Mecaz oldu hakikat, hakikat oldu mecaz
Yıkıldı belki esasından eski malumat
Sadullah Paşa

Türkiye’de sinema camiasının bütün bu olup bitenlere sessizlik içinde tepki vermesi, kısaca tepkisizliği normal koşullarda mümkün olmayan bir şey. Üzerinde yaşadığımız topraklarda “suni bir savaşın” başlatıldığını ve sürdürüldüğünü hepimiz görüyoruz. Aynı şekilde, son on beş yıl içinde “iş kazalarında” insan aklının kabul edemeyeceği artışların olduğunu da biliyoruz. Kadın cinayetleri ve tecavüzlerdeki devasa artışa ne diyelim? Eğitim sisteminin çöküşüne, toplumda lise mezunu olanların büyük bölümünün çarpım tablosunu bile bilmediğine hepimiz tanığız. Sendikalı işçi sayısındaki büyük azalışın yanı sıra, işbirlikçi ve işçi düşmanı kimi sendikaların nasıl kurulduğunu ve patronlar/siyasi iktidar tarafından bunların nasıl muhatap alındığını görmeyenimiz var mı?

Bütün bunları düşünürken, sinema camiasının yaptığı filmlere baktığımızda, özel olarak şunu düşünmemek mümkün değil: BUNLAR BAŞKA BİR ÂLEMDE YAŞIYOR.

O zaman soru net bir şekilde ortaya çıkıyor: Uluslararası ödüller ve hatta ulusal ödüller açısından bir patlama yaşadığımız son yirmi beş yıllık dönemde, sinemamız bu kadar toplumdan nasıl uzaklaştı? İkinci olarak ise, sinemacılarımıza bu kadar söz hakkı verildiği halde (Sinemacılarımıza verilen yerde dünyada birinci olabiliriz, rakamsal olarak söyleyemem, ama hiçbir Batılı toplumda sinemacılara bu kadar yer verilmez, hele Amerika’da hiç verilmez), onların söyleşilerinde anlattıklarına bakıldığında, hemen hiç Türkiye’yle hesaplaşmadıklarını, Türkiye’yi kendilerine dert etmediklerini gördüğümüzde, bundan ne anlamalıyız?

Bu çok ilginç bir fenomen ve daha önemlisi sinema camiasının teslim alınma biçimi, bir anlamda siyasal iktidarın Türkiye’yi teslim alması arasında çok ciddi bağlar var. Aynı süreç sinema ve özellikle edebiyat alanında da yaşandı: Türkiye’de ülkenin siyasal haritasını incelemek isteyenler için çok başat bir özellik taşıyor, örnek bir olaydır. Bu olay çözümlendiğinde Türkiye’deki pek çok siyasal durumu da açıklayabiliriz. Her biri birbirinden inanılmaz, akıl/ahlak kabul etmeyen durumların çözümlenmesi kendi tarihimizin anlaşılması çok verimli bir araca dönüşüyor.

Zamanenin şu tabib-i Reşid’ini gör kim
Revac vermek için kendi kar ü san’atına
Vücud-i nazik-i devlet karin-i sıhhat iken
düşürdü re’y-i sakımi frengi illetine
Şair Kazım Paşa