Erkekliğin abuk sabuk “erkek olma” aşamaları tarumar edilmeli, bu tahribatın bitmesi beklenmeden rakı aradan çıkarılmalıdır. Zavallı erkek sünnet olur önce: “Hah şimdi erkek oldun.” Daha yolun başındadır halbuki. Askere gidince de “hah şimdi erkek oldun” olacaktır. İlk ilişkisini yaşayınca da, evlenince de, ve elbette ilk rakısını içince de erkek olur. Bu şeyler hep cinsiyetçi bir terfi olarak yüceltilir.

Rakı ve erkeklik

Rakının, meyhanenin, çilingirin başında iki büyük fenalık vardır. Birincisi, malum adap bilmeyenler. Sarhoş olanlar, ağzı yüzü kayanlar, ritm bozanlar. Bunu çok sık hayırlı olmayan cümlelerle anıyoruz zaten. 

Bir diğeri de rakının “erkek içkisi” olarak anılmasıdır.

ABARTALIM BİRAZ 
Oysa rakı, erkek içkisi olamayacak kadar sınıflar, cinsiyetler ötesidir. Başına oturmuş ölümlüleri eşitler. Rakı işleri devlet işlerine benzemez. Fitne fesat hesap kitap taşımaz. Düz, dümdüzdür. Büyüsü basitliğindedir. Basit dediğiniz karman çorman bir şey değil midir zaten yahu? Go oyunu gibi. Öğrenmesi bir dakika sürer. Oynaması bir ömür.

Abartıyor muyuz? Rakı işte kardeşim. Şişenin tepesindeki kapağın çevrilerek açıldığını bilecek kadarcık bir bilgi rakıya ulaşmak için kafidir. Ya sonra? Abartıyor muyuz? Elbette abartıyoruz. Abartmayı seviyoruz, ne var? Küçümseyelim mi? Herkes önemsediği şeyi abartır. Ben de 500 yıllık bu tarihi önemsiyorum. İçinde milyon çeşit ders görüyorum. Her gün çok şey öğreniyorum. Hal böyle olunca da evet, abartıyorum. Yalnız olmadığımı da biliyorum. “Yahu her hafta rakı yazısı yazılır mı? Konu bulamayacaksın” diyen kimse de kalmadı üstelik. 

GÜNCELLEME İSTEYEN ERKEKLİK 
Dağılmayalım. Rakı, bir erkek içkisi olarak anılıyor hakikaten. Rakı, gelişimini büyük oranda tamamlamış bir içki. Rakı markalarının çeşitlenmesinden ben de memnunum. Ama bunlar bir noktadan sonra fantezi şeyler. Üç distile beş distile yaş üzüm, kuru üzüm, birazı yaş birazı kuru üzüm rakısı filan yapılsa da rakı yahu bu, rakı işte. 

Ama erkeklik rakı gibi gelişimi tamamlanmış bir süreç değil. Erkeklik epey yüksek güncellemeler istiyor. 

5 yaşında ve bir oğlan ve kız çocuğu tasavvur edin. Yürüyorlar. Oğlan muhtemelen şaşkın bir şekilde sağa sola bakmaktan önünü göremiyordur. Yine yüksek olasılıkla yanındaki birileri sayesinde yönünü bulur. Kız ise çevresini incelemeyi ihmal etmeden hedef dahilinde yürür. Oğlan çocuğu elinde arabası saçma sesler çıkararak oynarken kız çocuğu oyununda bir hayat simülasyonuna girmiştir bile. Sonrası bizim memlekette daha da hazin. Önce annesi bakar, sonra karısı. Maalesef memleketimizdeki erkeklerin ciddi bir bölümü yemek yapmak, yıkanmak, evini temizlemek filan gibi kendi temel ihtiyaçlarını yalnız başlarına yapmak yetisinden yoksundur.

Ama çocuğu -nedense- onun soyadını alır. Yasalar ne derse desin torpilli mirasçı odur. TBMM’de, parklar ve bahçelerde, artistler kahvesinde, üniversitelerde her yerde o vardır. Her gün bir kadın öldürür, acayip komiklikte cezalar alır.

ERKEK DÜNYA  
Düşünsenize insanlığın kendi başına kalsa temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak yarısı yönetiyor dünyayı. 

Hayır, ben öbür yarısı yönetsin demiyorum. Eş-başkanlık sistemine geçelim ve her ortamın yarısını cebren kadın yapalım da demiyorum. Bütün bunların kendiliğinden böyle olmayışı ile dünyanın bu berbat hali arasında bir bağlantı olduğunu söylüyorum.

RAKI DA AYNI ŞEKİLDE.
Bir kere her şeyden önce erkekliğin abuk sabuk “erkek olma” aşamaları tarumar edilmeli, bu tahribatın bitmesi beklenmeden rakı aradan çıkarılmalıdır. Zavallı erkek sünnet olur önce: “Hah şimdi erkek oldun.” Daha yolun başındadır halbuki. Askere gidince de “hah şimdi erkek oldun” olacaktır. İlk ilişkisini yaşayınca da, evlenince de, ve elbette ilk rakısını içince de erkek olur.

Hiçbiri erkeklikle zerre kadar ilgili olmayan bu şeyler hep cinsiyetçi bir terfi olarak yüceltilir. 

ERKEK RAKI İÇER, KADIN ZULÜM ÇEKER 
Erkek rakı içer, kadın zulüm çeker. İçmeyi bilmiyorsa ehli adap değilse şiddet uygulayabilir, flört etmenin dozunu kaçırabilir, tacizkâr davranabilir.

Bir de “aile hayatı içi akşamcılık” vardır. O da kadın için bir zulüm olabilir. Pikniğe giderler misal. Ne güzel. Çoluk çocuk iki eğlensinler değil mi? Erkek çalışır. Mangalı o yapacaktır. Kadın her şeyi hazırlar, dizer temizler, yerleştirir. Erkek gelir oflaya puflaya “mangal yapar”. Sonra bütün o temizlik faslı vesaire de genellikle kadına kalır. Erkek bütün bunlar olurken bir de ha bire sorar: “Nasıl, lokum gibi olmuş değil mi?” Hem işe kendi belirlediği formatta ve bütünüyle o piknikle kurduğu haz ilişkisi dahilinde katılmış, asla işbölümü yapmamış hem de sürekli takdir bekliyor. Buna hâlâ kırda bayırda şahit oluyorum. Evlerdeki durumu bilmiyorum. Ama eminim ki bugün de evinde kocasının çilingirine hizmet eden fakat bir tek olsun rakı içmeyen birçok kadın vardır. 

İYİYE GİDİYOR AMA... 
Hakikaten bir iyiye gidiş var. Önceden verdiğim rakamları tekrarlayalım önce. Melis Alphan’dan öğrendiğime göre (1,5 sene önce Hürriyet’e yazmış) 2005’te kadınlar rakı tüketicilerinin ’unu oluşturuyorken bu oran ikiye katlanmış. Rakı içen toplam kadın sayısı 2 milyon 161 binmiş. Alphan’ın yazısına kadar geçen bir yıl içinde rakı içen kadın sayısı %24 artarken alkol tüketen kadın sayısındaki artış %5’i bile bulmamış. Yani, kadınların rakıya talebi eskisinin altı katı. Daha ilginç olanı 2008’de kadınlar rakıyı pek statü ve sınıf içkisi olarak görmezken, 2012 Ocak ayında kadınların %31’i için rakı statü emaresi.

Dahası, eskiden kavgası gürültüsü daha bol olan, kadınların adım atamadığı meyhaneler kadınların girmesiyle birlikte daha nezih, temiz ve güzel yerler oldular. Burası kesin.

Durum böyle olsa dahi hâlâ yeterince iç açıcı değil. Daha ileri gidelim, “kadınların çok takıldığı meyhaneler”de dahi kadın oranı TBMM’yi ancak tutturur.