Petrol fiyatları hazirandan bu yana gerileme eğilimine girdi. Avrupa’da temel gösterge kabul edilen Brent petrolünün varil fiyatı da 85 dolar civarlarında geziniyor. Bu dalgalanma kazananları-kaybedenleriyle tüm dünya ekonomik dengelerini sarsıyor. İsterseniz ekonomik ve jeopolitik boyutlarıyla petrol piyasasını 10 maddede bir gözden geçirelim.

1- IMF 2014’te dünya ekonomisinde yüzde 3.3’lük bir büyüme bekliyor. 2015 büyüme tahminini de yüzde 4’ten, 3.8’e çekti. Avro bölgesinin üç büyük ekonomisi Almanya, Fransa ve İtalya’nın durgunluktan kolay çıkamayacağı konuşuluyor. Abenomics’in Japonya’nın başını dertten kurtaramayacağı anlaşılırken, Çin bile 2009’dan beri en yavaş büyüme temposuyla karşı karşıya. ABD’deki büyüme dahi istikrarlı ama mecalsiz. Kısaca yavaş küresel büyüme ortamı petrol fiyatlarını olumsuz etkiliyor.

2- Son haftalarda biraz hız kesse de, dolar avro başta olmak üzere uluslararası paralara karşı değer kazanıyor. ABD ekonomisinin kötünün iyisi performansı ve Fed’in faizleri yukarı çekeceği beklentisi dolara momentum sağlıyor. Petrol dolar üzerinden fiyatlandığı için avro, yen, TL ve diğer paralar cinsinden pahalılaşıyor. Bu da talebe aşağı yönde baskı yapıyor.

3- Neo-liberalizm, yakıt sübvansiyonları dahil, “piyasa süreçlerine” tüm müdahaleleri menediyor. Hindistan’ın yeni seçilen aşırı sağcı-piyasacı cumhurbaşkanı Narendra Modi başta gelmek üzere, Endonezya, Malezya, Vietnam birçok ülkede enerji sübvansiyonları kaldırılınca halkın alım kabiliyeti azalıyor.

4- Finansallaşma sürecinin bir yansıması olarak tüm varlık kategorileri gibi petrol ve doğalgaz piyasaları da ciddi bir spekülasyan zemini haline geldi. Kumarhane kapitalizminde bu tip oyuncular fiyatların daha hızlı yükselmesine, sonra da tepe takla yuvarlanmasına yol açabiliyor. Ayrıca düşük faizler, merkez bankalarının dünyayı bir likidite okyanusuna çevirmesi ortamı, borsalar dahil bütün varlık fiyatlarını sıçratmıştı. ABD’deki olası bir faiz artırımının fonlama maliyetlerini yukarı çekeceği endişesi, tüm temel mal fiyatları gibi petrole de aşağı yönlü baskı yapıyor.

5- Petrol fiyatlarının küresel ekonomik krizden önce, 2008 Temmuzu’nda 147 doları görmesi; 2009’daki çakılmanın ardından 2010-2011’de tekrar varil başına 100 doların üzerine sıçraması enerji sektöründeki yatırımları hızlandırdı. Kutuplardaki, derin denizlerdeki sondaj faaliyetlerinin yanı sıra, kaya petrolü (gazı) üretiminin patlaması enerji arzına ivme kazandırdı. Dünyanın bir numaralı petrol üreticisi, aynı zamanda ithalatçısı ABD bu teknolojiyle günde 4 milyon varil daha fazla petrol üretiyor, dolayısıyla OPEC ülkelerine bağımlılığı azalmış durumda.

6- Konjonktürel bir etmen olarak yaz sıcaklarının geride kalması, Suudi Arabistan başta gelmek üzere Körfez ülkelerinin serinleme amaçlı enerji gereksinimini azalttı. Sonbaharla birlikte artan petrol arzı sonucunda fiyatlar da yüzünü aşağı doğru çevirdi.

7- NATO müdahalesinin ardından iç savaşın patlaması sonucu Libya’da günlük petrol üretimi 200 bin varile kadar inmişti. Ülkede kan akmaya devam etse de, rafineriler 900 bin varil petrol pompalayacak kapasiteye erişti. IŞİD’in Musul’u işgali bile korkulduğu gibi Irak’ın petrol satışlarını aksatmadı. Çarpışan taraflar silah ihtiyacını karşılamak için kapasite sınırlarını zorlayarak üretime abanıyor.

8- Tartışmalı bir maddeye geldik. Bir teze göre, Suudi Arabistan ABD’nin son 5 yılda yüzde 65 daha fazla petrol üretebilir hale gelmesinden rahatsız, tahtının sallandığı endişesini yaşıyor. Kendi petrollerinin maliyet avantajına güvenerek ABD’nin daha yüksek maliyetli kaya petrolü üretimini boğmaya çalışıyor. Rakamlar net olmamakla birlikte 80 doların altı varil fiyatlarının bazı üretim havzalarını rantabl olmaktan çıkaracağı kabul ediliyor. Bu nedenle ucuz fiyatlarla piyasaya petrol sürüyor.

9- Daha inandırıcı bir senaryo ise, eylülde ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Suudi Kralı Abdullah arasında yeni bir “oyun planının” devreye sokulduğunu öne sürüyor. Suudi Arabistan ve yakın müttefikleri Kuveyt, Bahreyn, BAE petrol fiyatlarının düşüşüne dayanabilecek, tuzu kuru ülkeler. Buna karşın ABD-Suudi ekseninin hasımları, başta Rusya olmak üzere İran, Venezuela, Ekvadorun ihracatları büyük ölçüde petrol fiyatlarına bağımlı. Düşük petrol fiyatlarıyla yeni bir “soğuk savaşa” yelken açıldığını savunanlar, 1986 yılında Washington-Riyad ekseninin benzer bir stratejiyi uyguladığını, Suudi Arabistan’ın arzı artırarak dünyayı petrole boğmasıyla, Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar uzanan bir sürecin fitilinin ateşlendiğini vurguluyorlar.

10- ABD’deki neoconların enerji sektörüyle organik bağları biliniyor. Düşük enerji fiyatlarının başta Exxon Mobil, Chevron olmak üzere petrol şirketlerini olumsuz etkileyebileceği düşünülebilir. Ama ABD’nin Irak işgali ve diğer jeopolitik hamlelerinde bu şirketlerin sesinin çıkmadığını, kendi orta-uzun vadeli çıkarları Pentagon’un hamleleriyle örtüştüğünde yeşil ışık yaktıklarını hatırlamakta yarar var. Son yıllarda yüksek seyreden fiyatların bilançolarını sağlamlaştırdığı, OPEC içindeki muhtemel çatlakların da tek tek ülkeler karşısında pazarlık güçlerini artıracağı düşünülürse, enerji lobisi de 70-80 dolar aralığındaki varil fiyatlarına destek verebilir.

Türkiye’nin enerji ithalatına yılda 55-60 milyar dolar harcayan bir ülke olarak, petrol fiyatlarının düşüşünü sevinçle karşılaması doğal. Kabaca, petrol ithalatının enerji faturasının üçte ikisini oluşturduğu göz önüne alınırsa, haliyle enflasyona olumlu etkisi de görülecektir. Ne var ki, son dönemlerde iç talebi zayıflayan, sınırlı büyümesini büyük ölçüde net dış ticaretten sağlayan bir ekonominin, ihracat pazarlarının bu süreçten nasıl etkileneceğini de hesaba katması gerekir. Ne yazık ki sırasıyla Rusya, İran, BAE, Azerbaycan’ın ithalat kapasitelerindeki daralma, kaçınılmaz biçimde ihracat performansına olumsuz yansıyacaktır.