanmamış mutlulukların. Bunları kim mi söylüyor? 11 Şubat 2019 itibariyle tam iki yıl önce hayatı alt üst olmuş, efendilere isyan edip kölelikten kovulmuş bir eski köle. Bu da böyle biline…