Türkiye’de tuhaf olaylar oldu. Basından okuduğuma göre Ergenekon iddianamesi 5 milyon sayfaymış, iddianamelerin okunması bile ne kadar sürdü? Tuhafıma giden bu savcıya düzülen övgülerde, bizim biraz tuhaflaşmış hatta sapıklaşmış kimi liberallerimiz o sözü geçen savcıdan demokrasi kahramanı gibi söz ediyorlardı. Ergenekonmuş, Balyozmuş, tuhaf davalar sürüyordu, tuhaf davalarda tuhaf insanlar aynı örgüt içinde yer aldığı iddia ediliyordu. Bütün bunların nedeni olarak “Demokrasiyi korumak”, yeni bir darbe tehdidine karşı, “Milleti bilinçlendirmek” gibi paketleyip liberaller bize sundular. Bu iktidarın halkla ilişkilerini liberaller üstlendi, en büyük yalanları onlar söyledi.

Zatışahanelerinin fikirle, akılla, bilimle, demokrasiyle, halkın tercihleriyle bir alakası olmadığı çok açıktı, hiçbir zaman demokratik olmadı ki! Şimdi Türkiye yeniden kan banyosu yapmaya başladı: Seçim mitinglerine, barış yürüyüşlerine kadar sıçradı, kanlı canlı bombalar. Bu arada tarihe geçtik, mafya babası ve hırsızlıkla başlayıp katillikle kariyeri devam eden bir kanun-dışı suç örgütünün lideri memleket evladı olarak seçim toplantısı gibi halka açık miting yapıyor. İşte liberallerin on yıl boyunca sürekli söyledikleri yalanın zirvesi bu. Bugün bu insanların toplanıp hep birlikte “AKP ve zatışahaneleri muhalifi” gibi görünmesi alçakça bir yalan, bu insanların yazdıklarının önemli bir bölümünü kendileri yazmadı, aksine derin devlet bunları finanse etti, yazı servisi yaptı, bu kirli dönemin altyapısını hazırladı. Düşünün ve asla unutmayın: Metin Lokumcu gibi gerçek bir vatan evladı sivil bir protestoda bulunduğunda aşırı gazdan, yani kimyasal silah kullanılmasından sonra öldüğünde, zatışahanelerinin yaptığı açıklamalar elbette utanç vericiydi, ama o kişinin kendine mahsustu, peki ya Murat Belge’nin Lokumcu’yu Ergenekoncu diye suçlamasına ne diyeceğiz? Bu nedir peki?

Bütün AKP’nin şaşaalı seçim zaferleri sırasında Sabah’ta yazan, her biri birbirinden anlamsız sinema yazılarıyla gazeteden daha çok bir saldırı ve hedef gösterme aracında yıllarca yer alan ismin şimdi T24’e geçip internette AKP muhalifi yazılar yazması size inandırıcı geliyor mu?

Peki ya ‘Yetmez, Ama Evet!’çilere ne demeli? Bunlar referandum falan derken AKP’ye bir şans vermekten söz ediyorlar, 12 Eylül Anayasası’ndan kurtulmanın gerekli olduğunu söylüyorlardı. Hangi bilim insanı, hangi sosyolog AKP’nin doğrudan 12 Eylül’ün meşru çocuğu olduğunu reddedebilir ki?

Birçok sinemacı ‘Yetmez Ama Evet!’çi oldu, içlerinde bir bölümü aldatıldığını söylüyor, hatta bazıları bugün HDP’ye oy vereceğini söylüyor, ama elbette ortalık kan gölüne dönmüşken, Türkiye’de adı konulmamış bir sıkıyönetimde sivil olan bütün haklar törpülenirken, şimdi onlar Bulantı adıyla tam bir kâbus olan, sinemasal olarak sefil filmlerini gösteriyorlar.

Bulantı hakkında ne mi düşünüyorum?

(Moral) Misery acquaints a man with strange bedfellows. (Trinculo, Act II, scene ii. (The Tempest, Shakespeare).
AKP için ne mi düşünüyorum? Nothing can come of nothing. (Lear, Act I, scene i. (Shakespeare)
Savaş hakkında ne mi düşünüyorum?

SAVAŞA HAYIR, HALKLARIN KARDEŞLİĞİNE EVET, ‘KULÜBELERE BARIŞ, SARAYLARA SAVAŞ!’ (G. Büchner)
Pek çokları aldatıldık diyor: Birileri İtalya’yı Türkiye’den daha güvenilir bulunca, orada şaşaalı hayat daha iyi yaşanabilir diye gidince mi aklınız başınıza geldi?

Türkiye’de iktidar koşulsuz biçimde, genel affı da içerecek şekilde, kirli savaşı deşifre ederek, halkların arasındaki düşmanlığa savaş açıp insanlara kucak açarak mücadele etti de halk mı desteklemedi?

Bu kirli düzenin yetkilileri ve şunu ya da bunu medet umarak, onları destekleyenlerden hesap sormadıkça, düzenin gayri ahlaki medyatiklerini deşifre etmedikçe, Barlasların önü hep açık olacaktır ve bu halk bu oldukça da aydınına güvenmeyecektir.

Türkiye’de düzen bir meşruiyet bunalımı içindedir. Dökülen her damla kan, düzenin vicdanını kirletmekte ve halkın bu toplumun geleceğine olan inancını sarsmaktadır. Bu kirli düzenle, maddi pazarlık yapıp aldıkları karşılığında onunla şu ya da bu ölçüde uzlaşanlar, hesap vermelidir.