Son zamanlarda şarlatanlar ilgi toplamak için CERN’de yapılan araştırmalar hakkında cehalet ile yoğrulmuş komik çıkarımlarda bulunuyor. Bunlardan biri CERN’de uzay yolculuğunu sağlayacak portal açılmak istendiği.

Safsatalar ve sahte bilimin iddiaları

Prof. Dr. Sertaç Öztürk - @Sertac_Oztrk

Şarlatan Türk Dil Kurumu’na göre “kendi bilgi ve niteliklerini överek karşısındakini kandıran, bilir geçinen kimse” olarak tanımlanmaktadır. Safsataların şekillendirdiği uydurdukları, sahte bilimi paylaşan ve bundan ciddi miktarda gelir elde etmeye çalışan şarlatanların sayısı her geçen gün artıyor. Günümüzde artık farklı isimler adı altında meslek bile olmuş durumda. Bugünkü yazımda bazı safsatalarına bilimsel cevaplar vereceğim. 

Son zamanlarda bazı şarlatanlar daha çok ilgi toplamak için CERN’de yapılan araştırmalar hakkında cehalet ile yoğrulmuş komik çıkarımlarda bulunuyor.

Bunlardan biri de CERN’de uzay yolculuğunu sağlayacak bir portal açılmak istendiği şeklinde. Önce CERN nedir, kısaca anlatayım. Açılımı Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi olan CERN, İsviçre’nin Cenevre şehrinde 1954 yılında kuruldu. “Barış için bilim” sloganı ile din, ırk, mezhep, cinsiyet farklılığı gözetmeksizin insanlığı uluslararası ortak bir bilim gayesi etrafında toplamak için kurulmuş çok özel bir yapıdır. CERN’ün üç temel amacı vardır; bilginin sınırlarını zorlamak, yenilikçi teknolojiler geliştirmek ve eğitim. Bilginin sınırlarını zorlamak için insanlığın geliştirdiği belki de en teknolojik aygıt olan büyük hadron çarpıştırışında protonlar 6.5 TeV enerjiye kadar hızlandırılıp, kafa kafaya çarpıştırılıyor. Bu sayede büyük patlamadan hemen sonraki ortam tekrar oluşturulup evreni daha iyi anlamamıza yardımcı olacak veriler toplanıyor.  

Portal açmak 

Şimdi gelelim portala. Uzay-zamanda portal açmak demek aslında bir solucan deliği oluşturmaktır. Solucan deliği Einstein’in genel görelilik kuramı tarafından tahmin edilen ve uzay-zamanda bir tünel açılarak teorik olarak bir geçişin olabilme fikridir. Genel görelilik kuramına göre kütle uzay-zaman dokusunu eğer ve bu eğrilik kütle çekimi olarak algılanır. Kütle yoğunluğu eğer çok yüksek olursa uzay-zaman dokusu çok fazla çöker ve ışığın bile kaçamayacağı karadelik adı verilen yapılar oluşur. Örneğin dünyayı bir karadelik yapmak isteseydik bir boncuk boyutlarına sığacak kadar sıkıştırmamız gerekirdi. Eğer uzay-zamanda meydana gelen bu eğrilikler bir şekilde birleşirse o zaman teorik olarak uzayda bir tünel açmış ve bir solucan deliği oluşturmuş olursunuz. Fakat solucan deliğini kararlı ve açık tutmak için onu negatif enerjiyle doldurmak gerekirdi. Örneğin protonun milyonda biri boyutunda bir solucan deliği yaratmak ve onu açık tutmak isteseydik, güneşin on milyar yıl boyunca ürettiği kadar enerjiye ihtiyacımız olurdu. Bir uzay aracının geçebileceği büyüklükte bir solucan deliği açmak için bundan çok daha fazla enerjiye ihtiyacımız olacaktır. Şimdi gelelim CERN’deki enerji miktarına. Parçacık fiziğinde daha pratik olsun diye enerji birimi olarak joule yerine elektrovolt birimini kullanırız. Eğer 6.5 TeV’lik bir protonun enerjisini joule cinsinden ifade ederseniz bu 0.000001 olur ki bu aslında uçan bir sivrisineğin kinetik enerjisine eşittir. Dolayısıyla CERN’de bir portal açmak bilimsel olarak mümkün değildir.  

Işınlanma 

“Kadim zamanlarda ışınlanma yapılıyordu. Aslında bilim insanları ışınlanmayı buldu, CERN’de ışınlanmayı araştırıyorlar” safsatası da oldukça eğlencelidir. Işınlanmayı ne zaman bulacaksınız diyenler de oldukça fazla. Uzay Yolu filminde gördüğümüz ışınlanma olayı kısaca bir canlının veya bir nesnenin bulunduğu mekânda yok olup, başka bir mekânda birebir aynı olacak şekilde tekrar ortaya çıkmasıdır. 70 kg ağırlığında bir insanı ışınlamak istediğimizi hayal edin. Böyle bir insanda yaklaşık 7 milyar kez milyar kez milyar (yani yaklaşık 10 üzere 28) tane atom vardır. İlk önce bu devasa sayıdaki atomların pozisyon, nitelik, tür gibi bilgilerini bir şekilde çözümleyip, kaydetmeniz gerekir. Sonra bu atomları teker teker birbirinden ayırıp, o insanı yok etmeniz lazım. Sonra kaydettiğiniz bilgiyi uzakta başka bir yere transfer etmeniz ve sonrasında orada bulunan atomlardan o insanı tekrar oluşturmanız gerekir. Bilginin ışık hızından daha yüksek bir hızda iletilemeyeceğini ve ayrıca iletilmesi gereken bilgi miktarının da en az milyar kez milyar defa terabit mertebesinde olacağını belirteyim. Farz edelim ki başka bir yerdeki cihaz gelen bilgiyi işlesin ve atomları bir dantel edasında tekrar dizsin. 10 üzeri 28 tane lego parçacından Voltran’ı oluşturmak gibi olacaktır bu. Cihazın saniyede 1 trilyon atomu hatasız dizdiğini varsaysak bile bir insanı yeniden oluşturmak yaklaşık 300 milyon yıl sürecektir ve gereken enerji kabaca E=mc^2 bağıntısı ile tahmin edilebilir. Işınlanma pratikte mümkün oldu diyelim. Işınlanan şey o insanın bir kopyası olacaktır ve istediğiniz kadar kopya sayısını arttırabilirsiniz. Her bir kopya aynı bilinçte mi olacak, her bir kopya aynı kişi olarak kabul edilebilir mi soruları felsefecilerin üzerinde düşüneceği güzel sorular olurdu. Özetle anlaşılacağı üzere bir insanı veya makro bir cismi ışınlamak mevcut teknoloji ile akla ve mantığa aykırıdır. Bilim insanları atomik boyutlarda ışınlanma üzerinde araştırmalar yapıp, bulgularını paylaşıyorlar. Bir atomu ışınlamak ile bir insanı ışınlamak tamamıyla farklı şeyler.

Bilmek emek ister 

Yer olmadığı için burada yazamadığım daha birçok safsata astrologlar, kuantum yaşam koçları ve holistik gurular tarafından pompalanıyor. Çok temel mantık yürütmeleri ve basit hesaplar ile bu şarlatanların tüm safsatalarını kolaylıkla çürütebilirsiniz. Ama bilimsel gerçekleri anlamayacaklar, inkâr edecekler ve saldıracaklardır. Çünkü bilmek pahalıdır. Emek, araştırma, düşünme ve çaba ister. Rahatsız edici gerçekler mutsuz etse de kabul edilir. Doğayı, evreni ve insanı anlamak için hep bir çaba vardır. Bilinenlerin sadece bir damla su, bilinmeyenlerin ise koca bir okyanus olduğunun farkındadır bilen insan. Bilgi olduğu gibi kabul edilmez, her daim sorgulanır. 

Oysa körü körüne inanmak, olduğu gibi sorgulamadan kabul etmek ucuzdur. Rahatsız edici şeyler bilimsel bulgularla desteklense bile inkâr edilir. Var olan inanç kalıpları tartışmaya kapalıdır ve mutlak doğru olarak kabul edilir. Bilgi eksikliği ve doğru mantık yürütememe sarmalından tüm kâinatı çözme iddiası mutluluk verir. Öz eleştiri yapmak yerine tüm suçu gezegenlere, şeytani dış güçlere atmak rahatlatıcıdır, bir kaçış yoludur. Sorgulama yoktur.  

Üniversite mezunu eğitim almış kişilerin de böyle safsatalara güçlü bir şekilde inandıklarını sıklıkla görürüz. Sorun eğitimsizlik değildir çünkü. Richard Feynman’ın çok güzel bir sözü vardır: “Sorun insanların eğitimsiz olması değil. Sorun, insanların kendilerine öğretilenlere inanacak kadar eğitilmeleri, ancak kendilerine öğretilenleri sorgulayacak kadar eğitilmemeleridir.” Sorgulayın, hesaplayın ve şarlatanlara inanmayın.