Türkiye siyaseti bir süredir yeni bir polemik rüzgarının etkisi altında. İYİ Parti ile HDP arasında yaşanan bu söz düellosu, son haftalardaki açıklamalarla birlikte düşünüldüğünde, farklı bir siyasi denklem ve saflaşmanın işaretlerini veriyor

Siyasette denklem değişiyor mu?

Berkant GÜLTEKİN

Koronavirüs salgını sonrası Türkiye siyasetinin nasıl şekilleneceği bir süredir yaşanmakta olan gelişmeler üzerinden değerlendirilebilir mi?

Bu sorunun yanıtını şimdiden verebilmek zor olsa da birkaç haftadır yapılagelen açıklamalar ve polemikler, bazı değişimlerin yaşanacağına ve yeni denklemlerin oluşacağına dair kimi sinyaller veriyor. Öncelikle Erdoğan’ın sözlerini bir başlangıç noktası kabul ederek, siyasette yaşananları hatırlayalım.

AKP’li Cumhurbaşkanı, virüs salgını nedeniyle ‘dünyanın yeniden yapılanma sürecine gireceğini’ savunduğu 21 Nisan tarihli konuşmasında, değişim parantezinin içine bölgeyi ve Türkiye’yi dahil ederek şöyle dedi:

Türkiye, İkinci Dünya Savaşından beri ilk defa, küresel düzeydeki bir yeniden yapılanma sürecinin merkezinde yer alma fırsatı elde etmiştir. Salgınla mücadele etmek kadar, salgın sonrası dünyada, bölgemizde ve ülkemizde ortaya çıkacak yeni durumlara hazırlıklı olmak da önemlidir. Her bir başkanlığımız, kendi sorumluluk alanında, salgın sonrası dünya ve Türkiye analizi yaparak, artılarımızı ve eksiklerimizi tespit etmelidir. Ülkemizin son 18 yılındaki her büyük adım gibi, yeni dönemin inşasının lokomotifliğini de inşallah yine AK Parti yürütecektir.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, 9 Mayıs günü Twitter'dan bir dizi paylaşım yaptı. Yalçın, 9 numaralı tweetinde Bahçeli’nin 2011 yılındaki konuşmasından şu sözleri aktardı:

Kararsızlığın, inançsızlığın, gecikmenin ve tembelliğin başarısızlığı hazırlayan unsurlar olduğu şüphesizdir. Üç Hilal'in tek başına iktidarı artık bir zorunluluktur, ihtiyaçtır ve geleceğin lider ülke idealinin gerçekleşmesi buna bağlıdır.

siyasette-dengeler-degisiyor-mu-731437-1.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın

10 Mayıs’ta Fox TV’deki 'Çalar Saat Hafta Sonu' programına katılan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ortaya ‘memleket masası’ önerisini attı. Akşener ‘siyasi birlikteliğe’ vurgu yaparak şunları kaydetti:

Bir masa etrafında toplanmamız lazım, ortak aklı işletmemiz lazım. Bu masanın adını da 'Memleket Masası' diyelim. Gıda erişimi ve gıda güvenli olacak bundan sonra, tarım üretimi önemli olacak. Dünya küçülecek gibi görünüyor. Böyle bir ortamda yurt dışına karşı da birlikteliğin önemli olacağını düşünüyorum.

İYİ PARTİ-HDP GERGİNLİĞİ

İYİ Parti lideri; Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Temelkaramollaoğlu, Gültekin Uysal, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’a çağrıda bulunarak, “Bir masa etrafında toplanmamız lazım” dedi.

Akşener ‘masada’ HDP’ye yer vermedi. (Bu açıklamasından günler önce de katıldığı bir TV programında, “İYİ Parti HDP'yi nereye konumlandırıyor?” sorusuna “PKK, terör örgütünün yanına konumlandırıyor. Hep bunu söyledik. Millet İttifakı'nın bileşenlerine baktığınız zaman, 24 Haziran'da Demokrat Parti var, Saadet Partisi var, İYİ Parti ve CHP var” ifadeleriyle yanıt vermişti.)

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Akşener’in HDP’yi dışlayan bu önerisi üzerine dolayı bir ‘ittifak’ iması yaptı. “Derdiniz memleket masası değil de, Saray’da oturacağınız bir masaysa, bunun için muhalefeti alet etmeyin” diyen Sancar, ‘çok derin bir analize ihtiyaç olmadığını’, İYİ Parti’nin Saray’la ilişkiler konusunda ‘daha açık davranması gerektiğini’ savundu:

Daha açık davranın. Deyin ki Saray’da bir masa… O masanın oluşması için AKP ile ilişkiler farklı bir kanala akabilir.

siyasette-dengeler-degisiyor-mu-731438-1.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar

HDP kanadından Akşener’e yüklenen bir başka isim de Sırrı Süreyya Önder oldu. Önder, İYİ Parti'nin HDP'ye yönelik açıklamaları üzerine “Dün bize aracı gönderen bir siyasal parti, bugün bize koordinat biçemez” sözleriyle, İYİ Parti ile HDP arasında kimi görüşmeler yapıldığını dile getirmiş oldu. Önder ayrıca, Akşener’in ‘memleket masası’nda HDP’ye yer vermemesiyle ilgili olarak, “Adına Türkiye Masası denilen şeye eksik sandalye koymak, acemi marangozlara mahsustur” yorumunu yaptı.

Önder’e yanıt veren Akşener, “Ne benim, ne arkadaşlarımın HDP'ye soru sormuşluğu yoktur” diyerek, “İYİ Parti olarak çok netiz: PKK, FETÖ, IŞİD, El Kaide, PYD, YPG her ne kadar terör örgütü varsa, onlarla legal-illegal, indirekt-direkt, sevgi veya saygı anlamında bir duruşu olan yapılarla yan yana gelmemiz mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

Akşener’in önerisine iktidar kanadından ise ret cevabı geldi. Dün AKP Merkez Yürütme Kurulu toplantısının ardından kameraların karşısına geçen AKP Sözcüsü Ömer Çelik, konuyla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:

En ufak siyasi meseleyi rejim meselesi haline getirmeyi çalışanlarla neyi konuşacaksınız? Biz demokratik rejimi konuşuyoruz karşımızdaki ise sistematik olarak Yassıada rejimine gönderme yapıyor. Neyi konuşacaksınız?

SURİYE VE LİBYA’DAKİ HAREKETLİLİK

Biraz da dışarıya, özellikle Suriye ve Libya’daki gelişmelere bakalım.

Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş yavaş yavaş sönümlenirken, sahada bulunan aktörlerin pozisyonlarını kalıcı hale getirmek için çaba içinde oldukları konuşuluyor. Suriye’nin kuzeyinde önemli bir aktör haline gelen Kürtlerin ise bir statü kazanma konusunda önündeki en büyük engel, kendi içlerinde siyasi birliği sağlayamamış olmaları.

Bölgeden basına yansıyan son bilgilere göre, Fransa ve ABD’den üst düzey heyetler Suriye’nin kuzeyinde Kürt partiler arasında birlik oluşturmak için çalışmalarını sürdürüyor. K24 haber ağına konuşan Suriye Kürtleri Koalisyonu yöneticilerinden Salih Gedo, bu görüşmeleri doğrulayarak, “Son dönemde ABD’nin de Kürt siyasi partiler arası birliği sağlamak için ciddi girişimleri var” ifadelerini kullandı.

siyasette-dengeler-degisiyor-mu-731442-1.
Menbiç'te ABD askerleri ve Kürt güçleri birlikte görüntülenmişti.

Bununla birlikte Libya’daki durum da Türkiye için oldukça önemli bir hale geldi. Erdoğan hükümeti, Aralık 2019’da desteklediği Serrac yönetimiyle “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” imzalamıştı. Ülke Hafter ile Serrac arasında bölündüğü için, bu anlaşmayı Libya’nın tamamına uygulamanın zor olduğu belirtiliyor. Yapılan kimi değerlendirmelere göre, Türkiye’nin bu anlaşmayı Libya’nın tamamına yayabilmesi için, Doğu Akdeniz’de söz sahibi olan başka ülkelerle de el sıkışması gerekiyor. Bu ülkelerden biri Lübnan, diğeri de hiç şüphe yok ki İsrail. Tel Aviv yönetiminin Rusya’nın desteklediği Hafter’e karşı bir pozisyonda durduğu düşünüldüğünde, Trablus (Serrac) yönetimiyle çalışan Türkiye ile bölgesel bir anlaşmanın içine girmesi uzak bir olasılık olarak görünmüyor. İsrail devletinin resmi Twitter hesabının, 12 Mayıs’ta bir Twitter kullanıcısının “Türkiye ve İsrail, 1990'larda olduğu gibi tekrar müttefik olacak mı?” sorusuna verdiği şu yanıt hayli kritikti:

Türkiye ile olan diplomatik ilişkilerimizle gurur duyuyoruz. Gelecekte bağlarımızın daha da güçleneceğini umuyoruz. Tüm Türk takipçilerimize sevgilerimizi gönderiyoruz.

İsrail’in bu paylaşımdan bir gün önce, Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin Libya’da ateş çağrısında bulunan ve Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın “ikiyüzlülük” ifadesiyle tepki gösterdiği bildiriye imza atmadığını da buraya eklemek gerek.

HEPSİ BİR BÜTÜNÜN PARÇALARI

Erdoğan’ın “yeni durum/dönem” çıkışı, MHP’nin “üç hilal” hatırlatması, İYİ Parti’nin HDP’yi dışarıda bırakan “Memleket Masası” önerisi, HDP’nin İYİ Parti’ye “Saray’la ilişki kurmak istiyorlar” cevabı ve sonunda iki partinin resmi olarak karşıt pozisyonlara çekilmesi, AKP’li Ömer Çelik’in ‘memleket masası’ önerisine “Bunlarla ne konuşacağız” şeklinde özetlenebilecek karşılığı, ABD’nin Suriye’de Kürtleri birleştirme mesaisi, Libya’daki gelişmeler ve son olarak Tel Aviv’in Ankara’ya olan “sıcak” mesajı…

Bazı kısımları eksik kalacak olsa da, eldeki parçalar birleştirilerek ortaya bütünlüklü bir tablo çıkarılabilir.

Saray yönetiminin Suriye’deki yeni durumu yakından takip ettiği ve kendine göre en uygun pozisyonu almaya çalıştığı kesin. Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen, Kürtlerin siyasal statülerinin geri döndürülemez bir şekilde olgusal bir gerçekliğe dönüştüğü hemen hemen netlik kazanmış gibi duruyor. Burada, Kürtlerle doğrudan değil ancak ABD üzerinden bir trafiğin yürütülebileceği yönünde değerlendirmeler yapılıyor.

Kuşkusuz güneydeki gelişmeler, Türkiye’nin içindeki siyasi arayışlarla da bağlantılı. Suriye sahasındaki bu olası manevraya bağlı olarak, iç siyasette de alanı daralan Erdoğan hükümetinin ‘yeni bir çözüm sürecine kapı aralayabileceği’ yorumları bir süredir dile getirilmekteydi. Son yerel seçimlerin de kanıtladığı üzere, MHP’nin söylemlerine hapsolan bir hegemonya stratejisinin AKP’yi ve Erdoğan’ı önlenemez bir erime girdabının içine sokması bunun en kuvvetli emaresi olarak görünüyor. Öte yandan bu aşırı sağcı söylem seti, Doğu Akdeniz’de, Libya sahasında ve genel olarak Ortadoğu’da İsrail ile bir anlaşma yapma ihtimali beliren, ABD ile daha uyumlu hareket etmenin yollarını arayan Erdoğan için kullanışlı olmaktan uzaklaşıyor.

MHP’li Yalçın’ın “3 hilalin tek başına iktidarı gerek” tweetini de, Erdoğan’ın son dönemde sık sık yaptığı “yeni dönem” vurgusuna karşı bir ‘ön alma’ hamlesi olarak ele almak mümkün. Paylaşımın (Tam da hesaplandığı gibi) tartışma yaratması ve “Cumhur İttifakı çatırdıyor mu” gibi kimi söylentileri tetiklemesi üzerine Yalçın yaklaşık 1,5 saat sonra yeni bir tweet atarak, “Hiç kimsenin endişesi olmasın Cumhur İttifakı dimdik ayaktadır. Türkiye'nin geleceğinin mimarı olacaktır” dedi. MHP’nin kontrollü bir ‘mini kaosla’ ortağına net bir mesaj gönderdiği açıktı. Bahçeli böylece Erdoğan’a, yapmayı planladığı Kürt hamlesini gördüğünü belli ederek, ona güçlü bir sinyal vermiş oldu.

İYİ Parti lideri Akşener’in ‘memleket masası’ önerisinin de bu aksiyon hattındaki bir diğer karşı hamle olduğu söylenebilir. Saray’ın olası hamlesini gören Akşener’in, HDP’yi dışarıda bırakan masa önerisi ve “HDP’yi PKK’nin yanında konumlandırıyoruz” açıklamasıyla AKP ile Kürt hareketi arasındaki olası bir teması kesmeye çalışması gayet muhtemel.

Tam bu gündem devam ederken, İYİ Parti’ye yakınlığıyla bilinen Yeniçağ gazetesinde Sırrı Süreyya Önder’in ikinci bir çözüm süreci için AKP ile görüşmeler yaptığının öne sürülmesi dikkat çekiciydi. Haberde Önder’in, MHP’yi ‘ürkütmeden’ yeni bir çözüm sürecinin gerçekleşebileceğini savunduğu ve “Böyle bir durumda HDP, Cumhur İttifakı’nın dışarıdan destekçisi olmuş olur” dediği iddiası yer aldı. (13 Mayıs tarihli Fatih Ergin imzalı haber)

Ayrıca Akşener masa önerisiyle, iktidar ile kısmı ya da geniş bir ilişki geliştirme meselesine çok uzak olmadığına da dikkat çekmiş oldu. HDP kanadından gelen tepki ve “O masanın oluşması için AKP ile ilişkiler farklı bir kanala akabilir” göndermesi de bu ihtimalin açıkça dile getirilmesi açısından önemli bir detay olarak kayıtlara geçti.

Öte yandan bu polemik, yerel seçimlerde iktidarı geriletme hedefiyle oluşan fiili sandık ittifakına karşın, ortada ‘politik bir akıl birliğinin’ olmadığı kamuoyuna açık edildi. Yaşananlar aynı zamanda, HDP ile İYİ Parti’nin fiili de olsa gelecekte aynı cephede buluşma ihtimalinin hayli zayıflamış olduğunu da gözler önüne serdi.

Önümüzdeki günler tüm bunların neden yaşandığını net şekilde gösterecek. Son haftalarda sıklıkla dile getirilen erken seçim tahminlerinin haklı çıkıp çıkmayacağı da yine bu siyasal manevraların gidişatı ve neticesiyle yakından ilintili. Ancak halihazırdaki gelişmeler, siyasetin sularının hareketlendiğine ve aktörlerin mevcut pozisyonlarını her an değiştirebileceğine işaret ediyor.