Seçime giderken Türkiye’de sosyalistlerin içinde bulunduğu durum iç açıcı görünmüyor. Siyasal alanın hiçbir dönemde olmadığı kadar sosyalistlere açılmış olmasına karşın,  bu imkâna karşılık gelebilecek nitelikte bir siyasal bütünlük, strateji ve söylemin oluşturulamadığı da bir gerçek. Gelinen noktada, BHH’nin de bu görevi bugün için gerçekleştirme olanakları önemli ölçüde ortadan kalkmış bulunuyor. Niçin bu tarihi fırsatın kaçırıldığı üzerine değerlendirmelere ihtiyaç var.

Geçen günlerde BHH Yürütme Kurulu seçimlere yönelik tavrını bir bildiriyle açıkladı. Özü itibariyle BHH seçimlerde bağımsız kimliğini koruyacağını ancak bunu yaparken AKP düzenine karşı inandırıcı biçimde tavır alan güç ve partilerle dayanışma içinde olacağını ilan etti. Bu tavır Yürütme Kurulu’nda yapılan tartışmalar kadar çok sayıda yerel mecliste yapılan tartışmaların sonucu oluşan görüşü yansıtıyordu.

BHH’nin seçime yönelik tavrı en fazla HDP’yi destekleme kararı bekleyenleri rahatsız etti. Yürütme Kurulu üyeleri arasında da bu rahatsızlığı duyanlar oldu. Nitekim bu itirazları yapanlar daha sonra ayrı bir bildiriyle HDP’yi destekleme kararı aldılar. Sonrasında Komünist Parti de, BHH’nin bağımsız duruş kararıyla çelişen bir biçimde, seçimlere parti olarak katılmaya karar verdi. Görünen o ki BHH’nin seçimlere yönelik almış olduğu tavır önemli bir zaafa uğramış bulunuyor.

Sonrasında yaşanan sıkıntılara karşın BHH’nin seçim tavrının doğru olduğunu düşünenlerdenim. BHH, Gezi başkaldırısında sokağa çıkan geniş ve heterojen halk kitlelerinin temsilini üstlenmek gibi zor bir göreve soyunduğu ölçüde, halk kesimlerinin siyasal alana taşıdığı iki temel rahatsızlığı dikkate almak göreviyle karşı karşıyaydı; AKP’nin yıkım düzeni ve kurumsal siyasal alanda mücadele eden siyasal partilerin bu düzen karşısındaki yetersizlikleri!

Tam da bu nedenle BHH’nin bağımsız bir konumlanmayı seçmesinin temel nedeni basitçe kendi toplumsal tabanındaki heterojenliğin yarattığı açmaz değildir. Temel neden bugün Türkiye’de CHP ve HDP dışında daha solda duran emek eksenli bir siyasal konumlanmaya ihtiyaç bulunmasıdır. Bu konumlanma, Türkiye’de iyi temsil edilmediğini düşünen geniş kitlelerin ihtiyacı olduğu kadar, CHP ve HDP’yi daha sağlıklı bir siyasal konumlanmaya yöneltecek bir siyasi iradenin oluşmasına hizmet edeceği için de önemlidir.

Ancak bu tür bir konumlanmanın BHH ve temsil ettiği tabanın önümüzdeki seçimde sandığa gitmemesi, ya da tarafsız kalması anlamına gelmeyeceğine BHH bildirgesi, temsil ettiği değerlere samimi yaklaşan kendi dışındaki güç ve partilerle dayanışma içinde olacağını belirterek işaret etti.

Bir yandan bağımsız kalıp ama aynı zamanda AKP karşıtı sol güçlerle dayanışma içinde olmanın zorlu bir stratejiye işaret ettiği tartışmasızdır. Ancak gerek HDP’ye aktif destek sağlayan kesimler, gerekse Komünist Parti aldıkları kararlarla bu tür bir stratejiyi daha da zor hale getirmiş bulunuyor. Bu aşamada HDP’ye destek açıklayanlar Gezi kitlelerinin mevcut partilerin yetersizliği eleştirisini, KP’nin seçime girmesiyse AKP’nin acilen durdurulması yönündeki beklentilerini görmezden gelmiştir!

Öte yandan ortaya çıkan bu olumsuz tabloyu tümüyle bu kesimlere mal etmek doğru değildir. Bu kesimleri de içeren biçimde BHH’nin yetersiz kaldığı asıl konu seçim sürecine aktif ve erken biçimde müdahil olmamasıdır. Gezi başkaldırısının ifade ettiği rahatsızlık ve talepleri siyasal alana sürecin başından itibaren taşıyıp gerek CHP, gerekse HDP’yi bu alanlarda daha açık tutum almaya zorlayan, aday tercihlerinin Gezi ruhunu yansıtmasını talep eden kararlı bir strateji BHH’nin bu süreçte yapmak istediği etkiyi, bölünmelere ve bağımsız duruşunun gölgelenmesine yol açmadan gerçekleştirmesine olanak sağlayabilirdi. 

Ancak bu strateji eksikliği, BHH Gezi sürecine sadakatiyle ilkeli bir duruş sergilediği ve bunun bedelini ödemekte olduğu gerçeğini değiştirmez. Önümüzdeki süreçte BHH seçim tartışmalarının yarattığı sarsıntıyı aşıp duruşunu geniş kitlelere mal edebilirse, solda oluşan büyük boşluğu doldurmanın hâlâ ana adayıdır. Aksi durumda, önümüzdeki dönemde solda var olan boşluk sürecek, geniş kitleler “stratejik seçim tercihleri” yapmaya, sosyalistler de bu boşluğa bakıp iç çekmeye devam edecektir.