Ekonominin geleceği ile ilgili taşınan kaygılar sektörden sektöre değişiklik gösteriyor. Hatta büyükten küçüğe de farklılık arz ediyor. Mesela son zamanlarda Koç, Sabancı gibi kuruluşlardan hiç, yandık, bittik diye bir telaş, bir sızlanma duydunuz mu? RTE’nin şerrindendir demeyin. O da var, ama daha çok da işler tıkırında olduğundan.


Mesela Koç’u alalım… Koç, zamanında iyi yere dükkan açtı; elindeki irili ufaklı şirketleri ayıklayıp dört temel alanda uzmanlaştı. Tüpraş, devlet tekelini aldı rafinaj işinde tek tabanca adeta para basıyor. Geçen yıl tam 37,5 milyar TL ciro yaptı. 2015 yılının ilk yarısında da firmanın 992 milyon lira net kâr elde ettiği bildirild.


Koç, sanayide otomotiv-“savunma” ve beyaz eşya, finansta da Yapı Kredi ile büyümesini sürdürüyor. Otomobil ve beyaz eşyadaki firmaları sektörlerinin devleri, Yapı Kredi’de de işler tıkırında…


Bu durum, birçok büyük holding için de geçerli. Sanayideki şirketleri yüksek katma değer üreten alanlarda, ama daha önemlisi yatırımlarını enerji gibi, hizmetler hatta gayrimenkul gibi alanlara yatırmışlar.

Sanayiciler…

Sanayiye demir atmış firmalar için ise durumun pek parlak olmadığını İSO Başkanı Bahçevan ilk 500 sanayi firmasını açıklarken dile getirmişti. Hatırlamakta yarar var; “Şirketlerin finansal yapısının sağlıklı olup olmadığının en önemli parametrelerinden olan toplam borçların öz kaynaklara oranı ise geçen yıl olduğu gibi yine yüksek bir oran olan yüzde 132 seviyesini korudu” diyordu Bahçevan ve sanayide düşük teknolojili yoğunlaşmaya dikkat çekiyordu.


Şirketlerin 2014 verilerine göre düşük teknoloji kullanım oranı yüzde 40, orta-düşük teknoloji kullanımı yüzde 37, orta-yüksek teknoloji kullanımı yüzde 19 ve yüksek teknoloji kullanımı yüzde 3 olarak saptanmıştı... Bu sanayinin çok da öz evlat muamelesi görmediğini gösterirdi…
Satışlarının yüzde 1’i bile (yüzde 0,7’si) AR-GE harcamalarına ayrılmıyordu. Yabancı sermaye paylı kuruluşların sayısı 2014 yılında 126’ya gerilemişti.


500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nun faaliyet kârı bir önceki yıla göre yüzde 6,4’e gerileyerek 30 milyar TL’ye düştüğünü vurgulayan Bahçıvan, “Bizim için esas olan sanayicinin faaliyetinden elde ettiği kârdır. Bu rakamda gerileme olması oldukça düşündürücü. Sanayicilerin kârlılık artışında faaliyet dışı imkânlarının olumlu etkisi oldu. Ancak ana faaliyeti olan sanayiden elde ettiği kârlılığın asla geri plana itilmemesi gerekli” diye konuşuyordu.


Birçok sanayici, doların TL karşısında değer kazanacağını doğru tahmin ederek dolara yaptığı yatırım sayesinde zararlarının bir kısmını telafi etmişti. Bahçevan’ın faaliyet dışı kazanç dediği buydu.


Doğrudan faaliyet üstünden elde edilen kârlar 2013 yılında 36 milyar lira iken bu kâr 2014 yılında 30 milyar liraya düşmüştü. Bir de enflasyonu dikkate alırsanız, aslında reel kârlarda düşüşten söz etmek daha doğru bir ifade olacaktı.
Sanayi bu durumu yaşarken finans sektörü ne durumda?

Finans şıngır mıngır…

Finansın omurgasını oluşturan 50 banka için ise durum, sanayi kadar gamlı, kasvetli değil. Tersine banka sistemi 2014’te yaşanan faiz türbulansını çabuk atlatıp 2014’te net faiz gelirlerini 52 milyar TL’den 57 milyar TL’ye, vergi sonrası dönem kârını da 23,5 milyar TL’den 24,7 milyar TL’ye çıkardı.


Bu yılın ilk yarısına ait banka kârları verisinden de anlıyoruz ki, bankaların işleri yolunda.


BDDK verilerine göre bankacılık sektörünün ilk yarı net kârı geçen yıl aynı döneme göre yüzde 11 artarak 13,8 milyar lirayı buldu. Bu, yılın tamamının 26 milyar TL’nin üstünde bir net karla kapatılacağına işaret sayılıyor.


Yurtiçi şube sayısı 12 bin 213’ü bulan ve 87 şube ile de yurtdışında faaliyet gösteren banka sistemi, yurt dışı personeli ile birlikte 218 binden fazla personel çalıştırıyor. Yaklaşık 45 bin ATM ile sistemde yer tutan banka sisteminde, özellikle özel ve yabancı bankaların yüksek kârlılıkla çalıştıkları biliniyor. Kamu bankaları Ziraat, Halkbank, Vakıfbank, Şekerbank, daha çok AKP rejiminin oyun planlarına ve sermayedar kayırmacı sistemlerine uygun yönetildikleri için, özel ve yabancı bankalar kadar yüksek kârlılıklara sahip değiller.


Banka yönetimlerinin ilk yarı ile ilgili verdikleri demeçler de “keyiflerin gıcır” olduğuna işaret ediyor. Örneğin yılın ilk 6 ayında net dönem kârı 1 milyar 820 milyon TL olan İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali şöyle konuşmuş; “İş Bankası yılın ikinci çeyreğinde de sorunsuz ve istikrarlı büyüme politikasını başarıyla uygulamış ve aktif büyüklüğünü 268,3 milyar TL’ye yükselterek Türkiye’nin en büyük özel bankası olmaya devam etmiştir”.


Akbank, Garanti, Finansbank… Bu bankalarda da keyifler yerinde. Ama şimdilik. Reel sektörde sıkışıklık artarsa bankacılık sisteminin bundan etkilenmemesi düşünülemez.