TBMM’ye gelen tasarı yasalaşırsa, imar planı değişikliklerinden doğan arsa değer artışlarının yarısına merkezi yönetim el koyacak. Millet bahçeleri yoluyla kıyılarda yapılaşmanın önü açılacak. Yüksek katlı yapılaşma yasaklanmayacak, planla belirlenecek!

Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi TBMM’de komisyon gündemine geldi. Çoğu durumda olduğu gibi esaslı kısmı bazı kanunlar bölümünde yer alıyor. Daha somut ifade etmek gerekirse, bu kısımda imar hakları, imar haklarından doğan değerlere kimin çökeceği, son dönemdeki popüler ismiyle dikey mimarinin nasıl yatay mimari haline getirileceğine yönelik önemli düzenlemeler yer alıyor.

Önce kanun teklifinin gerekçe kısmında yer alan bir tespite dikkat çekmek gerekiyor; Gerekçe, “sürdürülebilir bir kent aynı zamanda odağında da insanı almalıdır. Dolayısıyla da yaşanabilir olmalıdır. Bu açıdan ele alındığında, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir şehir kompakt ve kapsayıcı olmalı ve orada yaşayan kentliler de işe, okul/sağlık gibi hizmetlere ve çeşitli imkanlara kolaylıkla erişebilmelidir” (s.1) tespitini yapıyor. Kompakt kentin dağınıklığa ve saçaklanmaya izin vermeyen bir gelişme anlamına geldiği düşünülürse, bu teklifin altına imza atan AKP’li milletvekillerinin kenti Kuzeye doğru dağıtan Kanal İstanbul projesine karşı tavır almalarını beklemek gerekir.

Öte yandan gerekçenin sadece Kanal İstanbul ile değil kendi yaptığı düzenlemelerle de tutarlı olmadığı değişiklik maddeleri incelendiğinde ortaya çıkıyor.

Çok sayıda değişiklik içinde imar düzeni ve rant ile olan maddeler üzerinde durmak gerekirse, en önemli değişikliklerden biri, son dönemde bir kez daha güncelleşen yüksek katlı yapılaşmaya ilişkin yapılıyor. Daha önce birçok planda yükseklik serbest ibaresi konularak, imar haklarının mülk sahipleri tarafından istenildiği biçimde kullanılması mümkün oluyordu. Öngörülen düzenleme bundan sonra yüksekliğin planda belirlenmesini öngörüyor. Dolayısıyla bu düzenlemeyle yüksek katlı yapılaşmanın önüne geçilmiyor, sadece yapılaşmanın planlarda önceden belirlenmesi öngörülüyor.

Diğer yandan aynı düzenlemenin parçası olarak, hali hazırda yükseklik sınırlaması yapılmamış planlı ancak yapılaşmamış parsellerde imar haklarına dokunmamak koşuluyla çevredeki yükseklik koşulları dikkate alınarak yeniden düzenlenme yapılması öngörülüyor. Bu noktada yüksek imar hakları verilmiş olan parsellerde, yükseklik sınırlamasının ciddi olması durumunda yapılaşmanın parsele sığmaması gibi garabet durumlarla karşılaşılması kaçınılmaz olabilir; dahası oluşacak kütleler çevresinde boşluk bırakmadığı ölçüde, “yüksek katlı yapılaşma iyiymiş” dedirtebilir.

İkinci önemli değişiklik kıyılarla ilgili geliyor. Kıyılarda bütün tahribata karşın, mevcut Kıyı Kanunu ve İmar Yasası kıyıları korumaya yönelik önemli kısıtlamalar getiriyordu. Tasarı, millet bahçelerini kısıtlamalara tabi kıyılarda mümkün kılıyor. Altı çizilmesi gereken millet bahçeleri yeşil alanlardan farklı olarak yapılaşmaya izin veren bir çerçeveye sahip; dolayısıyla kıyılarda millet bahçeleri demek, yeşil alan adı altında çeşitli yapılaşma biçimlerinin önünün açılması ve kıyı talanı anlamına geliyor.

Üçüncü önemli değişiklik plan değişikliği yoluyla imar haklarının artırılmasına ve bu değişiklikten doğan değer artışlarına kimin el koyacağına ilişkin bir düzenleme yapıyor. Plan değişikliklerinin parsel bazlı olmaktan çıkarıp, 1000 metrekarenin üzerindeki adalar bazında yapılmasını öngören düzenleme, plan değişikliklerinden doğan ek sosyal ve fiziksel donatıların aynı yerde karşılanamaması durumunda, 500 metreden daha uzak olmayan bir alanda karşılanmasını öngörüyor ki, bu bugünkü mülkiyet ve yapılaşma düzeninde neredeyse imkansız bir koşul anlamına geliyor. Ayrıca bu tür alanlarda yapılacak değişikliklerin maliklerin tamamının rızasıyla olması koşulunu da getiriyor.

Ardından gelen düzenleme bu tasarının en tartışmalı değişikliğine işaret ediyor. Bu tür imar planı değişiklikleri ile “değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamı değer artış payı olarak alınır” yönündeki düzenleme, söz konusu imar planı değişikliklerinin bir kaynak yaratma aracı olarak görüldüğüne işaret ediyor. Bu tür plan değişikliklerinin büyükşehirlerde yoğunlaştığı düşünülürse, söz konusu değer artışının hangi kamu kurumuna yönlendirildiği sorusu önemli hale gelmektedir. Düzenleme söz konusu değer artışının yüzde 25’ini ilçe, yüzde 25’ini büyükşehir belediyelerine ödenmesini ön görürken, yüzde 25’i Çevre ve Şehircilik Bakanlığı dönüşüm projelerine olmak üzere, geriye kalan yüzde 50’lik payı merkezi yönetime aktarıyor. Büyükşehir statüsünde olmayan yerleşmelerde de, benzer bir merkezileştirme mantığıyla, değer artışının yüzde 40’ı ilgili belediyeye, yüzde 60’ı ise çeşitli kalemler altında yine merkezi yönetime aktarılıyor.

Bir bütün olarak bakıldığında; bu tasarı bir yandan yüksek katlı yapılaşmayı önleme diğer yanda imar planı değişikliklerinden doğan haklarını kamuya aktarma adına çıktığı yolda; yüksek katlı yapılaşma koşullarını bir kez daha muğlak bırakırken, imar planı değişikliklerini merkezi yönetim için kaynak yaratma açısından daha sistematik bir kapı haline getiriyor. Bu arada millet bahçeleri aracılığıyla da, kıyıların talanı yönünde yeni adımlar atılıyor. Bu uygulamanın da bir merkezi yönetim icraatı olduğu dikkate alınırsa, memleketin imarı her gün biraz daha merkezin kontrolüne geçiyor.