Yoğun bakım tedavisine ihtiyaç duyan hastaların sayısının artması ve yoğun bakım yatak kapasitesini aşması, İtalya örneğinde gördüğümüz gibi, sağlık sisteminin çökmesine neden olabiliyor. Çünkü bütün dünyada yoğun bakım yatağı sayısı oldukça kısıtlı

Sağlık sistemimiz koronavirüs salgınına hazır mı?

Dr. Onur Arpat

Koronavirüs salgını Türkiye’de kendini yavaş yavaş hissettirirken, en çok tartışılan konulardan biri sağlık sistemimizin bu salgına ne kadar hazırlıklı olduğu. Salgının en acı şekilde vurduğu İtalya’da “sağlık sisteminin çöktüğünü” ve ölümlerin bu nedenle akıl almaz boyutlarda artarak 10.000’i aştığını biliyoruz. Sağlık sisteminin çökmesi, hastanelere bakılamayacak kadar fazla sayıda hastanın yığılması sonucu yaşandı. Böyle bir durumda en çok hizmete ihtiyacı olanları daha hafif hastalardan ayırmak zorlaşır, zor durumdaki hastaların yardım alamaması trajik sonuçlara yol açar.
Başlıktaki sorunun yanıtını en başta verelim: Hayır!

Sağlık sistemimiz pandemi düzeyinde bir salgına hazır değil. Yine de sakin olmakta fayda var. Çünkü 21. yüzyılda -en gelişmişleri dahil- hiçbir ülkenin sağlık sistemi salgınlarla mücadele etmek için kurulmadı. Pandemiler geçmiş yüzyılların sorunu gibi görülüyordu, 20. yüzyılın önemli tıp alanları olan enfeksiyon hastalıkları ve mikrobiyoloji önemini kaybetmiş sayılıyordu.

Koronavirüs salgınına yakalanan ilk ülkeler olan Çin ve İtalya’dan enfeksiyona dair epey bilgi elde ettik. Buna göre virüsle enfekte olan insanların yaklaşık %80'i profesyonel bir tıbbi bakım gerektirmeden hastalığı evinde dinlenerek atlatabiliyor. Kalan %20'lik hasta grubunun hastanede tedaviye ihtiyacı oluyor. Bunlardan dörtte üçü normal serviste hafif tıbbi müdahalelerle hastalığı atlatabilirken, %5’lik küçük bir grubun ise durumu kötüleşiyor ve bu hastalar yoğun bakım tedavisine ihtiyaç duyuyor. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de normal servislerde tedavi edilebilecek hastalar için yeterli yatak kapasitesi mevcut. Asıl büyük sorun, yoğun bakımda tedavi edilmesi gerekecek %5’lik hasta grubuna dair.

Yoğun bakım tedavisine ihtiyaç duyan hastaların sayısının artması ve yoğun bakım yatak kapasitesini aşması, İtalya örneğinde gördüğümüz gibi, sağlık sisteminin çökmesine neden olabiliyor. Çünkü bütün dünyada yoğun bakım yatağı sayısı oldukça kısıtlı.

Böyle bir salgında iyi sağlık hizmeti verebilmemiz ve sağlık sistemimizin çökmemesi için ihtiyaçlarımızı dört ana başlıkta sıralayabiliriz.

► Yoğun bakım yatak sayısı
► Yoğun bakımda çalışabilecek doktor sayısı
► Yoğun bakımda çalışabilecek sağlık personeli sayısı
► Yoğun bakım yatak sayısını artırabilme kapasitesi

Toplam yatak sayısı

Türkiye'nin yoğun bakım yatak sayısı Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre 25.000 civarında. Bu hem Avrupa hem de dünya ortalamasının üstünde, oldukça iyi bir sayı. Avrupa’nın en yüksek yoğun bakım yatak kapasitesine sahip ülkesi olan Almanya’da bile yatak sayısının 28.000 civarında olduğunu düşünürsek Türkiye’nin bu anlamda iyi durumda olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşılık şu anda büyük bir kriz yaşayan İtalya'da yoğun bakım yatak sayısı sadece 10 binin biraz üzerindeydi.

Yoğun bakım doktoru sayısı

Ancak yoğun bakımları doğru şekilde çalıştırıp hastaları hayatta tutabilmek için sağlık personeline ihtiyacımız var. Bu noktada Türkiye'nin maalesef çok iyi durumda olmadığını görebiliyoruz.

Dünya Bankası'nın verilerine göre Türkiye'de 1000 kişi başına düşen doktor sayısı 1,7 civarında. Bu oldukça düşük bir oran. Maalesef şu anda çok kötü bir salgın sınavı veren İran ile benzer. Oysa bu oranın Almanya'da 1000 kişi başına 4 doktora kadar çıktığını görüyoruz. Yine şu anda çok kötü deneyimler yaşamakta olan İtalya'da da bu oranın 4'ün biraz altında olduğunu görüyoruz. Bu elbette tek başına bir kriter değil, çünkü çok sayıda doktorunuz olsa bile, her doktor yoğun bakım hizmeti veremez. Yoğun bakım hizmeti özel bir eğitim gerektirir. Yine de genel bir fikir vermesi açısından 1000 kişi başına doktor istatistiğinde çok iyi durumda olmadığımızı söylememiz gerekir.

Yoğun bakımda çalışabilen sağlık personeli sayısı

Daha kötü durumda olduğumuz bir başka istatistik ise, 1000 kişi başına düşen hemşire sayısı. Zira bir yoğun bakımı çalıştırabilmek için doktordan fazla hemşireye ihtiyacımız var. Türkiye'de 1000 kişi başına düşen hemşire sayısı 3,2. Elbette 1000 kişi başına düşen sağlık personeli sayısının 1,5 civarında olduğu İran kadar kötü durumda değiliz ancak virüsle savaşta çok zorlanan İtalya'nın oldukça gerisindeyiz. Bizde 3,2 olan bu istatistik İtalya'da 5,5. Almanya'da ise 13'ün üstünde.

Yatak artırabilme kapasitesi

En başta hiçbir ülkenin sağlık sisteminin böylesi bir salgına hazır olmadığını söylemiştim. Böyle bir durumda belki de en önemli meselelerden bir tanesi "yoğun bakım yatak sayısını arttırabilme kapasitesi". Bu ne demek? Yatak sayımız ne kadar yüksek olursa olsun, virüs çok hızlı yayılırsa yoğun bakım yatak sayımız bu hastaları bakmaya yetmeyecek. Bu durumda hızla normal yatakları yoğun bakım yatağına çevirmemiz gerekecek.

Örneğin Almanya'da "orta bakım" adı verilen özel gözlem yatakları hızla yoğun bakım birimlerine çevrilerek yoğun bakım yatak kapasitesi birkaç gün içerisinde 40.000'lere çıkarıldı.

Bu kolay bir iş değil. Normal bir yatağı yoğun bakım yatağına çevirmek için ciddi bir ekipman desteği gerekiyor. Örneğin her yatağa hastanın hayati değerlerini gösterecek monitör ve solunum sıkıntısı çeken hastalara solunum desteği vermek için gerekli mekanik ventilatör bir yoğun bakım yatağının olmazsa olmazlarından. Bu noktada Türkiye'nin maalesef pek iyi durumda olmadığını söylememiz gerek. Türkiye ne mekanik vantilatörü ne de yoğun bakım için gerekli başka ekipmanları hızlı bir şekilde üretebilecek bir sağlık sanayiine sahip değil. Bu ekipmanları büyük oranda yurt dışından karşılamak zorunda. Ancak şu anda bütün dünyada bu ekipmanlara yönelik ciddi bir ihtiyaç olduğunu düşünürsek, "parasını fazlasıyla verseniz dahi" bunları size sağlayacak yabancı bir firma bulmanız kolay değil. Kriz başladığı andan itibaren pek çok ülke sağlık malzemesi ihracatını yasaklamaya kadar varan sıkı önlemler aldı. Bu nedenle bu ihtiyaçlarını hızlı bir şekilde giderecek ülkelerin ancak bu sanayiye halihazırda sahip gelişmiş batılı ülkeler olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin ABD, Almanya ve Hollanda gibi ülkeler General Electric, Siemens ve Philipps gibi üreticilerini destekleyerek sağlık ekipmanı ihtiyacını hızlı bir şekilde çözebilir. Türkiye'de yoğun bakım yatağı artırmanın bu ülkeler kadar kolay olmayacağını biliyoruz.

Sonuç olarak, dünyada hiçbir sağlık sisteminin böylesi bir salgına tam anlamıyla hazır olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye'nin sağlık sistemi de ne yazık ki birçok başka örnekten daha iyi durumda değil.

Yeterince yoğun bakım yatağımızın, doktorumuzun, sağlık personelimizin olmaması ve bunları hızlı bir şekilde artıramayacak olmamız bize çok açık bir mesaj veriyor:

Salgını önleyemeyeceğiz. Bu nedenle yapabileceğimiz en iyi iş salgının büyümesini ve hastanelerimizi felç etmesini engellemek olacak. Bunu yapmak zorundayız. Başka çaremiz yok.

Lütfen evinizde kalın, mutlak surette gerekmediği sürece dışarıya çıkmayın ve virüsün yayılmasını engelleyin.

Sağlık Bakanlığı'nın yayınladığı 14 Altın kurala mutlaka uyun.

Türk Tabipleri Birliği'nin uyarılarını dikkate alın.

Bu salgını hep birlikte yeneceğiz. Salgını yendikten sonra "yeni ve daha sosyal" bir sağlık sistemini birlikte kuracağız.

O zamana kadar kendinize ve birbirinize iyi bakın.

Hepimize sağlıklı günler dilerim.