SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen: Ülkenin kaderine el koyamayacaklar

Parti binalarımıza asılan ve her gün artarak çoğalan pankartlarımıza neden tahammül edilmediğini iyi biliyoruz. O pankartlarda yazıldığı gibi, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış tek adam rejiminin bir sonucuydu. Yaşamlarımızın nasıl baskı altına aldığının da önemli bir göstergesiydi. Bu kararın hemen ardından iktidar mensupları Montrö dahil uluslararası anlaşmalardan da aynı şekilde bir imza ile çıkılabileceği ifade etti. Parlamentonun zaten bir hükmünün kalmadığı bu rejimde; hiçbir kısıtlayıcı hukuksal norma da yer olmadığı böylece görülmüş oldu. Amaçları ise belli… Tek adam yetkilerine dayanarak bu dinci gerici, Amerikancı ve sermayenin hizmetindeki bir karanlık dehlizde ülkeyi hapsetmek istiyorlar.

Ama daha önemlisi rejim, toplumsal bir itirazın tüm kanallarını da ortadan kaldırmaya çalışıyor çünkü artık muhalefetin kalbi parlamentoda değil iş yerinde, mahallede, sokakta, hayatın içinde atabilir. İktidar tam da bunun için bunun tüm yollarını ortadan kaldırmaya odaklanıyor.


MUHALEFETİN KALBİ SOKAKTA ATIYOR

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, hepimiz biliyoruz ki bir avuç şeriatçı azınlığın aktif desteğini alabilmek için, onların talepleriyle hayata geçirildi. Buna karşı, hani “parlamentodan onaylanmazsa çıkılamaz” deniliyor ya, yazılı hukukta belki doğru ama bunun bir hükmü yok. Kadınların sınırlı haklarının da ortadan kaldırılmasına, laikliğin tümüyle yok edilmesine karşı başlayan bu girişimleri ancak örgütlü bir toplumsal mücadele ile püskürtebiliriz. Bu noktada muhalefetin kalbi de artık parlamentoda değil, hayatın aktığı yerde, iş yerinde, okulda, mahallede, köyde atıyor.

Buralarda, hayatın her alanında örgütlenerek başarılabilir ki iktidar da buralarda giden yolları kapatma derdinde. Bu da önümüzdeki dönem mücadelenin bu zeminde olacağını da gösteriyor. Buradaki gücümüzün belirleyici olacağı bir dönemdeyiz.

Evet, SOL Parti il ve ilçe binalarına yönelik tacizler var, yöneticilerimize yönelik gözaltı uygulamaların asıl nedeni burada aranmalı. Rejimin koyduğu sınırların dışına çıkmaya; onun kuralları içinde kalmamaya başlayan her türlü muhalefet bu şekilde sindirilmeye çalışılıyor. İşte bu pankartlar kuşkusuz o mücadelenin sembolik bir ifadesidir. O pankartlarda İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmak ve tek adam kararnamesini hükümsüz ilan etmek dert oldu iktidara. Çünkü bu yönetme biçimlerine, sermayenin çıkarlarına hizmet eden dinci bir rejimi kurmak için kullanılan tek adam yetkisine, onun üzerinde yükseldiği düzene köklü bir karşı çıkış var!

NE YAPARLARSA YAPSINLAR BAŞARAMAYACAKLAR

Biz bu karşı çıkışı sürdürmeye devam edeceğiz. Toplumun üzerine kapattıkları dev bir kapak var sanki ama o kapağın altı fokurduyor, herkes mutsuz ve tepkili. İşte, bu kapak açılmasın diye her gün üzerine biraz daha baskı uyguluyorlar. Salgında her gün yüzlerle ifade edilecek rakamlarda insanlarımız ölüyor. Hastanede yatak bulamayan, evine ekmek götüremeyen milyonlar bir yanda lüks ve şatafat içinde yaşayan bir avuç iktidar sahibi ise bir tarafta. İktidar artık bu açığı kapatamaz, o yüzden bunu kabul ederek zorbalıkla ayakta kalmaya çalışıyor. Bu şekilde tüm ülkenin, toplumun kaderine hile ve zorbalıkla el koyamayacaklar. Ne yaparlarsa yapsınlar bunu başaramayacaklarını göstermeye devam edeceğiz.